Eğitimin gerekli oluşu
Ahmed F. Yüksel
 

İnsanın takındığı tavrı, izlediği aktif, inisiyatif alabilen, güven veren duruşu, her şeye rağmen başardığı istikrarı eğitim sayesinde oldu. Böylece ‘halife’ konumuna biraz daha yaklaştı. Diyalog ve işbirliği de eğitimin bir parçası bir başka yüzüdür.


İmam-ı Azam “cahillerle yaptığım bütün tartışmaları kaybettim” diyor. Hz. Ali’ye göre: “Cahilin cahilliğini kanıtlamak kolaydır, fakat ona itiraf ettirmek güçtür.”

Benjamin Franklin’e göre: “Cahil, soru sormaz” mış

Kestirmeden gidelim.

Kısa da olsa bu uyarıların akabinde ağzımızdan çıkacak tek bir sözün olduğuna inanıyoruz: Eğitimin gerekli oluşu.

Peki gerçek anlamı nedir bu sözcüğün ?

Eğitilen insanların, kolay kandırılamayacağını, asla gafil olamayacağını, tam tersi bir 'kişilik-kimlik sahibi birey' olacaklarını bilmek, hayatta hemen her şeye pozitif bakabilmek, bazen de aldanırmış gibi yaklaşımları da beraberinde getiriyor diye düşünüyorum.

Eğitime, yalnızca eğitime önem vermek, bizi gerçekten eğitecek ve geliştirecektir.

Peki biz ne yapıyoruz?

Eğitimle ilgili ilgisiz her konuyu, eğitimle aynı kaba koyup berbat ediyoruz. Hele hele en önemli değerlerimiz olan çocuklarımızı eğitmeyip onların  yaşama 'hasarlı' başlamalarına neden oluyoruz.

Acaba cahilliğimizi fark edip onlara bu hastalığı bulaştırmaktan vazgeçecekmiyiz?

Bakın bu konuya temel olan hikâyemiz de şöyle diyor:

Bir gün ormandaki tüm hayvanlar bir araya gelip, ormanda yaşayan hayvanların çok cahil olduğundan yakınarak, "eğitim şart" dediler ve okul açmaya karar verdiler. Hepsi büyük bir alanda toplanıp aralarından yönetim kurulu üyelerini seçtiler. Kurul, tavşan, kuş, sincap ve balıktan oluştu. Her bir üye müfredatta yer almasını istediği ve önemli gördüğü dersler için birer sunum yaptı. Tavşan müfredatta 'koşma' dersinin bulunmasını istedi. Kuş, uçmanın, balık, yüzmenin, sincap da ağaca tırmanmanın ve toprak kazmanın mutlaka zorunlu dersler arasında olması gerektiğini savundu. Sonunda yönetim kurulu tüm bu dersleri bir araya getirip bir müfredat yaptı ve ormandaki hayvanların bu derslere göre eğitilmesini sağladı. Ve eğitim dönemi başladı. Tavşan, koşu dersinden "pekiyi" alıyor olmasına rağmen, ağaca tırmanmak onun için çok ciddi bir sorundu. Sürekli başının üstüne düşüyordu. Düşe düşe bir süre sonra beyni hasar gördü ve eskisi gibi koşamaz oldu. Artık koşuda "pekiyi" almak yerine, "geçer" not alıyordu ve tabii ki ağaca tırmanışında her zaman zayıf alıyordu. Kuş uçmada çok iyiydi, ama sıra toprak kazmaya geldiği zaman, o kadar başarılı değildi. Durmadan gagasını ve kanatlarını kırıyordu. Bir süre sonra toprak kazma notu hâlâ "zayıf" olmasına rağmen, uçma notu "geçer" e düşmüştü. O da ağaca tırmanmakta çok zorlanıyordu. Balık yüzmede mükemmeldi, ama ne ağaca tırmanabiliyor ne de koşabiliyordu. Ne zaman bunları yapmaya kalkışsa ölecek gibi oluyordu. Sonunda yüzgeçleri zarar gördü ve artık yüzmeyi bile yarım yamalak yapar oldu. Zavallı sincap boğularak öldü. Sonuçta sınıf birincisi olan hayvan, her şeyi yarım yapabilen, zeka düzeyi ortalamanın altında olan hayvan oldu.

Ancak eğitimciler, kendi açılarından çok mutluydular; çünkü herkes bütün dersleri görüyordu ve bu paradigmanın insan gelişimi için çok gerekli olduğunu düşünüp  yaptıklarıyla gurur duyuyorlardı.

Oysa eğitim çok ciddi bir iş. Dar tabanlısı da geniş tabanlısı da ehil ellerde dikkatlice hazırlanmalı ve uygulamaya geçilmeli.

Çünkü, yanlış alınan kararlar ve eğitim, topluma fayda değil zarar getirir.

Ortak değerlerin, saygının ve sevginin herkese aynı şekilde öğretilmesi sağlanırken, kişilerin özel kabiliyetleri ve istidatları göz önünde bulundurulmalı ve bütün bunların doğrultusunda objektif yaklaşım yapılabilecek bir eğitim sistemi oluşturulmalıdır.

Sağlıklı bir toplumun, copy-paste olarak değil, kendi becerilerine, üretimlerine göre eğitilmiş bireylerden oluştuğunu unutmamalıyız.

L.Broughon'un dediği gibi "Eğitim görmüş bir halkı bir yöne sevk etmek kolay, sürüklemek güçtür; idare etmek kolay, köleleştirmek ise imkansızdır".

Ormanda bile eğitimin önemi sözkonusu iken, toplumsal yapımızda bu hassas konuya gerektiği gibi eğilmeyi bilmeliyiz.

 

 

 
 
İstanbul - 23.10.2008
sufizmveinsan@gmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com