Empati kültürü
Ahmed F. Yüksel
 

Başını açmak ya da kapamak, herkesin kendi vereceği bir karardır. Bu nedenle genç kızlara "aile baskısıyla kapanıyorlar" genellemesiyle yaklaşıp “onların üzerinde  bir baskı oluşturuluyor” denmesi bana biraz garip geliyor.

İnançlı bir aile, herkes gibi, evladını yetiştirmekte serbesttir. Allah Rasulü (s.a.v) bu noktaya atıfta bulunarak: “Her doğan çocuk İslâm fıtratı üzerine doğar, ancak annesi alır, onu Hıristiyan yapar, babası onu Yahudi veya Mecusi yapar” demiyor mu?

“Annesi- babası” derken, onların genetiğinden bahsettiği kuşkusuz. Ancak böylesi dışa vuran ve kesin kabul gören sosyal bir yaşam biçimidir.

Kısacası, ailelerin, çocukları üzerinde tasarruf etme yetkisi vardır. Mesela diledikleri okula gönderme, tuttukları takıma yönlendirme, giyim kuşamlarına karışma gibi.

Bu arada, malûm imtihanlara hazırlanmak kaydıyla adeta bir zulüm ve işkenceye tabi tutulan çocukların, birden büyüme evresine adım attıklarına tanık oluyoruz.

Aslında onlar kendilerini dinleyecek, dertlerini,  sıkıntılarını paylaşacak birini arıyorlar; anlattıkça açılıyor, arada olumsuz durumlar çıksa bile, sonuçta rahatlıyorlar.

Ne var ki, bu aşamada dahi bir baskıya maruz bırakılıyorlar. Yine de asla tesettürde olduğu gibi bir yaygara koparılmaya çalışılmıyor.

Sonuç olarak “gençlerin büyük çoğunluğu” nasıl giyineceklerine, davranışlarına kendi iradeleriyle karar veriyor.

Toplumsal yaşamda İlginç olan bir şey daha var; kimilerinin yaş ilerledikçe kapanması.

Buradaki temel yanlış şu: Bir kadın, adet görme halinden düşmüşse, kapanması gerekmiyor. Hüküm böyle. Ancak her konuda olduğu gibi, burada da yanlış bir algılama söz konusu.

Ben, bu konuyla ilgili olarak defalarca yazdım. Yazı içeriğiyle ilgisi olmadığı için şimdi o detaylara girmeyeceğim.

Dikkât ediyorsanız bir diğer ayrıntı da, çevrenizdeki bazı insanların iyi ya da kötü diye takdim edilmesi. Onlara o şekilde bakıIması.

Örneğin, dindar bir çevre; örtülü hanıma olumlu, sevecen, sıcak bir şekilde yaklaşırken, başı açık olana çok daha farklı davranabiliyor. Çok yanlış bir davranış bu diyebilirim. İşte bizim toplum olarak uzlaşmayı bilemediğimiz, kıvıramadığımız noktalar burada yatıyor.

Halbuki; bu anlamsız görüşlere kapılmak yerine, “empati kurmak ve insanların seçim haklarına saygı gösterip yaşam tarzlarını” olduğu gibi kabul ederek içimize sindirmek gerekmiyor mu?

Sonuçta bu topraklarda başı açıklar da yaşıyor, kapalılar da; üstelik aynı ailede, aynı apartmanda, aynı sokakta da mevcutlar. Neredeyse bu yaşam tarzı asla değişmeyecek gibi görünüyor.

Çarpık tarih bilincinin bir sentezi değil bu sonuç, somut bir gerçek.

Ancak, ortaya çıkan iyimser beklentilerin gerçekleşmesi bir yana, yıkıcı travmatik durumlarla hayâl kırıklığı yaratmaya devam ediyor.

Kendi aralarında “empati ve sempati” kuranlar ise korkmadan, şartlanmalara aldırış etmeden, pekalâ geçinip gidiyorlar. İnsanların ‘arasında nifak sokucular’ olsa da...

İşte bilgi ve görgü, insana bu tür davranma refleksi kazandırıyor.

Sadece bu kadarla kalınmaz ise, toplum “dinamizm kazanır ve insanoğlu zenginliğini mutlaka karşısındakine” yansıtır.

Bu arada, halka şırınga edilen doğruların, zaman içinde ne kadar yanlış olduğunun farkına bir varabilsek çok iyi olur diyorum.

Bizim beşeri halimizi özetleyen “kısır ve iğrenç” tartışmalardan, insan aklını dumura uğratan koşullardan süratle uzaklaşarak devasa bir enerji yaratan koşullara –empatiye - dönülmesi dileğiyle..

 

 
 
İstanbul - 11.02.2009
sufizmveinsan@gmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com