Duygulanım

 

Ahmet F. Yüksel
 

“Duygulanım” anlatılması zor bir kavram. Görünen, tutulabilen, koklanabilenden biraz farklı, duygulardan öte bir yaşam hali. Kavramların tam yerine oturamadığı, soyut bir şeyi düşünmenin, dillendirmenin karşılığı olan bir his “duygulanım”.

Bu sözcüğün psikolojide adı sıkça geçiyor. Tasavvuf felsefesinde içsel bir yolculukta, öze doğru uzanıp bir başka boyutu algılamaya/değerlendirmeye başladığımız anda net bir şekilde karşımıza çıkıyor.

Benim duygulanımdan bahsetmemin sebebi de bu noktayla çakışması ile ilgili.

Stringler boyutundaki  bir manayı, daha açık söyleyelim, mana suretini hissedebilmeye yarıyor,  anlatmak istediğim konu. Örneğin, bal yedikten sonra tadını tarif etmeye benzer bir durum var ortada. 

Bahsi geçen mana suretinin dillendirilmesi de böyle oluyor. Kabaca da olsa, günlük hayatımızda buna benzer daha değişik örneklerini bulabiliriz:  Acıkma hissine karşılık meydana gelen bir heyecanlanma veya aksi bir nedenle iştahın kapanmasına vesile olabilecek bir isteksizlik hissi gibi…

Esma düzeyinde de bir mana suretini algılamaya çalışan,  önderlik eden bir his ‘duygulanım.’ Her ne kadar, yaşadığımız boyutun temel yapı taşı durumunda olan duyguların kökeninde mana bileşkeni bulunuyorsa da, onları yaşama, açığa çıkartma ile hiçbir alakası yok bu olgunun.

Spinoza’ya göre duygulanım; “dürtüler, güdüler ve sezgiler topluluğuna verilen bir ad”. Ben bu açıklamaya katılamıyorum. Bu, düpedüz duygunun tanımı. Zira söz konusu kavram, sonuçta astrolojik realiteye, tabiat ve şartlanmalara dayalı. Böyle olunca “duygulanım” sözcüğü ile bir bağ kurulması uygun düşmüyor.

Böylesi bir bilincin nasıl ve nerede vücuda geldiğini anlamak, algılanan somut boyutun dışında kalır. Haliyle, duygulanım ile duyguların karıştırılmaması gerekir.

Dürtüler, güdüler, refleksler, biçimlerin-şekillerin aynası sayılır. Terbiye edilmemiş halidir. Onlar öz varlıktan kopmuş, zihin-beden işbirliğine girmiştir.

Bahsini ettiğim, özde mevcut olanın algılanışı. Ancak, kelimelere dökülmesi imkânsız olan bir şey. Esasen, ‘manaların kendi boyutundaki anlamlarının çok farklı oluşu,’ yansıyan tanımlarının bize nispetle aktarımı/isimlenişi, anlatmak istediğim tezi biraz olsun doğruluyor.

Bu nokta itibari ile “duygulanım” denen halin somut olarak anlatılamamasının nedeni biraz da bu. Hani ‘tarifi imkânsız’ derler ya, işte aynen öyle. Çünkü somut sayılabilir,  yani görünür, kolaylıkla algılanabilir olması söz konusu değil.

İnsanoğlu, ancak beden kayıtlarının dışına çıkabildiği anda bu yoğunluğu hissedebilir, yaşayabilir.

Duygulanımı bulmak, doyasıya yaşamak ve tepki vermemek gerekir. Zira, tepki verildiği anda konu duygulara dökülür ve işin işinden çıkılmaz hale gelir.

Kelimelerin hiçbir şey ifade etmediği bir halin hakkını vermek, yani salt bir anlam olarak yaşamak herhalde yapılacak en doğru ve yerinde iştir.

Sevgi ile kalın. Allah’a emanet olun.

 

 
 
İstanbul - 21.06.2007
sufizmveinsan@gmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com