Sevgili okurlar! Bir hikâyeyle başlıyoruz bugüne.
Hikâyemizdeki kişi, artık karısının eskisi kadar iyi duymadığından şüpheleniyormuş ve onun işitme cihazına ihtiyaç duyduğunu düşünüyormuş.
Ancak karısını kırmadan, incitmeden ona nasıl yaklaşması gerektiğinden pek de emin değilmiş. Bu durumu konuşmak için hemen aile doktorunu aramış.
Doktor, adamın karısının ne kadar duyduğunu anlayabilmesi için ona çok basit bir yöntem önermiş: "Yapacağın tek şey şu, karından 40 adım ileride dur. Normal bir konuşma tonuyla ona bir şeyler söyle. Eğer duymazsa ona yaklaş, 30 adım ilerisinde aynı şeyi tekrarla, sonra 20 adım… Cevap alana kadar aynı şeyi tekrar et."
O akşam karısı mutfakta akşam yemeğini hazırlarken adam, doktorun tavsiye ettiği yöntemi uygulamaya başlamış. Kırk adım uzaklıktan karısına normal bir konuşma tonuyla seslenmiş:
- Hayatım, bu akşam yemekte ne var? Cevap yok. Mutfağa biraz daha yaklaşmış. Mesafeyi 30 adıma indirmiş ve soruyu tekrarlamış:
- Hayatım, bu akşam yemekte ne var? Gene cevap yok. Mutfağa biraz daha yaklaşmış, mesafe 20 adım ve tekrar sormuş:
- Hayatım, bu akşam yemekte ne var? Durum çok ciddi. Hâlâ cevap yok. Adam mutfağın kapısına gelmiş, artık mesafe iyice azalmış ve aynı soruyu tekrarlamış:
- Hayatım, bu akşam yemekte ne var? Gene cevap alamamış. Bu defa, karısına iyice yaklaşmış ve aynı soruyu büyük bir merakla tekrar sormuş:
- Hayatım, bu akşam yemekte ne var?
Karısı:
- Hayatım, beşinci kez sana söylüyorum, Tavuuuk!
Kıssadan hisse;Hemen belirtmek gerekir ki bazen sorun, düşündüğümüz gibi karşımızdaki kişilerde değil, kendimizde olabilir.
Bu bakımdan, kimseyi zan altında bırakmak doğru ve yakışık olmaz. Egomuzu tatmin eder şekilde birilerini ‘beni dinlemiyor, beni anlamıyor’ diyerek eleştirenler acaba, kendilerini duyuyor ve anlayabiliyorlar mı?
Bizler bir şeyleri değiştirmek istiyorsak kuşkusuz, işe başkalarından değil, kendimizden başlamalıyız.
Amaç, sıkıntı yaratan paylaşımlar değil, sorumluluk taşımak olmalıdır. Bu herkes için geçerli olan bir kuraldır.
|