“Evlilik” ciddi bir kurumdur

     Bir dost meclisinde arkadaşım, yanlarında bulunan çifte hadi “evlenin de size gelelim” diye hitap edince, genç ikili, şaşkınlıklarını gizleyemeyip birbirlerine bakakaldı.

     Çünkü evliydiler.

     Ne ki  kastedilen mana yanlış anlaşılmıştı. “Ev alın, bir ev sahibi olun da size oturmaya gelelim” denmek istenmişti.

     Bahsini edeceğimiz konuya, çözülmesi anlayış gerektiren, mizahi bir yaklaşımda bulunduk.

     Gerçek olan şu ki; her insanın bir ideali vardır. Evlenmek, mutlu bir aileye sahip olmak, çoluk-çocuğa karışmak ve öyle yaşlanmak gibi...

     İnsan, bin bir zahmetle büyüttüğü çocuklarının kendisine bakmasını, yaşlılık günlerinde yakınlarında olmasını arzular.

     Bundan tabii olan bir şey de yoktur.

     Hz. Âdem’in cennetten kovulmasına neden olan olayın temelinde, bir anlamda evlilik müessesesinin işler hale getirilmesi amaçlanmıştır.

     Çünkü bu düzenle hayatını sürdüren eşlerin negatif bir fiil işlemediğini, sağlıklı-düzenli bir yaşama sahip olduğunu, aksine keyfi davranışlarda bulunanın iki yakasının bir araya gelmeyeceği, huzursuzluğun asla eksik olmayacağı ve özetlemek gerekirse, yanına kalmayacağı değişik anlatımlarla bildirilmiştir.

     Tabi bu işin bir de ahret boyutundaki getirileri bulunuyor. Mistik uyarılar, hükümlerin hilafına yapılan bu tür hareketlerin öte yaşamda kendilerini canından bezdireceğini, kısaca canına okuyacağını bildirir.

     Evlilikte dikkat edilmesi gereken husus, eşlerin sevgi ve saygı anlayışı ile birbirlerine kenetlenmeleridir.

     En önemli husus ise aralarında “ihanet” olayının yaşanmamasıdır.

     Böyle bir hadise kolay- kolay aileyi ayakta tutamaz. Kabak tadı vermeye başlayan dırdırlar, bu başlangıçların işareti sayılır. Tek çıkar yol, patırtı gürültü olmadan ayrılmaktır. Çünkü durup durup yaraları kaşımak kimseyi bir yere götürmez.

     Bir erkek eşini; mal gibi değil, “Allah’ın kendisine verdiği bir emanet” gibi görmeli ve ailenin ‘tek sorumlusu’ olarak, eşini ve çocuklarını ‘korumayı-kollamayı’ benimsemelidir. Ama bunu yaparken onların da bir kişiliği ve hayatı olduğunu unutmamalıdır.  

     Özetlemek gerekirse, erkeğin aile fertlerini güvence altına alması en başta gelen görevidir. Onlar da bu şarta-mantığa bağlı olarak yaşar. Dünyanın neresine giderseniz gidin, ortak koşul budur. Akla ziyan yaklaşım yapanlar sonuçlarına katlanır.

     Evliliğin sadece sembolik bir değer olduğunu düşünmenin ve ciddiye almamanın izahı olamaz. Bugün dünyanın en ‘demokratik ülkelerinde’ dahi durum bu şekilde tezahür etmektedir.

     İstisnai durum dışında aile reisini sorgulamak, kimseye düşmez. Saygın bir babanın yapacağı anormal çıkışlar, ‘zik zak’ lar yoksa bu düzen, bu şekilde devam eder.

     Aile reisi de eşini tepe tepe kullanırken, çok basit, samimiyetsiz davranışlardan kaçınmalı, karmaşık meselelerde uzlaşma yoluna gitmeli ve işlerinde yardımcı olmalıdır.

     Şayet bir ömür boyu “aynı yastığa” baş koymayı kafalarına koymuşlarsa uygulanacak strateji budur.

     Bazı hanımlar, eşinin kendisine müdahale etmesini istemiyor, ondan sadece kendi işini doğru dürüst yapmasını bekliyor. Bu yaklaşım, feminist çevrelerce oldukça olumlu bulunup mesele kadın-erkek eşitliğine getiriliyor.

     Belki kâğıt üzerinde bu teorinin kabul edilmesi doğru olabilir. Ancak fiili yaşamda bunun hiç de böyle olmadığı görülüyor.

     Sonra eşler arasında ihtilaf başlıyor ve iki başlı bir aile yapısı ortaya çıkıyor. Çoğu kopmaların en önemli nedeni de budur.

     Ayrılık aşamasına gelen durumlarda, yapılacak mücadelenin kazanılması açısından bazı teşebbüslerin gerçekleştirilmesi makuldür ve gereklidir.

     Erkek, eşinin gittikçe gelişen arzu ve istekleri karşısında seyirci kalırsa, hamle yapan, ama başaramayan bir güreşçi konumuna düşer.

     Bu aşamada taraflar, köklü bir zihniyet değişikliğine gitmeye kendilerini inandırmalıdır. Yoksa aileler iyiden iyiye parçalanır, çocuklar bunalıma girer.

     Bu tip anlaşmazlıkları her gün medyada görüyor ve çok vahim sonuçlar doğurduğuna şahit oluyoruz.

     Benim, eşler arasında çıkan anlaşmazlıklarda, hanımın tarafında olacağım tek konu var. O da şudur:Bir erkek eşinin mistik duyguları ile oynama, onun önünü kesme yoluna gidiyorsa tereddütsüz, hanımın bu anlamsız dileklere karşı çıkması ve erkeğini tanımaması gerekir.

     Çünkü inanan bir kadın için önce Allah gelmelidir. Şayet ilk sırayı bu kavram doldurmuyorsa, o ailenin geleceği zaten meçhuldür. En ufak bir sarsıntıda dahi sallanır.

     Yerle bir olur.

 
 
 

 

 
 
Bodrum - 04.08.2010
sufizmveinsan@gmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com