İnsanların mayasında var, duygusallık denen illet. Bu
konuyu daha önce de yazdım. Şimdi biraz daha değişik
yanlarını anlatmak, yaşamımıza nasıl egemen olduğunu
sunmak istiyorum.
Duygusallık, gündelik yaşamın her zaman ön plânında
yer alır. Somut olaylarla görünmesine karşın, bazen de
ortada hiçbir şey yokken, aniden kendini gösterir.
Eğitim almamış, sıradan insan, basit bir konuda dahi
duygularıyla hareket etmekten çekinmez. Allah‘tan başka
her şeye kapanıp halini ona arz edeceği yerde, şikâyet
etmekten asla geri kalmaz. Davranışlarında sesini,
tavrını, aklını, mantığını ayarlayamaz. Sonuçta,
perişan, muzdarip bir hale düşer.
Günlük yaşamda duygusallıkla yaşanan pek çok olay var.
Bunun için Tv deki haber programlarını bir izleyin ne
demek istediğimi
anlarsınız.
Mesela bir spor müsabakası öncesi, bakıyorsunuz aynı
milletin çocukları sopalarla birbirine giriyor; hatta
döner bıçaklarıyla saldırmaktan çekinmiyor.
Görüldüğü gibi, insanoğlu daha “sürüleşme
aşamasından” çıkamamış. Duygusallıktan kurtulamamış.
Esasen, “evrenin çalışma sistemini okuyan”, bu
badirelerin kolayca atlanamayacağını iyi biliyor.
Kısacası, bugünkü insanın hali, ilk çağdakinden farklı
bir durum arz etmiyor.
Ne var ki, insan yapısını astroloji ile takip edenler,
bir toplumun veya kişinin haritası ile ilgili bilgiye
sahip olurlarsa, neden o denli ‘duygusal’
olduğunu “şıp” diye çözebiliyor.
Örneğin, ‘su’
grubuna giren burçların karakteristiği duygusal
olmalarıdır.
İlk akla gelen, yengeç burcundan olanlardır.
‘Balık burçlular’
da duygusaldır. Ama onların duygusallığı başkalarına
karşıdır.
‘Yengeçlerin’
aksine, başkalarının yerine acı çekerler, kendileri için
değil.
‘Akrepler’
ise kıskançlığa dayanan, sadistliğe varan şekilde
duygusaldır.
Kendilerine bir şey yapılmadığında sakince yaşarlar, ama
savunma anında bunu açıkça ortaya koyarlar.
‘Koçlarda’ ‘ben’ e dayalı bir duygusallık söz
konusudur.
Bunu “kıskançlık” diye isimlendirsek daha mantıklı olur.
Bahsi geçen örneklemelerin derinliğine pek girmek
istemiyorum.
Dileyen, kitaplardan incelesin.
Asıl anlatmak, değinmek
istediğim husus, duyguların,
hangi burçtan olursa
olsun, her zaman bir beşerin anlayışında, düşünce
yapısında bir şekilde yer almasıdır.
Diğer yandan, duygusallığın
kökünü kazımak lâzım, demek yanlış olur. Çünkü kökeni,
Allah’a ait isimlerin manalarına dayanır. Böyle
bir şeyi düşünmek, cehaletin göstergesidir.
Çünkü, Esmanın bileşimleri kişilerde bu huyu
ortaya çıkartır.
Ayrıca, avam türü çalışmalar ile de duygusallığın
üstesinden gelmek söz konusu değil.
Bir örnek: Yakın zamana kadar yanınızda gibi görünen,
size sempati duyan bir kişi, mantığına ters düşen
bir olay karşısında duygusallığa düşerek, karşınızda yer
alabilir.
Birden şaşırıp çevrenize: “Buna da ne oluyor yani
şimdi?” demek zorunda kalabilirsiniz.
Ama telaşlanmanıza gerek yok, zira duyguların esiri
olmaktan kendini kurtaramamış, doğası/terkibiyeti
gereği bu hareketi gerçekleştirmiştir.
Olayın bir de başka yanı var.
Duygusallığı bir de kendinizde dinleyin.
Sevdiğinizi düşündüğünüz, ama çok da fazla paylaşım
yapmaktan kaçındığınız biri, şayet sizdeki özelliklere
sahip olmak veya kendini mutlaka bir yerlerde görmek
arzusuna kapılıyorsa, acaba ne duruma gelirsiniz?
Bu kez, sizin bakış açınızda bir değişme olacak, bir
şekilde onu alt etmeye gayret edecek misiniz?
Şayet ona sevginizde azalma olmuş, duygularınız
kabarmış, durdurulamayacak hale gelmişse haliniz
haraptır.
Benim açımdan, duygusallık problemleri arasında en
önemlisi; aslını ve hakikâtini bildirmek için
tembihlenen prensipleri, değişen şartlarda bireyin
aklından çıkarması, bilgiç tavırlarla insana,
endişe verici şekilde yüklenmesidir.
Anlaşılan bu gibi kimselerin dilinde kemik yok!
Gerçeklere aykırı düşecek, öz değerlere böylesine zıt
konuşmalar, kendilerine bir yarar getiriyor mu?
Nereye vardıklarını bir düşünseler.
Anlatmak, söylemek istediğim; duyguların hangi
şartlarda, insanları ne hale getirdiğidir. Din, bu
hususa derin bir şekilde değiniyor ve böyle kişileri
“nankör” olarak vasıflandırıyor.
Umarım nankörlerden olmayız, duygularımızla
hareket etmeyiz.
Ve utanılacak şeyler yapmayız. |