Doğanın tüm ihtişamı içinde kum renkli bir Keşmir vaşağını düşünelim. Mart başında, dişisinin önünde tırmanarak, koşarak, hırlayarak, usulca sokularak saatler içinde onu birleşmeye ikna ediyor ve işin enteresan yanı, birleşme anında değil de ikna sürecinde erkekliğin tadına varıyor.
Şimdi de bir Tibet vaşağını akla getirelim; yakaladığı her ördeği, kar tavşanını, dişisinin önüne gösteriş yaparcasına atarken, (belki de kıskandırma amaçlı olarak) hem onu yiyor hem de sahip oluyor.(*)
Bu örnekleri içgüdüsel şekilde davranan, kimi zaman da varlığını koruma amaçlı şekilde hareket ederek yaşamına son veren ve bu anlayışla sürüsünün devamını sağlayan hayvanlar için verdim.
Şöyle ki;
İnsan da hayvandaki özellikleri kalıtsal yollarla ortaya koyuyor.
Bugüne değin kişinin evrimleşen hallerini, örneklerini verdiğimiz türlerden veya başka hayvanlardan aldığını kabul etmeliyiz. Hatta daha da ileri giderek, bu tür yaratıkların da genlerini tohum/ağaç misali ‘amip’ denilen bir tür balıktan/canlıdan aldığını düşünmemiz gerekir.
Evrimin, hayret edilecek tarafı, balıktan insana kadar uzanan süreci dikkate aldığımızda, ilahi bir gücün, insanı şaşkınlığa düşürecek bir biçimlendirme programıyla varoluşu sürdürdüğüne tanık oluruz. İşin enteresan yanı, söz konusu bu güç, dışta değil, varlığın özündedir.
Evrimleşme hususunda dikkati çeken bir başka nokta da şudur: Şayet kalıtsal özellikler, bunun yanı sıra limbik sistem, belirli bir eğitim sonucu terbiye edilir hale getirilemiyorsa, ‘bencil genin’ varlığını hissettirmesi sonucu, cani bir sevgili olarak ya da kendisi için mutluluk, başkası için acı veren hallerle, hırsız, aldatıcı, şiddet yanlısı vs özelliklerle karşımıza çıkabilir.
İlk etapta itici gelen bu teori için aklımıza gelen bir örneği verelim:
“…Hindistan’ın Kâşi nam beldesinde birini gördüm…
Sene 790 idi…
Oranın büyüklerinden üç kişiyi ayrı ayrı yerde taammüden öldürdü.
Birini öldürünce koşup öbürüne gitti, daha sonra öbür kalanı öldürdü.
Böylece üç kişiyi hakladı.
Yakalanıp boynu vurulmak üzere getirilince yanına vardım;
- Ne yaptın böyle?
- Ben öyle güzel bir şey yaptım ki sorma...
Böyle söylerken, yaptığının muazzam bir iş olduğunu anlatıyordu. Onu güzel bir lezzet içinde buldum.
Ömrüm hakkı için; onun daha önce böyle bir lezzet duyduğunu sanmıyorum.
Hâlbuki o; o anda dövülecek, bağlanacak ve o girdiği yola sapanlar gibi asılacaktı.”
Demek istediğimi herhalde anlatabildiğimi düşünüyorum. Evcil genin insanda bulunduğunu söylerken, yırtıcı genin de yine insan gibi görünen surette kalıtsal şekilde ortaya çıktığını dillendiriyorum.
Ancak bu noktaları kabullenmek, çok inançlı biri için zor oluyor. Ama bu çerçevenin daraltılması da olağan dışı bir şey değil.
Bu bilimsel koşullanmayı anlatırken, bu ideolojiyi kapitalist sisteme, Marks’ın ideolojisine bağladığımı düşünmeyin. Aksine maddenin, mana tarafından meydana getirildiğini dile getiriyorum.
Sonuç olarak şunu ifade edebilirim: Bedende açığa çıkan malûm olumsuzlukları yaşamamak için aşırı bir eforun sarf edilmesi, gen havuzundaki sayısız olumsuz genlerin zayıflamasına hatta hiç ortaya çıkmamacasına üstünün örtülmesine vesile olur.
Hiç kuşkusuz bu ‘bencil gen’ bazen normal, sağlıklı hallerde de açığa çıkarak kişisel bozukluklara, kişinin sonunda tedavi amaçlı olarak psikiyatr ile tanışmak zorunda kalmasına neden olabilir.
‘Bana ait değil mi istediğimi yaparım’,yahut ‘onun var, benim niye olmasın’ türünde bedene ve sahiplenmeye dayalı düşüncelerin aşırılığı, bu tür rahatsızlıkların belirtilerinden sayılabilir. Dikkat ederseniz limbik sistem bunu büyük bir ustalıkla hallediyor. Yani gerçekleştiriyor demek istedim.
Oysa diğer yandan bir de denge sorunu olanlar var. Bu tür hastalıklar ise özellikle yaşlılık düzeyinde ve birden ortaya çıkıyor.
Bu sıkıntıların sebebi, uzmanları dışında pek anlaşılmıyor.
İnsanların mevcut durumlarının tespiti için "gen haritasının çıkarılması" davranış bozukluğuna neden olacak tavırlarının dikkatlice izlenmesi gerekir diye düşünüyorum.
|