Kötü olaylar insanın olumsuz
düşüncelerinden ortaya çıkar.
O yüzden aksi bir şey yaşamamak için karamsarlıkla
düşünmemeye çalışıp uslanmaz bir iyimser olmaya
bakmalıyız.
Uzun
bir yolculuğun ardından, sonunda vatanıma döndüm.
Seyahat esnasında düşünceler de uzayıp gidiyor. Ve
ayrılık dolayısıyla, bizim hissemize de burada ne olup
bittiğini anlayamamak düşüyor.
Fırsatını bulduğumda okuduğum kitapların yanı sıra,
seyrine doyum olmayan güzellikleri-yerleri gördüm
ve sohbetlere katıldım.
Bütün
bunlar, yaşananların gözden geçirilmesine ve mukayese
edilmesine neden oldu.
Haliyle, insan kendi kendisiyle baş başa kalıp
filmi geriye sarıyor, ileriye alıyor ve düşünüyor.
Bu kez her
şeye, basit konulara dahi enine boyuna, en ince
ayrıntısına kadar uzanabiliyor. Hatalarını fark ediyor,
düzeltme imkânı buluyor.
Nitekim
Rasulûllah Efendimiz
(s.a.s)
bir hadisinde
konuyla ilgili
olarak; "Aklın
başı, kendisine
zulmedeni affetmek,
kendinden aşağıda
görünen kimselere
tevazu göstermek,
düşündükten sonra
konuşmaktır.
Akılsızlığın başı,
kendini beğenmek,
lüzümsuz yere
konuşmak
ve kendisinin
yaptığı şeylerde
insanları
ayıplamaktır."
demektedir.
Ayrıca,
tefekkür edeceğimiz o kadar çok konu var ki,
saymakla bitmez.
Evrensel boyutlarda gezinebilmek ‘tahir olmakla’,
yani kesinlikle ‘arınma’ ile ilgili. Kuran’ın
ön şartı bu. Ayrıca düşünüleni muhakeme edebilmek de
işin önemli, en zor yanı; ama yapabilen çok az.
Bir
an durup kendinize dönüp bakın, neler düşünmüşsünüz,
bunların ne kadarı size faydalı olmuş?
Muhasebe
edilmesi gerekli.
Etrafınızda ipe sapa gelmeyen şeyleri düşünerek yaşayan
kaç kişi var?
Aslında böyle bir sorunun gündeme gelmesi de yanlış.
Şöyle sormak daha mantıklı olurdu: “Bugün sağlıklı
düşünebilme imkânınız oldu mu?”
Ayrıca, düşünmekten kaçmamız dahi yine bir düşüncenin
ürünü, öyle değil mi?
Çünkü, insan düşünmeden yaşayamaz ki!
En
önemlisi ve etik olmayanı, bir şeylere kafa
yoruyormuş gibi yapmak. Böylesi tavırlara özellikle
sohbet ortamlarında rastlanıyor. Ne ki bu portreyi
gösteren, kendini kandırıyor.
Şayet
bir şekilde “fikrinin ne olduğu sorulursa”
alâkasız, baştan savma yanıtlarla yetiniyor. Bu, kafası
çalışmayan ve düşünme yeteneği olmayanların çok sık
kullandığı bir yöntem.
Diyelim ki bir fikir ürettiniz, sağlıklı düşünceler
ortaya attınız; acaba kaç kişi, ürettiğiniz
bu düşüncelere yakınlık gösterebiliyor?
Bunu
hiç aklınıza getirdiniz mi?
Bu
arada, sadece kendini düşünüp, kendi menfaatleri
doğrultusunda yaşayanlar, en yakınlarına bile yalan
söyleyip kandırdığını zannedenler var ya işte bunlar, bu
münafıklar aslında, kendilerini aldattıklarını,
ama vicdan denilen şeyin asla aldatılamayacağını
bilmeliler.
Bazı
şeyleri kafanızdan geçirmenin bir suç teşkil
etmeyeceğini, ama bazılarını ise “akıldan geçirmenin
bile haram” olduğunu, o nedenle insanların
düşüncelerinden dahi mesul tutulduğunu Kur’an
bildiriyor.
Evrensel kitap, düşüncelerin dahi insan beyinlerini
farkında olmadan etkilediğini vurguluyor!
Ayrıca, avami anlayışın dışında düşünen veya düşünceden
zamanla sıyrılabilen kaç kişi tanıyorsunuz? Hiçlik
boyutunu (düşünceden/tefekkürden soyutlanıp) yaşayan
(nasıl yaşanıyorsa) kaç beyin var dersiniz?
Hoş,
sorulsa da sonuç alınamaz.
İnsanoğlunun uyurken beş duyuya kapalı olması, söz
konusu yeteneğini ortadan kaldırabiliyor, ancak beyin
yine de her an kozmik tesirleri/taarruzları
değerlendirebiliyor.
Rasulûllah Efendimiz’in
(s.a.s) bu konudaki açıklaması şöyle: “Benim gözlerim
uyur, ama ben daima Rabbim ile birlikteyim.”
Merak
ettiğimiz ya da üzerinde durduğumuz şeylerin, veri
tabanında yoğunlaşması ile değişik suretlerle düşünce
boyutunu oluşturduğunu ve eyleme geçtiğini ve bu halin
farkında olmaksızın devamlılık arz ettiğini dile
getirelim.
Ayrıca, başkalarının yaşamları, ortaya attığı
fikirleri, bize ve insanlığa faydası olmayacak birçok
gereksiz konu da beynimizde fuzuli olarak yer tutmakta.
Kendi söylediği yalana kendini inandıranların
düşünce biçimlerini ‘acaba nasıl?’ deyip
‘ciddiye almak’ kadar abes bir şey olamaz. Bu ve
benzeri 'meraklı’ bakışların sonu mutlaka basit
düşüncelere, akabinde dedikoduya uzanıyor.
Özetle,
bizi ileriye götürecek düşünce türü, avama yakışan
merak'tan kaynaklanmıyor diyebiliriz. Ve bu
'avami merak'
sayesinde oluşan düşünce boyutu hiçbir katkı
sağlayamıyor. Bu yüzden, yok edilmesi şart.
Ama
ne yazık ki hiç de öyle olmuyor.
Oysa
bizim için çok değerli ve lüzumlu 'mistik-bilimsel
meraklardan’ ne kadar uzaktayız.
Örneğin, ayetlerin, hadislerin zahiri ve bâtıni
anlamlarını düşünemiyor, merak etmiyoruz,
araştırma gereğini de duymuyoruz. Çünkü işimize
gelmiyor, tembellikten kendimizi alıkoyamıyoruz.
Ama
başkalarının hayatını, ipe sapa gelmez davranışlarını,
kilolarını, uyguladıkları diyetleri, ekonomik
koşullarını, sevgililerini, giyim tarzlarını merak edip,
sadece onları düşünüyoruz.
Bizde
beşeriyete dayalı 'düşünce' anlayışı varken bu
sorulara cevap verebilmek gerçekten zor. İnsanın saçma
sapan şeyler üretmemesi için, soğukkanlı olması, akılcı
çareler ve çözümlerde bulunması gerekir.
İnsana, kendini yoran, gaflete sürükleyen bir
hale düşmemesi için sağlıklı düşünceler dilemekten başka
bir şey düşünemiyorum. |