Başını açmak ya da kapamak, herkesin kendi vereceği bir
karardır. Bu nedenle genç kızlara "aile baskısıyla
kapanıyorlar" genellemesiyle yaklaşıp
“onların üzerinde bir baskı
oluşturuluyor” denmesi bana biraz garip
geliyor.
İnançlı bir aile, herkes gibi, evladını yetiştirmekte
serbesttir. Allah Rasulü (s.a.v) bu noktaya
atıfta bulunarak: “Her doğan çocuk İslâm fıtratı
üzerine doğar, ancak annesi alır, onu Hıristiyan yapar,
babası onu Yahudi veya Mecusi yapar” demiyor mu?
“Annesi- babası”
derken, onların genetiğinden bahsettiği kuşkusuz. Ancak
böylesi
dışa vuran ve kesin kabul gören sosyal
bir yaşam biçimidir.
Kısacası, ailelerin, çocukları üzerinde tasarruf etme
yetkisi vardır. Mesela diledikleri okula gönderme,
tuttukları takıma yönlendirme, giyim kuşamlarına karışma
gibi.
Bu arada, malûm imtihanlara hazırlanmak kaydıyla adeta
bir zulüm ve işkenceye tabi tutulan çocukların,
birden büyüme evresine adım attıklarına tanık oluyoruz.
Aslında onlar kendilerini dinleyecek, dertlerini,
sıkıntılarını paylaşacak birini arıyorlar; anlattıkça
açılıyor, arada olumsuz durumlar çıksa bile, sonuçta
rahatlıyorlar.
Ne var ki, bu aşamada dahi bir baskıya maruz
bırakılıyorlar. Yine de asla tesettürde olduğu gibi
bir yaygara koparılmaya çalışılmıyor.
Sonuç olarak “gençlerin büyük çoğunluğu” nasıl
giyineceklerine, davranışlarına kendi iradeleriyle karar
veriyor.
Toplumsal yaşamda İlginç olan bir şey daha var;
kimilerinin yaş ilerledikçe kapanması.
Buradaki temel yanlış şu: Bir kadın, adet görme halinden
düşmüşse, kapanması gerekmiyor. Hüküm böyle. Ancak her
konuda olduğu gibi, burada da yanlış bir algılama söz
konusu.
Ben, bu konuyla ilgili olarak defalarca yazdım. Yazı
içeriğiyle ilgisi olmadığı için şimdi o detaylara girmeyeceğim.
Dikkât ediyorsanız bir diğer ayrıntı da, çevrenizdeki
bazı insanların iyi ya da kötü diye takdim
edilmesi. Onlara o şekilde bakıIması.
Örneğin, dindar bir çevre; örtülü hanıma olumlu,
sevecen, sıcak bir şekilde yaklaşırken, başı açık
olana çok daha farklı davranabiliyor. Çok yanlış bir
davranış bu diyebilirim. İşte bizim toplum olarak
uzlaşmayı bilemediğimiz, kıvıramadığımız noktalar burada
yatıyor.
Halbuki; bu anlamsız görüşlere kapılmak yerine,
“empati kurmak ve insanların seçim haklarına saygı
gösterip yaşam tarzlarını” olduğu gibi kabul ederek
içimize sindirmek gerekmiyor mu?
Sonuçta bu topraklarda başı açıklar da yaşıyor,
kapalılar da; üstelik aynı ailede, aynı apartmanda, aynı
sokakta da mevcutlar. Neredeyse bu yaşam tarzı asla
değişmeyecek gibi görünüyor.
Çarpık tarih bilincinin bir sentezi değil bu sonuç,
somut bir gerçek.
Ancak, ortaya çıkan iyimser beklentilerin gerçekleşmesi
bir yana, yıkıcı travmatik durumlarla hayâl
kırıklığı yaratmaya devam ediyor.
Kendi aralarında “empati ve sempati” kuranlar ise
korkmadan, şartlanmalara aldırış etmeden, pekalâ geçinip
gidiyorlar. İnsanların ‘arasında nifak sokucular’
olsa da...
İşte bilgi ve görgü, insana bu tür davranma refleksi
kazandırıyor.
Sadece bu kadarla kalınmaz ise, toplum “dinamizm
kazanır ve insanoğlu zenginliğini mutlaka
karşısındakine” yansıtır.
Bu arada, halka şırınga edilen doğruların, zaman
içinde ne kadar yanlış olduğunun farkına bir varabilsek
çok iyi olur diyorum.
Bizim beşeri halimizi özetleyen “kısır ve iğrenç”
tartışmalardan, insan aklını dumura uğratan
koşullardan süratle uzaklaşarak devasa bir enerji
yaratan koşullara –empatiye - dönülmesi dileğiyle.. |