Toplumsal yaşamda ezbercilik anlayışı, insanı kimliksizleştiren ve güzelliğini yok eden kronik bir hastalık haline dönüştü diyebiliriz. Gerçekten çok önemli ve duyarlı olmamız gereken bir konu bu. Kişilerin önemsediği veya önemsemediği ezberleri var.
Bir kısmı içgüdüsel olarak insan beyninde ortaya çıkıyor. Kolaylıkla da değişmiyor, bozulmuyor.
Bir kısmı ise daha pratik düzlemde yeşeriyor.
Araştırma sonuçlarıyla beslenmemiş, eskide süreklilik göstermiş, dolayısıyla, doğruluğu bu bağlamda kabul edilmiş bilgiler, zaman içinde adeta bir tekrar öğretisine dönüşüyor.
Bazı tezlerin, olayların algılanması, araştırılması ve çözümlenmesinde ise bu kavramın işi kolaylaştırıcı yanları var.
Bunu Ruh-Beyin işlevlerinde hafıza modelinin canlı ve diri tutulması şeklinde tanımlıyor, aksi takdirde hiçbir şey hatırlanamaz, temel ilişkiler sağlıklı bir ortamda kalamazdı, diye düşünüyorum.
Örneğin, bireylerin kendi aralarında yaşadıkları tartışmalar ve bu tartışmalardan çıkan sonuçları değerlendirmek için onları ezberinize almamış iseniz ne kadar zorluk çekebileceğinizi düşünebiliyor musunuz?
Bir dost meclisinde konuşulan konular ezberinizde değilse bir hayli güç durumda kalmaz mıydınız? Veya yıllar önce gördüğünüz kötü emelli biri, karşınıza başka kılık kıyafetle çıksa, siz de onun hayali vaatlerini ezberlememişseniz ne kadar zor bir duruma düşersiniz değil mi?
Anlaşılacağı üzere, ezberciliği güven ve sosyal ilişkiler için kullanmak mümkün. Bir açıdan baktığımızda, bunu gerekli görür, emniyet, zaman ve yapay bir güç unsuru gibi kabul edebiliriz.
İnce bir noktanın altını çizmekte yarar var.
Ezbercilik, hatırlama gibi bir fonksiyonla aynı düzeyde kabul edilebilir. Ben bu niteliği ezberin hafızadaki ayrı bir bölümü şeklinde kabul ediyorum. Çünkü kalıplaşmış bir hali var.
Bu bakımdan, yapılan tekrarlarda yorumun olamayacağı kanaatindeyim.
Şunu da ifade etmek gerekir ki, ezbere sırtını dayayan yanılır. Geçerliliği kalmadığında onu yok sayar veya çöpe atar. Üretimi yok denecek düzeyde kısıtlar. Kolay yolları seçmek için ezbercilik birebirdir.
Zira öngörülen değişkenlerin oluşabilmesinde ezber işe yaramaz. Bu gibi durumlardaki somut veriler ve gözlemler ezberi tasvip etmez.
Kısacası, değişim ezberi bozar. Şayet kişi onu sürdürmekte inat ederse, hiçbir işe yaramadığını görür ve yanıltıcı durumlara katlanmak zorunda kalır.
Her alanda olduğu gibi değişimin en hızlı ve yoğun yaşandığı mistik sahada da tekrarların bol, açık, kesin olduğu ve bir fayda temin etmediği fark ediliyor.
Diyelim ki bir konu işleniyor. Takipçileri, araştırma, öğrenme zahmetine katlanmadan, sırf sevgi çemberi dışında kalmamak için ortaya konulanları ezberine alıyor.
Sonra başka bir formata geçiliyor. Önce ezberlenen bilgiler dışlanarak bir anlamda hafızadan silinerek bu kez yeni veriler peşinde koşmanın ve onu yakalamanın gayreti içine giriliyor. Eski bildikleri ezberinden silindiği için yeni öğretilenlerle irtibatlaşma da kolay olamıyor.
Bir zafiyet örneği, bu halde yaşamını devam ettiren bireyin herhangi bir konu hakkında kesinlikle bir şey üretememesine yol açıyor. Yani bir yere takılıp kalması ve aynı şeyleri bir papağan gibi tekrarlaması. Bunu hemen fark ediyorsunuz! Ve sonuçta ezberciliğin belirtilen hususlar dışında işe yaramadığı gözlemleniyor.
Biliyorsunuz, insanlar arasındaki sıcak bir tartışma, büyüyerek sonuçta problem doğurabiliyor ve bu durum soğuk savaşlara kadar uzanabiliyor.
Bu koşullar, farkında olmadan insanın ruhsal yapısındaki bozulmalara, dengesizliğe, boşluğa kaymasına vesile oluyor.
İşte bu noktada, çağdaşlaşmanın getirdiği unsurlardan biri olan ‘üreticilik’ vasfı devreye girmek zorunda.
Ezbere alışmış olan, bunun farkına varamazsa yanıltıcı oluşunu hatırlamalı, açıkça, bu bir ‘ezberdir’ diyebilmelidir.
Değişen dünya, aynı şeylerin oluştuğu zemini kabul etmiyor ve değiştirmek istiyor.
Ezbere razı olmak da insanoğluna pek yakışmıyor.
|