Son
dönemlerde, dini amaçlı bazı ‘dikkât çekici
konuların’ internet haber portallarında bilinçle ve
‘cesurca’ ele alındığını görüyoruz. Bu bağlamda,
TV ve basında yer alan mistik değerlendirmelerin oldukça
basit ve hafif kalmasına hayret etmemek mümkün değil.
Yoğun bir duygusallıkla ve bilgisizlik sonucunda
odaklanılan bazı konular, tefekkür eksenli değil ve
içerik olarak hiçbir şey ifade edemiyor. Üstelik
mantıklı da görünmüyor.
Bu
ortaçağ kalıntısı bilgilerin halen sürdürülmekte olması
ne kadar acıdır!
Anlaşılan, bu insanlar alt yapıdan mahrum oldukları için
sağlıklı düşünemiyorlar. Herhalde algılama sorunları
var veya bu zahmete katlanamıyorlar. Onlara tavsiyem,
muhteşem insan Allah Rasulü’nün ortaya koyduğu
sisteme ve birtakım değişikliklere kulak vermeleri,
yenilenme harekâtına açık olmalarıdır.
“Düşünce” dedik de, işte burada, alışılageldik
durumlardan farklı bir noktaya, ‘Düşüncelerden mesul
olmak’ prensibine bir göz atalım diyorum. Bakın bu
hususta ayeti kerime neler söylüyor:
Semavat’ta ne var ve Arz’da ne var ise Allah’ındır...
Nefislerinizde (enfüsünüzde)
olanı açıklasanız da gizleseniz de Allah sizi onunla
hesaba çeker/çekiyor... İstediğini mağfiret eder(yakiyn
nasip eder) ve istediğine de azab eder... Allah her
şeye Kadiyr’dir. Bakara suresi 284. ayet (Hasan
Güler meali).
..Nefislerinizde (enfüsünüzde)
olanı açıklasanız da gizleseniz de Allah sizi onunla
hesaba çeker/çekiyor...ibaresi ister istemez bireyin
‘düşüncelerinden mesul olma’ koşullarını oluşturuyor.
Şimdi konuyu analiz etmeden önce ‘Beynin çalışma
sistemi’ hakkında az da olsa bilgi edinmekte yarar
var. Çünkü gelişi güzel değil, sağlam temellere dayanan
fikirlerle söz sahibi olmak istiyorsak bazı araştırmalar
yapmalıyız. Konuları tek bir potada toplayıp aralarında
bağlantı olsa bile ayrı ayrı değerlendirmedikçe hiçbir
şey üretemeyeceğimizin farkında olalım.
Devam ediyorum:
Beyin;
sistemin etkinliklerine göre programlanır. Ana rahminde
120.günde tamamlanan ve değişmeyen bu dizayna, insanın
reşit olma süreci ile birlikte dışsal etkileri –
şartlanmaları - değer yargılarını ve yorumları eklemek
gerekir. Bütün bunlar, veri tabanını yani bireyin
şuur-düşünce boyutunu oluşturur.
Düşüncelerinizin yoğunlaştığı olaylar, başarılarınız,
size olumlu, yatkın ya da ters gelen bilgiler, uygun
açılımlarla şekillenir.
Beyinde renk – koku – şekil yoktur. Kâinat denilen yapı,
hologramik (şuurlu-düzenli) bir bilgiden ibarettir. Var
oluş, holografik düzeyde hareket eder. Bu bağlamda, onu
bir bilgi merkezi gibi kabullenmek gerekir.
(Bkz:
http://www.sufizmveinsan.com/aksam/bilimvedin.html)
Beyin hem dıştan, hem içten stimülelere açıktır.
Ön
beynin arka (DLPFC) denilen kısmında, su
tesisatlarındaki manşon denilen ve iki yönlü olarak
her boruya geçen ekleme bileziklerine benzer şekilde
iş gören GABA sinirleri üzerinde yerleşik Dopamin 4
alıcısı (reseptörü) bulunur.
Beyindeki DLPC bölgesi, insanın günlük işlerini
yürüten özel bir bölgedir.
Nasıl bilgisayarın ‘hard diskine’ insanda beyin
karşılık gelirse, RAM hafızasına da DLPC karşılık
gelir.
Tekrar konuya dönelim; burada konuyu ifade etmeye
yardımcı olmak üzere, Allah Rasulü’nün bir hadisini
örnek almak gerekiyor.
Efendimiz (s.a.v)
diyor ki; ‘Her
kim iyiliğe himmet eder de işleyemezse ona bir iyilik
yazılır. O iyiliği işleyene on iyilik yazılır. Her kim
de bir kötülük düşünürse, o kötülüğü meydana
getirmedikçe ona bir şey yazılmaz. Eğer kötülüğü yaparsa
ona bir kötülük yazılır.‘
Buradan şu anlamı çıkarmamız mümkün: Şayet bir kişi, bir
iyilik düşünür ancak bunu eyleme dönüştüremezse, iyi
düşüncesinden ötürü ona sevap yazılır. Olumsuz şeyleri
aklına getirir, hatta bunları dillendirirse, bu düşünce
tarzı topluma zarar vermeyecek koşullarda ise, kuvveden
fiile çıkmış dahi olsa dikkâte alınmaz.
Şimdi burada bahsi geçen ayetin yorumu ile hadisi şerif
arasında bir çarpıklığın/ boşluğun bulunduğunu
düşünebilirsiniz.
Ancak, hadisin söz konusu ayetle tezat teşkil ettiğini
söyleyemeyiz. Bu bir önyargı değildir. Din kültürüne
biraz vakıf olanlar bunu iyi bilir.
Ayrıca nasıl tezat oluştursun ki?
Sonuçta, iki açıklama da aynı varlığın dillendirilmesi
değil midir?
Nitekim, Elmalılı Hamdi
Yazır’ın Kur’an mealindeki Duhâ suresinde bu konu
özetle şöyle dillendirilmiştir:
‘Unutmamak lazım gelir ki
Peygamberin rızası Allah’ın rızasındadır. Allah’ın
rızası olmayan bir hususa Peygamberin razı olması farz
olunamaz. Yoksa peygamber Allah’ın merzisi olmamış olur.
Allah’ın izni olmayınca da kimsenin şefaat etmesine
ihtimal yoktur.’
Dolayısıyla, bu durumda düşüncelerden mesul olma gibi
bir uyarıyı hassasiyetle ele almak ve incelemek gerekir.
Yoksa bu aşamalarla ilgili sağlıklı bir yol alındığı
söylenemez.
Acaba hangi durumlarda bir değişim oluşturur?
Onların belirlenmesi gerekiyor.
Düşünceler din eksenli olup bireysel yönde değil,
topluma yönelikse işte bu noktada fark yaratır.
Esasen, ayeti kerime de özel-değişik, bireylerin beynini
etkileyici, yani insan- insan ilişkili,
insan-din eksenli düşüncelere mahsuben bu uyarıyı
yapmış bulunmaktadır.
Bizler kesinlikle bu ayrımı görmek zorundayız.
Somut örneği de şöyledir: Başlangıçta söylediğim gibi,
sürekli haz arayışında olan ve bunu sadece düşünce
bazında tutan bir kişi, günaha girmez ve mesul duruma
düşmez.
Ancaaak!
‘Kendine fazlasıyla
odaklanmış, ikaz edildiği halde, ilahi hükümleri, içsel
mesajları algılamayan, birtakım boyutların öne çıkmasını
önleyen, hatta bunu gereksiz gören, ötede bir tanrının
varlığını kabul etmenin yanı sıra, hakikâtini inkâr
ederek, kendini bir birim, karşısındakini de “Halik”
görme anlayışı ile yaşayan,
şirk içinde olur.
İşte
bu çizgiyi tutturmaya gayret eden birey, karmaşık
düşüncelerini kuvveden fiile çıkarmasa dahi
sorumluluk taşır.
Çünkü beyninin yaydığı bu türden menfi dalgalar,
dolaylı olarak bu konulara eğilimli insanların şuurunu
etkiler ve ardından başka akımlara kapılmalarına,
gerçeklerden uzaklaşmalarına sebep olur. Böylesi
düşünceler hem kendini hem de başkalarını asla
doldurulamayacak bir boşluğa iter.
Sevgili okurlarım!
Aklı bilgiye (evrenselliğe) ulaşamayan bir birim,
haliyle bu durumu değerlendirmekte zorlanacaktır.
Ne
var ki bazı düşüncelerin, toplulukların kimliğini bu
şekilde etkilemesi işten bile değildir. Failin etkinlik
alanı belki görülmez, ama ehli için durum çok nettir.
Dolayısıyla, sorumluluğun tespiti çok önemlidir. Zira,
dinin bir standardı vardır. Bununla oynamak doğru olmaz.
İşte, anlatılan koşullardan ötürü insanlar
düşüncelerinden mesul olur.
İspatı da bu şekildedir.
Biz
soruna deruni bir şekilde temas ettik.
Sonrası size aittir.
Sevgi ile kalın. Allah’a emanet olun. |