Düşünelim, ona göre davranalım!
Ahmet F. Yüksel
 

Kötü olaylar insanın olumsuz düşüncelerinden ortaya çıkar.
O yüzden aksi bir şey yaşamamak için karamsarlıkla düşünmemeye çalışıp uslanmaz bir iyimser olmaya bakmalıyız.


Uzun bir yolculuğun ardından, sonunda vatanıma döndüm. Seyahat esnasında düşünceler de uzayıp gidiyor. Ve ayrılık dolayısıyla, bizim hissemize de burada ne olup bittiğini anlayamamak düşüyor.

Fırsatını bulduğumda okuduğum kitapların yanı sıra, seyrine doyum olmayan güzellikleri-yerleri gördüm ve sohbetlere katıldım.

Bütün bunlar, yaşananların gözden geçirilmesine ve mukayese edilmesine neden oldu.

Haliyle, insan kendi kendisiyle baş başa kalıp filmi geriye sarıyor, ileriye alıyor ve düşünüyor.

Bu kez her şeye, basit konulara dahi enine boyuna, en ince ayrıntısına kadar uzanabiliyor. Hatalarını fark ediyor, düzeltme imkânı buluyor.

Nitekim Rasulûllah Efendimiz (s.a.s) bir hadisinde konuyla ilgili olarak; "Aklın başı, kendisine zulmedeni affetmek, kendinden aşağıda görünen kimselere tevazu göstermek, düşündükten sonra konuşmaktır.
Akılsızlığın başı, kendini beğenmek, lüzümsuz yere konuşmak
ve kendisinin yaptığı şeylerde insanları ayıplamaktır." demektedir.

Ayrıca, tefekkür edeceğimiz o kadar çok konu var ki, saymakla bitmez.

Evrensel boyutlarda gezinebilmek ‘tahir olmakla’, yani kesinlikle ‘arınma’ ile ilgili. Kuran’ın ön şartı bu. Ayrıca düşünüleni muhakeme edebilmek de işin önemli, en zor yanı; ama yapabilen çok az.

Bir an durup kendinize dönüp bakın, neler düşünmüşsünüz, bunların ne kadarı size faydalı olmuş?

Muhasebe edilmesi gerekli.

Etrafınızda ipe sapa gelmeyen şeyleri düşünerek yaşayan kaç kişi var?

Aslında böyle bir sorunun gündeme gelmesi de yanlış. Şöyle sormak daha mantıklı olurdu: “Bugün sağlıklı düşünebilme imkânınız oldu mu?”

Ayrıca, düşünmekten kaçmamız dahi yine bir düşüncenin ürünü, öyle değil mi?

Çünkü, insan düşünmeden yaşayamaz ki!

En önemlisi ve etik olmayanı, bir şeylere kafa yoruyormuş gibi yapmak. Böylesi tavırlara özellikle sohbet ortamlarında rastlanıyor. Ne ki bu portreyi gösteren, kendini kandırıyor.

Şayet bir şekilde “fikrinin ne olduğu sorulursa” alâkasız, baştan savma yanıtlarla yetiniyor. Bu, kafası çalışmayan ve düşünme yeteneği olmayanların çok sık kullandığı bir yöntem.

Diyelim ki bir fikir ürettiniz, sağlıklı düşünceler ortaya attınız; acaba kaç kişi, ürettiğiniz bu düşüncelere yakınlık gösterebiliyor?

Bunu hiç aklınıza getirdiniz mi?

Bu arada, sadece kendini düşünüp, kendi menfaatleri doğrultusunda yaşayanlar, en yakınlarına bile yalan söyleyip kandırdığını zannedenler var ya işte bunlar, bu münafıklar aslında, kendilerini aldattıklarını, ama vicdan denilen şeyin asla aldatılamayacağını bilmeliler.

Bazı şeyleri kafanızdan geçirmenin bir suç teşkil etmeyeceğini, ama bazılarını ise “akıldan geçirmenin bile haram” olduğunu, o nedenle insanların düşüncelerinden dahi mesul tutulduğunu Kur’an bildiriyor.

Evrensel kitap, düşüncelerin dahi insan beyinlerini farkında olmadan etkilediğini vurguluyor!

Ayrıca, avami anlayışın dışında düşünen veya düşünceden zamanla sıyrılabilen kaç kişi tanıyorsunuz? Hiçlik boyutunu (düşünceden/tefekkürden soyutlanıp) yaşayan (nasıl yaşanıyorsa) kaç beyin var dersiniz?

Hoş, sorulsa da sonuç alınamaz.  

İnsanoğlunun uyurken beş duyuya kapalı olması, söz konusu yeteneğini ortadan kaldırabiliyor, ancak beyin yine de her an kozmik tesirleri/taarruzları değerlendirebiliyor.

Rasulûllah Efendimiz’in (s.a.s) bu konudaki açıklaması şöyle: “Benim gözlerim uyur, ama ben daima Rabbim ile birlikteyim.”

Merak ettiğimiz ya da üzerinde durduğumuz şeylerin, veri tabanında yoğunlaşması ile değişik suretlerle düşünce boyutunu oluşturduğunu ve eyleme geçtiğini ve bu halin farkında olmaksızın devamlılık arz ettiğini dile getirelim.

Ayrıca, başkalarının yaşamları, ortaya attığı fikirleri, bize ve insanlığa faydası olmayacak birçok gereksiz konu da beynimizde fuzuli olarak yer tutmakta. Kendi söylediği yalana kendini inandıranların düşünce biçimlerini ‘acaba nasıl?’ deyip ‘ciddiye almak’ kadar abes bir şey olamaz. Bu ve benzeri 'meraklı’ bakışların sonu mutlaka basit düşüncelere, akabinde dedikoduya uzanıyor.

Özetle, bizi ileriye götürecek düşünce türü, avama yakışan merak'tan kaynaklanmıyor diyebiliriz. Ve bu 'avami merak' sayesinde oluşan düşünce boyutu hiçbir katkı sağlayamıyor. Bu yüzden, yok edilmesi şart.

Ama ne yazık ki hiç de öyle olmuyor.

Oysa bizim için çok değerli ve lüzumlu 'mistik-bilimsel meraklardan’ ne kadar uzaktayız.

Örneğin, ayetlerin, hadislerin zahiri ve bâtıni anlamlarını düşünemiyor, merak etmiyoruz, araştırma gereğini de duymuyoruz. Çünkü işimize gelmiyor, tembellikten kendimizi alıkoyamıyoruz.

Ama başkalarının hayatını, ipe sapa gelmez davranışlarını, kilolarını, uyguladıkları diyetleri, ekonomik koşullarını, sevgililerini, giyim tarzlarını merak edip, sadece onları düşünüyoruz.

Bizde beşeriyete dayalı 'düşünce' anlayışı varken bu sorulara cevap verebilmek gerçekten zor. İnsanın saçma sapan şeyler üretmemesi için, soğukkanlı olması, akılcı çareler ve çözümlerde bulunması gerekir.

İnsana, kendini yoran, gaflete sürükleyen bir hale düşmemesi için sağlıklı düşünceler dilemekten başka bir şey düşünemiyorum.

 

 

 
 
İstanbul - 21.10.2008
sufizmveinsan@gmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com