Fal ve Astroloji
Ahmet F. Yüksel
 

Fal, geleceği bilme isteğinden kaynaklanır. Çünkü, insan için gelecek önemlidir. Ne var ki ilerisi oldukça kapalıdır. Bizler bırakın geleceği, yarın ne olacağını bilemiyoruz. Tarih boyunca her kültürde, sosyal yaşamda yerini koruyan fal, asla bir uğraşı alanı değildir; ama insanoğlu bu sevdasından pek vazgeçemez.

Falcılığı meslek edinenler, yaşamını bu şekilde kazananlar vardır; bir şekilde geleceğe ait bilgiler de vermişlerdir.

İslam ülkelerinde ayetler-hadisler, bilimsel mantık, felsefe ve yöntem daha işin başında fal denilen illeti aforoz etmiştir. Zira, bahsedilen konuların çoğu uyduruk şeylerdir. Bilgiler, genellikle cinlerden alınır. Melekî olanı yok denecek kadar azdır.

Eski Yunanlar fal için ‘mantis’ demişlerdir. Çoğulu ise ‘manties’ dir Fal, insanoğlu için bir şeyi önceden görme, tanımlayabilme yeteneğine dayanır..Tahmin, bu anlatımın dışında kalır. Ama kişinin bedensellik hükmünden kurtulması gerçekleşmedikçe uzağı görebilmesi, yani algılaması/bilebilmesi mümkün değildir.

Dinsel emir ve yasaklar da dikkâte alınırsa ‘fal’ için bir ihtiyaçtır demek doğru olmaz. Zira haramdır.

Din, normal şartlarda geleceği görmenin mümkün olmadığını, hayallere dalmanın gereksiz ve abes olduğunu, bu tutumdan vazgeçilmediği takdirde işe başka varlıkların karışabileceğini, sonuçta beklenilenin aksine, fevkalade ters durumların ortaya çıkacağını,  inanan insanlara bildirmektedir.

Değişik türde fallar vardır. Döküman olarak dahi onları burada yazma gereğini duymuyorum. Ayrıca ilgi alanımda  da bulunmuyor. Kahinlere, onların iki dudağı arasından çıkacak kelimelere bağlananlar, bu davranışlarıyla en büyük kötülüğü, gündelik yaşamlarında gürültüden patırtıdan uzak kalmayı sağlayan ve doğallıkla yaşanmakta olan İslâm’ın kendisine yapmaktadırlar.

Bilim adamlarının dahi,  ‘çağımız öyle bir çağ ki, artık teknoloji ilerlemiş, bilim başarılarını sürdürüyor, fal ihtiyacı, daha doğrusu geleceği bilme ve denetleme ihtiyacının fal aracılığıyla yapılması çok aptalca bir şey gibi görünmektedir’ demelerine karşın, bugün hâlâ özellikle sosyetik çevreler ona  rağbet ediyor.

Fal ve Astroloji karşılaştırmasına gelince,  bunların aynı şeyler olmadığını kolaylıkla söylemek mümkün. Zira astroloji bilimi evrenselliği yansıtmakta ve somut verilerle bizlere ışık tutmaktadır. Fal ya da sihirde bir sistem yoktur. Ne var ki,  Fal ve astroloji aynı kefeye konuyor. Özetle fal (sihir) ve astroloji aynı şey değildir. Astroloji bir anlamda evrensel programlamanın varlığının tespiti olmaktadır.

Kanaatimce bu ilmi inkâr etmenin altında, bireylerde ritüellerinin var oluş programına uymaması yatıyor.

“Astroloji İslâm dışıdır” diyenler, bu iddialarını ispatlayabilmek için çoğu kez hurafeye başvurmakta ve işin garibi, onlardan yararlanmaktadır. Acaba inançları konusundaki yetersizliklerinin açığa çıkması nedeniyle mi böyle tepki gösteriyorlar? Bilemiyorum. Belki inancın muhtevasına dair bir sürü başka şeyi önemsiyorlardır.

Hiç kuşkusuz, bu anlatılanlara rağmen yıldız ilmini değerlendirmek istemeyen, aldırış etmeyen pek çok Müslüman olabilir. Ama, bu satırların yazarı dahi, yarım yamalak bir iman ehli olarak, yıldızlar-burçlar ilmine yakınlığın ciddi bir karamsarlık vesilesi yaratmaması gerektiğini düşünebiliyor ve bunu açıkça söyleyebiliyorsa, gerçek iman sahiplerinin tasa etmemesi için de pek çok etmen var demektir.

Yeri gelmişken, yıllardır kafamı kurcalayan astroloji ile ilgili bir hadis-i şerifi sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu şekilde birkaç kez vurguladığım, ancak analizini yapmaktan çekindiğim çarpıcı gerçeği artık açıkça söylemem gerektiğine inanıyorum.

İbni Abbâs radıyallahu anhümâ anlatıyor; Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
"Kim, Allah'ın zikrettiğinin gayrısı için yıldızlar ilminden bir bab iktibas ederse sihirden bir şu'be iktibas etmiş olur. Müneccim kâhindir; kâhin de sihirbazdır, sihirbaz da kâfirdir." diyor.
Bizler aslında dürüst ve inandırıcı olan gerçeklerle yaşamaya çaba gösterirken, başta Efendimizin (s.a.v) sözlerinin ne denli önemli olduğu ve ne anlatmak istediği hususunda duyarlı olmak zorundayız. Aksi bir düşünce uygun olmaz. İnsanı küfre götürür. Kısaca güvensizlik ortamına girecek her gelişme, ileride telafisi güç sonuçlar ortaya koyar. Efendimizin,  konuları bizler için çok anlamlı şekilde biçimleyeceği üzerinde hiç kuşkumuz yoktur. Evrenin, dünyanın ve insanın/cinlerin korunması onun şüphe götürmez sözlerinde mevcuttur. Önce bu konuda mutabık kalalım.

Şimdi, eğri oturup doğru konuşalım ve bu hadis-i şerifi iyiden iyiye, zahirden batına/matlaına kadar analiz edelim. Bu arada, akla gelen bazı çaprazlama sorular var. Şayet yıldız-burçlar ilmi sihirden bir şube ise, Hz. Rasulullah’ tan çok önce yaşamış bulunan İdris (a.s) ‘ın zatına verilen bir ilim olur muydu? Ayrıca, âlemlere rahmet olarak gelmiş bir insan, bir nebiye verilen ilmi kötüler miydi?

Benim gibi aklı kıt birini bir kenara bırakın, üç kuruşluk aklı olan bir insanın bile böyle olmadığını düşünmesi gerekir. Diğer yandan, Allah’ ın sevgili kulları sahabelerden tutun, büyük veliler, İbrahim Hakkı Erzurumi’ den İbni Arabi’ ye, Aziz Nesefi Hz.lerinden Abdulkadir Geylâni hz. lerine kadar gelen büyük ustalar Efendimizin (s.a.v) sözlerine karşıtmış gibi bu ilimle ilgilenirler miydi?

Düşünüyorum da, On iki imamdan biri olan Caferi Sadık’ ın ve İbni Abbas (r.a.)’ ın  (hadis naklini yapan zatı kastediyorum) astrolojiye girişimleri/değinimleri söz konusu bile olamazdı.

Efendimiz,  ‘bugün dünya balığın sırtında, öküzün boynuzunda’ gibi sadece astrolojik anlamlı sözlerden/etkilerden bahseder miydi dersiniz? Müminin mümin kardeşine olan dargınlığına ancak üç gün izin verir miydi?

Bir örnek daha vermek istiyorum.  Kâb İbni Mâlik (r.n);  Rasûlullah (s.a.v) hep “Perşembe günleri” yola çıkardı, Perşembe dışında yola çıktığı nadirdi…demektedir.

Anlaşılacağı üzere Efendimiz (s.a.v),  yolculuk için en makul günü tercih etmiştir. Çünkü, Perşembe Jüpiter’le başladığı için daha hayırlı,  bereketli,  himmetli bir gündür. Ayrıca genişlik, ferahlık, iyimserlik, yapıcı duygu ve fikirler vereceğinden,  bugünün yolculuklar için tercih edilmesi söz konusudur. Diğer yandan ay saati de  yolculuk için uygun bir zaman dilimidir. Çünkü ay, serilik, çabukluk, üretkenlik, tezlik verdiğinden yola çıkmak mantıklı olur.

İşte bütün bunları atlayan ya da görmezden gelenlere sesleniyorum.  ‘Sistemi okumak’ denen olgu, o denli kolay bir şey değildir. Umulur ki amentü dairesine,  yüklü bir programı içerdiği için girmemiş olabilir. Aynen miraç sırasında Hz. Musa’ nın elli vakit namazın indirilmesindeki teklif misali gibi..

Hiç kuşkusuz uyanık olmak iyidir. Bu vasıf asla karşı çıkma, direnme anlamına gelmez.

Şaşırtıcı olan, Hz İdris nebi zamanında ve sonrasında bu ilmin sulandırılmış ve gaye dışına çıkartılmış olmasıdır. Bundan ötürü Efendimiz (s.a.v) tarafından yaygınlaşması mahzurlu görülmüş ve yasaklanmıştır. Şayet dikkât ettiyseniz hadis-i şerif içinde, yıldızlar ilmini sihir gibi kabullenmek ve buna dayalı olarak sistem üzerine inşa edilmiş temel bir felsefeyi  benimsememek gibi bir fahiş hataya neden olabilecek ibare var.

Konu gelip bu noktada kilitleniyor. Tekrar ediyorum, Astroloji, hayatı olduğu gibi kabul etmiş, mızmız tembel insanların işi değildir; rahatsız, kaygılı, kendini aşmak istemeyen insanlar astrolojiye ilgi duymaz. Aksine astroloji sürekli kendini yenilemek isteyen ateş dolu insanların uğraşacağı bir bilim dalıdır.

Günümüze kadar kapalı olduğu için fark edilemeyen ve tipik bir fal şeklinde kabul edilen astroloji, bu dönemde son müceddit tarafından ele alınmış, teklik/vahdet yönlü geniş açıklamaları ile birlikte, sıkıntı oluşturmayacağı düşüncesi ile tekrar açılıp halkın görüşlerine sunulmuştur.

Bu arada bana “Müceddidin böyle bir yetkisi  var mıydı?” şeklinde cahilce  bir soru sormanızı beklemiyorum. Ancak, bu yönde kısmi eleştirilerin olması muhtemeldir. Nedenlerini ise yukarıda belirtmeye çalıştım.

Şu gerçek çok çıplak ve ortada ki…günümüzde artık burçlarla uğraşanlar ayıplanmıyor. Güvence ile yıldızlar-burçlar ilminin bir fal ya da sihir olmadığı hususunda ortak bir nokta oluştu. Olaya bu açıdan yaklaşım yapanlar, var oluş çerçevesi içinde önce astrolojiye, evrenselliğe/meleki yapılara, sonra tekliğe ve kadere kadar uzanan çizgisini saptayıp arkalarını kollayarak, önlerine daha iyi bakabiliyorlar.

 

 
 
İstanbul - 31.01.2008
sufizmveinsan@gmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com