Duygusallık
Ahmed F. Yüksel
 

İnsanların mayasında var, duygusallık denen illet. Bu konuyu daha önce de yazdım. Şimdi biraz daha değişik yanlarını anlatmak, yaşamımıza nasıl egemen olduğunu sunmak istiyorum.

Duygusallık, gündelik yaşamın her zaman ön plânında yer alır. Somut olaylarla görünmesine karşın, bazen de ortada hiçbir şey yokken, aniden kendini gösterir.

Eğitim almamış, sıradan insan, basit bir konuda dahi duygularıyla hareket etmekten çekinmez. Allah‘tan başka her şeye kapanıp halini ona arz edeceği yerde, şikâyet etmekten asla geri kalmaz. Davranışlarında sesini, tavrını, aklını, mantığını ayarlayamaz. Sonuçta, perişan, muzdarip bir hale düşer.

Günlük yaşamda duygusallıkla yaşanan pek çok olay var. Bunun için Tv deki haber programlarını bir izleyin ne demek istediğimi anlarsınız.                                                                              Mesela bir spor müsabakası öncesi, bakıyorsunuz aynı milletin çocukları sopalarla birbirine giriyor; hatta döner bıçaklarıyla saldırmaktan çekinmiyor.

Görüldüğü gibi, insanoğlu daha “sürüleşme aşamasından” çıkamamış. Duygusallıktan kurtulamamış.

Esasen, “evrenin çalışma sistemini okuyan”, bu badirelerin kolayca atlanamayacağını iyi biliyor.

Kısacası, bugünkü insanın hali, ilk çağdakinden farklı bir durum arz etmiyor.

Ne var ki, insan yapısını astroloji ile takip edenler, bir  toplumun veya kişinin haritası ile ilgili bilgiye sahip olurlarsa, neden o denli ‘duygusal’ olduğunu “şıp” diye çözebiliyor.

Örneğin, ‘su’ grubuna giren burçların karakteristiği duygusal olmalarıdır.

İlk akla gelen, yengeç burcundan olanlardır. ‘Balık burçlular’ da duygusaldır. Ama onların duygusallığı başkalarına karşıdır.

‘Yengeçlerin’ aksine, başkalarının yerine acı çekerler, kendileri için değil.

‘Akrepler’ ise kıskançlığa dayanan, sadistliğe varan şekilde duygusaldır.

Kendilerine bir şey yapılmadığında sakince yaşarlar, ama savunma anında bunu açıkça ortaya koyarlar. ‘Koçlarda’ ‘ben’ e dayalı bir duygusallık söz konusudur.

Bunu “kıskançlık” diye isimlendirsek daha mantıklı olur. Bahsi geçen örneklemelerin derinliğine pek girmek istemiyorum.

Dileyen, kitaplardan incelesin.

Asıl anlatmak, değinmek istediğim husus, duyguların, hangi burçtan olursa olsun, her zaman bir beşerin anlayışında, düşünce yapısında bir şekilde yer almasıdır.

Diğer yandan, duygusallığın kökünü kazımak lâzım, demek yanlış olur. Çünkü kökeni, Allah’a ait isimlerin manalarına dayanır. Böyle bir şeyi düşünmek, cehaletin göstergesidir.

Çünkü, Esmanın bileşimleri kişilerde bu huyu ortaya çıkartır.  

Ayrıca, avam türü çalışmalar ile de duygusallığın üstesinden gelmek söz konusu değil.

Bir örnek: Yakın zamana kadar yanınızda gibi görünen, size sempati duyan bir kişi, mantığına ters düşen bir olay karşısında duygusallığa düşerek, karşınızda yer alabilir.

Birden şaşırıp çevrenize: “Buna da ne oluyor yani şimdi?” demek zorunda kalabilirsiniz.

Ama telaşlanmanıza gerek yok, zira duyguların esiri olmaktan kendini kurtaramamış, doğası/terkibiyeti gereği bu hareketi gerçekleştirmiştir.

Olayın bir de başka yanı var.  

Duygusallığı bir de kendinizde dinleyin.

Sevdiğinizi düşündüğünüz, ama çok da fazla paylaşım yapmaktan kaçındığınız biri, şayet sizdeki özelliklere sahip olmak veya kendini mutlaka bir yerlerde görmek arzusuna kapılıyorsa, acaba ne duruma gelirsiniz?

Bu kez, sizin bakış açınızda bir değişme olacak, bir şekilde onu alt etmeye gayret edecek misiniz?

Şayet ona sevginizde azalma olmuş, duygularınız kabarmış, durdurulamayacak hale gelmişse haliniz haraptır.

Benim açımdan, duygusallık problemleri arasında en önemlisi; aslını ve hakikâtini bildirmek için tembihlenen prensipleri, değişen şartlarda bireyin aklından çıkarması, bilgiç tavırlarla insana, endişe verici şekilde yüklenmesidir.

Anlaşılan bu gibi kimselerin dilinde kemik yok!

Gerçeklere aykırı düşecek, öz değerlere böylesine zıt konuşmalar, kendilerine bir yarar getiriyor mu?

Nereye vardıklarını bir düşünseler.

Anlatmak, söylemek istediğim; duyguların hangi şartlarda, insanları ne hale getirdiğidir. Din, bu hususa derin bir şekilde değiniyor ve böyle kişileri “nankör” olarak vasıflandırıyor.

Umarım nankörlerden olmayız, duygularımızla hareket etmeyiz.

Ve utanılacak şeyler yapmayız.

 

 

 
 
İstanbul - 02.05.2009
sufizmveinsan@gmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com