Evrim ve Din
Ahmed F. Yüksel
 

İlahi Hükümlerin temel esasları, değişmezliği ve genel kuralları anlamında varlığı oluşan sistem, rastgele şahıslar tarafından değil, vahiy sonucu belirlendiğinden, tüm insanlık âleminin ona uyması gerekir.

Kuşkusuz, İslâm inancı iki kaynağa dayanır: Kur’an ve Hadisler. Tabi zahir ve batın yanlarını dikkâte almak, matlaını bilmek ve haddini gözetmek şartıyla.

Hz. Muhammed (s.a.v) devrinde oluşan İslam inancı, bugün dahi orijin halini korumakta ve kıyamete değin böyle süreceği öngörülmektedir.

Bu açıdan bakıldığında, Kur’an’ın ağırlığının kaybolduğunu düşünmek, “hurafelere dayalı anlayışların” ortalığı kapladığını ileri sürmek ne derecede doğru olabilir?

Bazı hadislerin gerçek dışı olmasını İslâm’a yükleme gayretleri içine girenlerin niyetleriyle, ‘Din’ asla bozulmaz.

“Günümüzdeki inancın, Hz. Muhammed’in (s.a.v) açıkladığı İslâm ile alakası yok” diyenler yanılır.

Zira bu Din, dosdoğru bir şekilde ve onun talimatlarına harfiyen uyan “velâyet ehlinin” çerçevesinde varlığını idame ettirmektedir.

İslâm hurafelere teslim olmuş” diye düşünenler; O’nun akılcı, ileriyi gören, bilimsellik dolu yanlarını kıskanan, yetersiz gören, zavallı, “münafık damgasını yemiş kimselerdir.

Dünya hayatının hikmet yurdu olduğunu belirten İslâm kaynakları yanı sıra, Kur’an da evrenin yaratılış amacını ısrarla vurgularken, bilimin temel esaslarından asla ayrılmamış; aksine, yol gösterici vazifesini görmüştür.

İnsan/:1 “ Dehr'de insanın anılmadığı bir süreç yok muydu?”

Al-İmran/189:189 “ Semâların ve arzın mülkü Allah'ındır. (Çünkü bu kapsamdaki her şey O'nun Esmâ'sının işaret ettiği mânâlardan oluşmuştur, O'na aittir). Allah her şeye Kâdir'dir” ayetleri anlatılanlara delil teşkil eder…

Bundan yaklaşık 4.5 milyar yıl önce meydana geldiği düşünülen ilk tek hücreli canlının, DNA zinciri halkalarını oluşturan dört proteinin diziliminde (Adenin, Guanin, Sitozin, ve Timin) zamanla ve asla rastgele kabul edilmeyecek türden değişiklikleri sonucu, birbirinden çok farklı şekilde oluşan yeni canlılardan, çevreye uyum sağlayanlarının daha hızlı çoğalmaları sayesinde, bugün aralarında insan dâhil olmak üzere, bütün canlılar meydana gelmiş, hayat bulmuştur.

Bunun inkârı mümkün değildir.

Kur’an, bakın bu konuya nasıl atıfta bulunuyor:

Enam/99-) "HÛ" ki semâdan suyu inzâl eden!.. Onunla (semâdan inen su ile) HER ŞEYİN nebatını çıkardık! Ondan da bir yeşillik çıkardık... Ondan da birbiri üzerine gelişmiş habbeler (taneler); hurmanın tomurcuğundan sarkan salkımlar, üzüm bağları, zeytin ve nar çıkarıyoruz... (Bunların) müteşabihi (birbirine benzeyenleri) ve müteşabih olmayanı da! Onun ürünlerine, bir ilk meyve verdiğinde ve bir de olgunlaştığında bakın... Muhakkak ki bunlarda iman eden halk için elbette işaretler vardır.

Değindiğimiz nedenlere ihtiyatlı bir dil kullanmak zorunda olsak bile, bazı gerçekler çok açık ve nettir.

Örneğin, her biri milyarlarca yıldızdan oluşan, sonsuz ve sınırsız galaksilerin ve bunlar kadar önemli olan, varoluşlarının ‘insanı’ etkilemesi, ‘yönlendirmesi’ bir yana, yaratıcının büyüklüğünü ortaya koyması açısından da oldukça önemli sayılır.

Bütün bunlara rağmen, evrimleşme olayının ve sürecinin ‘özünde mevcut olan’ bir yaratıcıya bağlamak suretiyle değil de, rastgele ve kendiliğinden olduğunu düşünmek, kısaca Yaratıcıyı- Allah’ı devre dışı bırakıp Bilim ile Din’in örtüşmesini kabullenmemek, bütün bu anlatılanların Dinde yer almadığı varsayımından yola çıkarak, inançsız bir düşünce ile hayata, var oluşa bakmayı yeğlemek, bu şartlar altında sistemi ‘okumak’ hiç de mantıklı bir iş olmasa gerek.

İslam, bir şeyin “nedenini ve niçinini, tekniğini mutlaka çözümlemesini” insana ısrarla tavsiye ederken, gözü kapalı bir şekilde, içgüdüsel tavırlarla ‘Din’i’ dışlamaya kalkışmak hiç de hoş bir durum yaratmaz.

İşte bu takdirde din hurafelerle anılır, ateistlerin eline kalır ki, bu düşünce yapısına sahip olanlar, karşılığını fazlası ile almayı hak ederler.

Bundan hiç şüpheniz olmasın.

 

 

 
 
İstanbul - 25.04.2009
sufizmveinsan@gmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com