Elimizden kaçırdıklarımızın farkında mısınız?
Ahmed F. Yüksel
 

Adam, akşam geç bir saatte işinden döndüğünde beş yaşındaki oğlunu, kapıda kendisini beklerken bulur. Çok yorgun ve perişandır. Çocuk heyecanla sorar:

- Baba, bir soru sorabilir miyim?

- Tabii ki, sor bakalım, ama kolay olsun.

- Bir saatte kaç lira kazanıyorsun?

Baba, çok sinirlenir ve oğluna kızar.

- Seni ilgilendirmeyen işlerle ne diye uğraşıyorsun? Kaçsa kaç, sana ne?

Oğlan tekrar sorar:

- Sadece bilmek istiyorum, babacım. N’olur söyle, bir saatte kaç para kazanıyorsun?

- Peki o zaman. Madem çok merak ediyorsun, söylüyorum. Saatte 50 lira kazanıyorum. Mutlu oldun mu şimdi?

Çocuk birden çok üzülür, bu cevapla küçük belki de büyük hayalleri yıkılmış gibidir. Hemen kendini toparlayıp babasına sorar:

- Baba, bana 25 lira borç verebilir misin?

Baba yine sinirlenir ve şöyle der:

- Eğer saçma sapan bir şey ya da oyuncak almak için bu parayı istiyorsan derhal odana git bakalım ve düşün. Baban bütün gün sen, o saçma sapan, ne olduğu belirsiz şeyi al diye para kazanmıyor. Böyle düşündüğün için yazıklar olsun sana!

Küçük oğlan sessizce odasına gider ve yavaşça kapısını kapatır. Baba ise daha da çıldırmış olarak kendi kendine söylenir. Sırf para alabilmek için bana böyle sorular sormaya nasıl cüret eder, diye düşünür. Bir, bir buçuk saat geçmiştir ki baba artık sakinleşmiştir ve mantıklı düşünmeye başlar. Belki de gerçekten alması gereken çok önemli bir ihtiyacı vardır diye hayıflanır. Bugüne kadar oğlunun kendisinden hiç para istemediğini hatırlar. Doğru oğlunun odasına gider. Kapıyı açar ve oğluna sorar:

- Uyudun mu oğlum?

- Hayır, diye cevap verir oğlan.

Baba devam eder...

- Çok yorgundum, o yüzden sana karşı biraz haksızlık ettiğimi düşündüm ve işte al, istediğin 25 lira.

Çocuk, sevinçle yatağında zıplar. Parayı alırken babasına sarılıp ‘sağol babacım, yaşasın’ der ve heyecanla yastığının altındaki buruşuk paraları çıkarıp, saymaya başlar. Baba, oğlunun zaten parası olduğunu fark edince yeniden sinirlenir. Çocuk tek tek paraları sayarken, baba hiddetle sorar:

- Madem paran vardı neden benden istedin?

- Çünkü yeterince param yoktu da ondan. Ama şimdi tamam. İstediğimi satın alabilirim artık. Yaşasın!

Ve çocuk babasının şaşkın bakışları üzerinde, devam eder:

- Babacım, şimdi 50 liram var ve senin bir saatini satın almak istiyorum. Yarın eve erken gel ki birlikte yemek yiyip harika zaman geçirelim.

Baba çökmüştür, oğluna sarılır ve onun kendisini affetmesini ister.

Zaman zaman bu hikâyeyi hatırlamak iyi olur diye düşündüm. Sözüm, çok çalışan ve kazandığını hak edenlere... Günler, haftalar, yıllar büyük bir hızla akıp gidiyor ve biz, bizi sevenlerin, en yakınlarımız dâhil, onlara  dokunamadan, dertlerini anlamadan, konuşamadan, koklayamadan, bir şeyleri paylaşamadan, gözümüzün, gönlümüzün arasından kayıp gitmesine izin veriyoruz. Çünkü onları anlamaya gayret sarf edecek zamanı ve enerjiyi kendimizde bulamıyoruz. Sürekli, hiç bitmeyen meşguliyetlerimiz var.

Eğer yarın başımıza bir şey gelirse, o çok sevdiğimiz şeylerden ayrılmak zorunda kalabiliriz.  Ama ya geride bıraktığımız sevdiklerimiz, bizi sevenler, özellikle çocuklarımız?

Onlar bu boşluğu nasıl dolduracak?

Hiç düşündüğünüz oldu mu?

 “Onlar için çalışıyoruz” derken bazı şeyleri kaçırdığımızın farkında mıyız?

 

 
 
İstanbul - 08.02.2009
sufizmveinsan@gmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com