"Düşüncelerinizden mesulsünüz" uyarısına DİKKÂT!
Ahmet F. Yüksel
 

Son dönemlerde, dini amaçlı bazı ‘dikkât çekici konuların’ internet haber portallarında bilinçle ve ‘cesurca’ ele alındığını görüyoruz. Bu bağlamda, TV ve basında yer alan mistik değerlendirmelerin oldukça basit ve hafif kalmasına hayret etmemek mümkün değil. Yoğun bir duygusallıkla ve bilgisizlik sonucunda odaklanılan bazı konular, tefekkür eksenli değil ve içerik olarak hiçbir şey ifade edemiyor. Üstelik mantıklı da görünmüyor.

Bu ortaçağ kalıntısı bilgilerin halen sürdürülmekte olması ne kadar acıdır!

Anlaşılan, bu insanlar alt yapıdan mahrum oldukları için sağlıklı düşünemiyorlar. Herhalde algılama sorunları var  veya bu zahmete katlanamıyorlar. Onlara tavsiyem, muhteşem insan Allah Rasulü’nün ortaya koyduğu sisteme ve birtakım değişikliklere kulak vermeleri, yenilenme harekâtına açık olmalarıdır.

“Düşünce” dedik de, işte burada, alışılageldik durumlardan farklı bir noktaya, ‘Düşüncelerden mesul olmak’ prensibine bir göz atalım diyorum. Bakın bu hususta ayeti kerime neler söylüyor:

Semavat’ta ne var ve Arz’da ne var ise Allah’ındır... Nefislerinizde (enfüsünüzde) olanı açıklasanız da gizleseniz de Allah sizi onunla hesaba çeker/çekiyor... İstediğini mağfiret eder(yakiyn nasip eder) ve istediğine de azab eder... Allah her şeye Kadiyr’dir. Bakara suresi 284. ayet (Hasan Güler meali).

..Nefislerinizde (enfüsünüzde) olanı açıklasanız da gizleseniz de Allah sizi onunla hesaba çeker/çekiyor...ibaresi ister istemez bireyin ‘düşüncelerinden mesul olma’ koşullarını oluşturuyor.

Şimdi konuyu analiz etmeden önce ‘Beynin çalışma sistemi’ hakkında az da olsa bilgi edinmekte yarar var. Çünkü gelişi güzel değil, sağlam temellere dayanan fikirlerle söz sahibi olmak istiyorsak bazı araştırmalar yapmalıyız. Konuları tek bir potada toplayıp aralarında bağlantı olsa bile ayrı ayrı değerlendirmedikçe hiçbir şey üretemeyeceğimizin farkında olalım.

Devam ediyorum:

Beyin; sistemin etkinliklerine göre programlanır. Ana rahminde 120.günde tamamlanan ve değişmeyen bu dizayna, insanın reşit olma süreci ile birlikte dışsal etkileri – şartlanmaları - değer yargılarını ve yorumları eklemek gerekir. Bütün bunlar, veri tabanını yani bireyin şuur-düşünce boyutunu oluşturur.

Düşüncelerinizin yoğunlaştığı olaylar, başarılarınız, size olumlu, yatkın ya da ters gelen bilgiler, uygun açılımlarla şekillenir.

Beyinde renk – koku – şekil yoktur. Kâinat denilen yapı, hologramik (şuurlu-düzenli) bir bilgiden ibarettir. Var oluş, holografik düzeyde hareket eder. Bu bağlamda, onu bir bilgi merkezi gibi kabullenmek gerekir.

(Bkz: http://www.sufizmveinsan.com/aksam/bilimvedin.html)

Beyin hem dıştan, hem içten stimülelere açıktır.

Ön beynin arka (DLPFC) denilen kısmında, su tesisatlarındaki manşon denilen ve iki yönlü olarak her boruya geçen ekleme bileziklerine benzer şekilde iş gören GABA sinirleri üzerinde yerleşik Dopamin 4 alıcısı (reseptörü) bulunur.

Beyindeki DLPC bölgesi, insanın günlük işlerini yürüten özel bir bölgedir.

Nasıl bilgisayarın ‘hard diskine’ insanda beyin karşılık gelirse, RAM hafızasına da DLPC karşılık gelir.

Tekrar konuya dönelim; burada konuyu ifade etmeye yardımcı olmak üzere, Allah Rasulü’nün bir hadisini örnek almak gerekiyor.

Efendimiz (s.a.v) diyor ki; ‘Her kim iyiliğe himmet eder de işleyemezse ona bir iyilik yazılır. O iyiliği işleyene on iyilik yazılır. Her kim de bir kötülük düşünürse, o kötülüğü meydana getirmedikçe ona bir şey yazılmaz. Eğer kötülüğü yaparsa ona bir kötülük yazılır.‘

Buradan şu anlamı çıkarmamız mümkün: Şayet bir kişi, bir iyilik düşünür ancak bunu eyleme dönüştüremezse, iyi düşüncesinden ötürü ona sevap yazılır. Olumsuz şeyleri aklına getirir, hatta bunları dillendirirse, bu düşünce tarzı topluma zarar vermeyecek koşullarda ise, kuvveden fiile çıkmış dahi olsa dikkâte alınmaz.

Şimdi burada bahsi geçen ayetin yorumu ile hadisi şerif arasında bir çarpıklığın/ boşluğun bulunduğunu düşünebilirsiniz.

Ancak, hadisin söz konusu ayetle tezat teşkil ettiğini söyleyemeyiz. Bu bir önyargı değildir. Din kültürüne biraz vakıf olanlar bunu iyi bilir.

Ayrıca nasıl tezat oluştursun ki?
Sonuçta, iki açıklama da aynı varlığın dillendirilmesi değil midir?

Nitekim, Elmalılı Hamdi Yazır’ın Kur’an mealindeki Duhâ suresinde bu konu özetle şöyle dillendirilmiştir: ‘Unutmamak lazım gelir ki Peygamberin rızası Allah’ın rızasındadır. Allah’ın rızası olmayan bir hususa Peygamberin razı olması farz olunamaz. Yoksa peygamber Allah’ın merzisi olmamış olur. Allah’ın izni olmayınca da kimsenin şefaat etmesine ihtimal yoktur.’

Dolayısıyla, bu durumda düşüncelerden mesul olma gibi bir uyarıyı hassasiyetle ele almak ve incelemek gerekir. Yoksa bu aşamalarla ilgili sağlıklı bir yol alındığı söylenemez.

Acaba hangi durumlarda bir değişim oluşturur?

Onların belirlenmesi gerekiyor.

Düşünceler din eksenli olup bireysel yönde değil, topluma yönelikse işte bu noktada fark yaratır.

Esasen, ayeti kerime de özel-değişik, bireylerin beynini etkileyici, yani insan- insan ilişkili, insan-din eksenli düşüncelere mahsuben bu uyarıyı yapmış bulunmaktadır.

Bizler kesinlikle bu ayrımı görmek zorundayız.

Somut örneği de şöyledir: Başlangıçta söylediğim gibi, sürekli haz arayışında olan ve bunu sadece düşünce bazında tutan bir kişi, günaha girmez ve mesul duruma düşmez.

Ancaaak! ‘Kendine fazlasıyla odaklanmış, ikaz edildiği halde, ilahi hükümleri, içsel mesajları algılamayan, birtakım boyutların öne çıkmasını önleyen, hatta bunu gereksiz gören, ötede bir tanrının varlığını kabul etmenin yanı sıra, hakikâtini inkâr ederek, kendini bir birim, karşısındakini de “Halik” görme anlayışı ile yaşayan, şirk içinde olur.

İşte bu çizgiyi tutturmaya gayret eden birey, karmaşık düşüncelerini kuvveden fiile çıkarmasa dahi sorumluluk taşır.

Çünkü beyninin yaydığı bu türden menfi dalgalar, dolaylı olarak bu konulara eğilimli insanların şuurunu etkiler ve ardından başka akımlara kapılmalarına, gerçeklerden uzaklaşmalarına sebep olur. Böylesi düşünceler hem kendini hem de başkalarını asla doldurulamayacak bir boşluğa iter.  

Sevgili okurlarım! Aklı bilgiye (evrenselliğe) ulaşamayan bir birim, haliyle bu durumu değerlendirmekte zorlanacaktır.

Ne var ki bazı düşüncelerin, toplulukların kimliğini bu şekilde etkilemesi işten bile değildir. Failin etkinlik alanı belki görülmez, ama ehli için durum çok nettir. Dolayısıyla, sorumluluğun tespiti çok önemlidir. Zira, dinin bir standardı vardır. Bununla oynamak doğru olmaz.

İşte, anlatılan koşullardan ötürü insanlar düşüncelerinden mesul olur.

İspatı da bu şekildedir.

Biz soruna deruni bir şekilde temas ettik.

Sonrası size aittir.

Sevgi ile kalın. Allah’a emanet olun.

 

 
 
İstanbul - 17.05.2007
sufizmveinsan@gmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com