ÖTENAZİ [FİŞİ ÇEKMEK]

     Basit ve tartışmasız yapılıp sonuçlandırılabilecek işleri yarım bırakmada üstümüze yoktur. Bu hususta kimse bizimle yarış edemez! Herhâlde, bundan sonra vaktimizin büyük bir bölümünü bu tür tartışma ortamlarında geçireceğiz. Zira bu gibi durumlardan büyük zevk alır hale geldik.

     Ancak, öyle hayatî konular var ki kesin sonuç istiyor, beklemeye tahammülü yok. Keyifli ortamlarda, kahkahaya boğulan yüzlerde, bu sorunları masaya yatırabilmek pek uygun değil. Çünkü beklentilere cevap veremiyor. Gayet kaliteli, sakin, dingin, canlı, medenî ve kültürlü performanslar istiyor.

     Bahsini ettiğim konu Ötenazi, hastaların fişini çekme meselesi.

     Bu, pek o kadar basit bir iş değil. Kimileri “çekilmeli”. “Hastaya bu kadar eziyet etmek, büyük bir haksızlık” diyor. Bazıları da “evet çekilmeli ama karar hastanın ‘kendisine bırakılmalı’, akrabaları müdahale etmemeli.” Veya “ancak doktorların verebileceği karar uygulanmalı.” şeklinde görüşlerini belirtiyor.

     Peki ya hasta kendinde değil de koma halinde ise? Meselenin bir de bu yönü var.

     Gerçi Freud, kanseri yenemeyince morfine başvurarak ölmüş. Ama bu farklı bir tercih. Aynı kapıya çıkıyor sonuçta.

     Yani her kafadan bir ses çıkıyor!

     Endişe verici olan, sübjektif kararların topluma sıçraması ve temeli olmayan bir anlayışın egemen olması.

     Oysa doğrunun, yanlışın sürdürülmesini savunan bir yaşam tarzı olarak, bu gibi hususlarda mistik kurallara yönelmemiz de meselenin aydınlığa kavuşturulması bakımından önem taşıyor.

     Kafamda birkaç gündür bu noktayı çağrıştıran imgeler var.

     Anlayabildiğim kadarı ile mistisizm, hükümlerle “insanın kendi hayatına son vermesini” zinhar yasaklıyor, intihar kapsamına alıyor. [Çünkü Bitkisel hayata girmiş hastada input var. Algılaması tamam, dışarı vurum output yok. Yani sesli bir tepki vermiyor anlamında söyledim bunu. Aslında output da var. Maalesef biz algılayamıyoruz. Aynı şeyi vefat eden bir kimse içinde söylemek mümkün. Konuşmaları duyuyor, yanıt veriyor, ama sesle değil, dalga yapısı olarak. Sınırlı beyinlerimiz gelen mesajları convert edemiyor. Ölen bir İnsanın duyularında en son kulak kapanır. Bu bakımdan ölmek üzere olan bir kimseye Allah Rasulü (s.a.v)"Lailahe illallah" diye telkin edin diyor. İnput açısından da dikkate almak gerekiyor telkin işlevini.]

     Hastanın bu gibi durumda çektiği eziyet, öte yaşamda göreceği sıkıntıların bedeli olarak kabul ediliyor. Bu cefayı dünyada çekmese, öldükten sonra belki bin misliyle ödeyecek. Bu arada şayet hasta kendinde değil de, yakınları fişini çekmeye kalkışıyorsa bilinçsize bir işe girişiyorlar diye düşünüyorum. Doktorlara gelince, onlar tek yönlü düşündükleri için sadece biyolojik safhada kalıyorlar. Olaya müdahil olmak istemiyorlar.

     Bütün bu hususlar dikkate alındığında, ötenazinin “erken verilmiş bir göç” kararı olduğu ortaya çıkıyor.

     Bahsettiğim durum, benzer şekilde organ nakli için de geçerli. Belki ölen şahıs organını vermek istemeyecekti. Özellikle yakınlarının buna karar vermesi cidden ilginç ve saçma.

     Yurt dışında bir sohbet ortamında ortaya konan tezler arasında, kendi görüşümü naçizane, çekinerek dile getirdim.

     Ülkeme döndüğümde [Habertürk'te...] şöyle bir haber gözüme çarptı.

     Başlığı şöyle idi:

     SAM SCHMID MUCİZE YARATTI!

     Fişi çekilecekken hayata döndü…

     Arizona’da üç ay önce geçirdiği trafik kazası sonrası beyni hasar gördüğü için yaşamını makineye bağlı sürdüren genç, fişi çekilecekken kendine geldi.

     ABD’nin Arizona Eyaleti’ndeki Tucson kentinde geçirdiği trafik kazası sonucunda beyni hasar gören ve doktorlarının beyin ölümünün gerçekleştiğini söylediği SAM Schmid, yaşam destek ünitesinin fişinin çekilmesine saatler kala mucizevî bir şekilde kendine geldi. 19 Ekim’de geçirdiği kaza sonrasında üç ay boyunca tıbbî olarak yapılacak her şey yapıldıktan sonra yaşamından umut kesilen ve organlarının bağışlanması için ailesiyle görüşmelere başlanan Schmid’in kurtuluşu yakınlarını sevindirdi. İkinci hayatını yaşadığını belirten Schmid’in tedavisine devam ediliyor.

     Şimdi bu ve benzeri olaylara tanık olduğumuzda, ifade ettiğim şeylerin ne kadar isabetli olduğunu görüyorum.

Arkadaşına gönder 

 

 

Paylaş

     
İstanbul - 04.01.2012
sufafy@gmail.com
http://sufizmveinsan.com