Şimdiki
gibi
yeteneklerin
yetiştiği
şartlarda
değil,
normal
koşullarda
büyüdüm.
Çocukluğum
ve
gençlik
yıllarımın
büyük
bölümü,
Beylerbeyi’nde
ve
Cerrahpaşa’da
geçti.
O
dönemlerde
pozitif
bilim,
teknik
bu denli
ilerlememişti.
Çocukken
her şeyi
detaylı
olarak
incelemezdim.
Şu anda,
ilgi
duyduğum
konuya
iyiden
iyiye
sokuluyorum.
Okul
sıralarında
edebiyata
düşkün
olduğumu
Türkçe
öğretmeni
fark
etmiş
olmalı
ki beni
şiir
yazmaya-okutmaya
teşvik
ederdi.
Hiç ders
çalıştığımı
hatırlamıyorum.
Ağır
derslerin
olduğu
sırada
benim
“yazdığım
hikâyeleri
okuyup
gülmekten
kırılan”
arkadaşlarım
vardı. O
şevk, bu
günlere
yansıdı.
Yazı
yazma
fırsatı
sundu.
Yazarlar,
şairler,
araştırmacılar
adeta
kültür
üreten
birimler
olduğu
halde,
benim
gönlüm
Rasulullah
sevgisi
ile dolu
idi.
Dolayısıyla
dini
konuları
inceledim
ve
kapasitem
kadarı
ile
bunları
sayfalara
döktüm.
Kafamda
“keşfetme”
olgusu
vardı.
Ortaya
konan
malzemelerden
‘yeni
yemek
yapmak’
gibi bir
şeydi
bu.
Var
olana
katkıda
bulunma
duygusu,
anlatmak
istediğim…
Benim
için
Cerrahpaşa,
İstanbul’un
mutena
bir
semtidir.
Orada
değişik,
çok
farklı
insanlar
oturur.
Caminin
sağ
tarafında
–denize
bakan
cephesinde-
ve ön
sırada
yer alan
iki
katlı
binaların
önünden
deniz
görünürdü.
Nefis
manzaralı
evlerdi.
Set
üzerindeki
bahçelerinde
yetiştirdikleri
çiçeklerin
renk
armonisi
birbirleri
ile
yarışırdı.
Şimdi bu
kesime
uğramıyorum.
Uğramak
için bir
nedenim
de yok.
Ne
konumdadır
bilemiyorum.
Ancak
dozerlerin
mevcut
konakları
dümdüz
edeceğine
inanmıyorum.
Semt
“otantik
niteliğini”
korumaya
devam
ediyordur
tahminim.
İşte bu
semtte
kapasitemi
“referanslı
olarak”
gerçekleştirme
yoluna
gittim.
Soyumdaki
temel
bağlantıları
yok
ederek,
sağda
solda
duyduklarıma
itibar
etmeyerek.
Allah’ın
kuluna
her
istediğini
vermesi
beklenmemeli.
Ancak
dünyanın
gelip
geçici
olduğu
hükmüyle
uyanmak
gerekiyordu.
Allah
Rasulü
kendisini
bende,
bu
azimle,
“sevgili
peygamberim”
hükmünden
çıkardı,
bir hac
döneminde.
Böyle
olması
gerektiğini
gösterdi. |
|
Bütün
bunlar
şuuruma
yerleşti.
İsmi
değişti
artık
onun,
Hakikati
Muhammedi
oldu.
Bu
ilhamı
aldığım
günden
beri,
kendisini
hep
suretsiz
görmeye
gayret
ederim.
Sayesinde,
dine
bakış
açım
ticaret
anlayışından
uzaklaştı,
menfaat
bana
yaklaşamadı.
Soyut
bilgiler,
yaşam
boyutuna
döndü.
Kuşkusuz,
kâinat
şapkasını
çıkartıyor
Allah
Rasulünün
karşısında.
Onun
önünde
saygıyla
eğiliyor.
Hep
düşünmüşümdür,
neden
kitlenenler
bu
temaşayı
yapamıyor?
Herhalde,
demir
parmaklıkların
arkasından
bunu
göremiyorlar.
Çok
kimseyi
‘DİN
yolunda’
sükûtu
hayale
uğrattığımın
farkındayım.
Anasız-babasız
büyüdüm,
herhalde
bu
nedenden
ötürüdür.
Tavırlarımla
fazlaca
bir
şeyler
yansıtamadığımı
düşünüyorum.
Ama
isteğim,
bildiklerimi,
paylaşılanları
paylaşmaktı.
Zordu bu
sevda.
İşin
başında
birim
görmemek
gerekiyordu.
Kolay-kolay
öğrenemiyor
insan bu
felsefeyi.
Ruhunu
anlamak
gerekiyor.
Ama “anladım”
diyenler
de
yanından
bile
geçmiyor.
Bilinçli
düzeyde
düşünemiyor.
Bu
söylediklerim,
“tekâmül
etmeye
tekabül”
ediyor.
Yazdıklarımın
ışığında,
benim
istenilen
noktaya
ulaştığım
pek
söylenemez.
Çünkü
beklenen
performansı
gösteremedim.
Herhalde,
genetiğim
gelişime
pek
uygun
değildi.
Bazı
şeyleri
algılamak
çözmek,
her şeyi
bitirmek
anlamına
gelmiyordu.
Yine de
huzur
bulduğum
bir yer
olarak
anekdotlarımda
yer
alıyor,
Cerrahpaşa.
Nasıl ki,
Mevlânâ'sız
bir
Konya,
Konya'sız
bir
Mevlâna
hayal
edilemez
ise,
Cerrahpaşa’sız
bir
İstanbul
da
düşünülemez.
Bu arada
“acaba”
diyorum;
“iletişime
son
derece
açık,
vizyonu
da
epeyce
geniş,
entelektüel
düzeyi
olan
biri”
anlatılanları
daha iyi
algılar
ve
yansıtır
mı?
Hak’kı
tavsiyeyi
daha mı
iyi
bilir?
Kırk
yıldır
gülümsemeye
çalışıyorum.
Ancak,
fark
ettiğim
bir
husus
var.
Bütün
samimiyetimle
söylüyorum,
ben bu
dünyaya
“bir
çentik
dahi
olsun
atamamak,
bir eser
bırakmamak”
için
gelmişim.
Bunu
görüyor
ve
yaşıyorum. |