Gaflet
 
Ahmet F. Yüksel
 

Sistemden-var oluş gayesinden habersiz, uykulu bir şekilde yaşarken, ağızlarından Allah kelamı eksik olmayan, ancak sabahtan akşama kadar yaptığı her hareket, söylediği her sözle günaha giren insanların bu halleri sadece tek bir kelime ile izah edilebilir:

Gaflet!

Örneğin, seferi halde oruç tutulmasını zorunlu saymak, namazın kazasının olabileceğini düşünmek ve uygulamak, olur olmaz yerlerde namaz kılmak, duayı mekaniki bir sisteme bağlamak, dedikodu yapmak, nifak sokmak, riyakârlığın peşinden koşmak, dini baskı aracı olarak her türlü duyguya alet etmek gibi...

Hal böyle olunca, bu faktörler nerdeyse herkesin yapmak zorunda olduğu şeylermiş gibi hayatımızda daha ön plâna çıkmaya başlıyor ve sistem art arda gelen öncülerle sarsıntılara maruz kalıyor. Şimdilik gündemimizde var olanlar bunlar. Saymadıklarım, sıralayıp örnek veremediklerim daha fazla. Sonuç olarak böyle düşünenler gerçek Müslüman olamaz diyebiliriz.

Ayrıca, temel iki sorunumuz daha var: Kur’an-ı Kerim ve Hadisler’de verilen mesajların yeterince değerlendirilememesi.

Mesela;

‘Din Allah’ın oluncaya kadar savaşın’ hükmünü ele alalım.

Allah yolunda savaşmak, din alanında yeterli bilgiye sahip olup kötü örnek olmadan, kirlenmeden, Rasulûllah’a hizmet etmek, gerçeği ve üzerinde yaşadığımız sistemi, yani tabi olduğumuz ve olacağımız şartları anlatmak manasına gelir. Yoksa Müslüman olmayan fertlerin öldürülmesi ya da inançtan yoksun toplumlarla savaşılarak onların katledilmesi demek değildir.

Farz edelim, her toplum savaşılarak yok edilseydi, İslâm kime anlatılacak, kimler Allah’ın dinine davet edilecekti? Bu perspektiften bakıldığında Allah Rasulü Taif’ te nasıl bir davranış sergiledi, uygulaması neydi, söyler misiniz?

Bir de olayın tevhid/teklik boyutu var ki hiç sormayın. ‘Tek olanı iki görme hali’. Gerçekten, Allah’tan perdeli/şirk olma durumu söz konusu. İşte bu çelişkiler, gaflet boyutunda yaşamanın belirtisi,  hatta daniskasıdır.
Toplum yaşamında örnek alınması gerekirken, din kisvesi altında yaşayıp da bu kavramla en yakın bir bağı bulunmayanların halini özetledim size kısaca.

Din adına yüz yıllar boyunca sürdürülen yanlış değerlendirmelerin bugün gelip vardığı noktada atılacak kararlı adımlar, onu gerici/hurafeci güçlerin bir oyun alanı olmaktan çıkaracak ve İslâm’ın yüz yüze kaldığı birçok tehlikeyi de bertaraf etmiş olacaktır. Kısaca, ilerlemeye ve geleceğe yönelmiş, daima önüne bakan, bilimin öncülüğünü kabul etmiş olduğu için sistemli düşünen kazanır diyorum.

Şayet, iddialarını buna rağmen sürdürmeye devam edenler, katı tutumlarını değiştirmeyenler olursa bilinmeli ki, gerçekleştirmek istedikleri koşullar tereddütsüz kendilerini perdeler, şirk içinde, gaflette bırakır. Dine ilişkin bilgilerimiz yetersiz ise, yüzyıllardır tartışma konusu olan olayları, İslamiyet’in hoşgörüsüne dayandırarak, ipe sapa gelmez ölçülerle anlatmak, yanlış anlaşılmalara sebep olur.

Kulaktan dolma bilgilerle ortaya çıkan ve sözüm ona etrafındakilere faydalı olmak isteyenlerin bu basit hali, hayli elem vericidir. Ne yazık ki kökende iyi niyet bulunsa bile başlattıkları girişim, akla mantığa gelmeyen düşünceler yüzünden sanki nefsani emellerin olabileceği izlenimini bırakır.

Ve insan, ister istemez kuşkuya kapılıyor.

Sadece bununla da kalmıyor. İmansızlığın sayısız icraatlarının yanında inanç-iman sahibi olup bilinçsiz şekilde davranışlarda bulunanların, büyük bir gaflet içinde olduğunu gösteren durumlarını sergiliyor.

 

Sevgi ile kalın. Allah’a emanet olun.

 

Bu yazı Akşam gazetesinde 27.09.2007 - 28.09.2007 tarihlerinde iki bölüm halinde yayınlanmıştır.

 

 

 
 
İstanbul - 26.09.2007
sufizmveinsan@gmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com