Sistemden-var oluş gayesinden habersiz, uykulu bir
şekilde yaşarken, ağızlarından Allah kelamı eksik
olmayan, ancak sabahtan akşama kadar yaptığı her
hareket, söylediği her sözle günaha giren insanların bu
halleri sadece tek bir kelime ile izah edilebilir:
Gaflet!
Örneğin, seferi halde oruç tutulmasını zorunlu saymak,
namazın kazasının olabileceğini düşünmek ve uygulamak,
olur olmaz yerlerde namaz kılmak, duayı mekaniki bir
sisteme bağlamak, dedikodu yapmak, nifak sokmak,
riyakârlığın peşinden koşmak, dini baskı aracı olarak
her türlü duyguya alet etmek gibi...
Hal
böyle olunca, bu faktörler nerdeyse herkesin yapmak
zorunda olduğu şeylermiş gibi hayatımızda daha ön plâna
çıkmaya başlıyor ve sistem art arda gelen öncülerle
sarsıntılara maruz kalıyor. Şimdilik gündemimizde var
olanlar bunlar. Saymadıklarım, sıralayıp örnek
veremediklerim daha fazla. Sonuç olarak böyle düşünenler
gerçek Müslüman olamaz diyebiliriz.
Ayrıca, temel iki sorunumuz daha var: Kur’an-ı Kerim
ve Hadisler’de verilen mesajların yeterince
değerlendirilememesi.
Mesela;
‘Din Allah’ın oluncaya kadar savaşın’
hükmünü ele alalım.
Allah yolunda savaşmak, din alanında yeterli bilgiye
sahip olup kötü örnek olmadan, kirlenmeden,
Rasulûllah’a hizmet etmek, gerçeği ve üzerinde
yaşadığımız sistemi, yani tabi olduğumuz ve olacağımız
şartları anlatmak manasına gelir. Yoksa Müslüman
olmayan fertlerin öldürülmesi ya da inançtan yoksun
toplumlarla savaşılarak onların katledilmesi demek
değildir.
Farz
edelim, her toplum savaşılarak yok edilseydi, İslâm
kime anlatılacak, kimler Allah’ın dinine davet
edilecekti? Bu perspektiften bakıldığında Allah
Rasulü Taif’ te nasıl bir davranış sergiledi,
uygulaması neydi, söyler misiniz?
Bir
de olayın tevhid/teklik boyutu var ki hiç sormayın.
‘Tek olanı iki görme hali’. Gerçekten, Allah’tan
perdeli/şirk olma durumu söz konusu. İşte bu çelişkiler,
gaflet boyutunda yaşamanın belirtisi, hatta
daniskasıdır.
Toplum yaşamında örnek alınması gerekirken, din kisvesi
altında yaşayıp da bu kavramla en yakın bir bağı
bulunmayanların halini özetledim size kısaca.
Din
adına yüz yıllar boyunca sürdürülen yanlış
değerlendirmelerin bugün gelip vardığı noktada atılacak
kararlı adımlar, onu gerici/hurafeci güçlerin bir oyun
alanı olmaktan çıkaracak ve İslâm’ın yüz yüze
kaldığı birçok tehlikeyi de bertaraf etmiş olacaktır.
Kısaca, ilerlemeye ve geleceğe yönelmiş, daima önüne
bakan, bilimin öncülüğünü kabul etmiş olduğu için
sistemli düşünen kazanır diyorum.
Şayet, iddialarını buna rağmen sürdürmeye devam edenler,
katı tutumlarını değiştirmeyenler olursa bilinmeli ki,
gerçekleştirmek istedikleri koşullar tereddütsüz
kendilerini perdeler, şirk içinde, gaflette bırakır.
Dine ilişkin bilgilerimiz yetersiz ise, yüzyıllardır
tartışma konusu olan olayları, İslamiyet’in
hoşgörüsüne dayandırarak, ipe sapa gelmez ölçülerle
anlatmak, yanlış anlaşılmalara sebep olur.
Kulaktan dolma bilgilerle ortaya çıkan ve sözüm ona
etrafındakilere faydalı olmak isteyenlerin bu basit
hali, hayli elem vericidir. Ne yazık ki kökende iyi
niyet bulunsa bile başlattıkları girişim, akla mantığa
gelmeyen düşünceler yüzünden sanki nefsani emellerin
olabileceği izlenimini bırakır.
Ve insan, ister istemez kuşkuya kapılıyor.
Sadece bununla da kalmıyor. İmansızlığın sayısız
icraatlarının yanında inanç-iman sahibi olup
bilinçsiz şekilde davranışlarda bulunanların,
büyük bir gaflet içinde olduğunu gösteren durumlarını
sergiliyor.
Sevgi ile kalın. Allah’a emanet olun.
Bu yazı Akşam gazetesinde 27.09.2007 - 28.09.2007
tarihlerinde iki bölüm halinde yayınlanmıştır. |