Ku’rân`ın
zâhir anlamına göre…
Hz. Yunus,
insanlara gerçekleri anlatmış; ama insanlar
değerlendiremeyip anlatılanlara riayet etmeyince, o da
kızmış, öfkelenmiş, onları bırakıp bir gemi ile
yolculuğa çıkmış...
Bir müddet sonra, açık denizde iken gemidekilerden
birinin eşyası kaybolmuş... Hikmet bu ya... Aramışlar
taramışlar, eşyayı Hz. Yunus’un torbasında
bulmuşlar... İfratı, iftirayı, inadı ve ‘dar açı’
ısrarını sürdürerek “bunu sen çaldın” demişler...
Yunus Nebi’nin
hiçbir şeyden haberi yokmuş (nasıl oluyorsa)! Ama, gemi
yetkilileri, ‘ ÖN YARGIYLA HAREKET EDİP’ suçun
cezasına istinaden onu denize atmışlar...
Hz. Yunus’u
büyük bir balık yutmuş...
Balığın karnında iken Hz. Yunus, “Ben ne
yaptım?... Bir nebi olduğum halde, niçin insanlara
tebliğ görevimi terk ettim?...” diye hayıflanmış...
Ve:
“Ya Rabbi, ben nefsime zulmettim, zâlimlerden oldum!"
demiş..
Bunun üzerine balık karaya yanaşmış... Hz. Yunus,
balığın karnından çıkarak insanları irşâd görevine
devam etmiş...
Hikâye
ve rivâyet ve zahir/misâl yollu anlatım bu
şekilde!
Sadede gelelim. Bir nebiye yaklaşmazsanız, o da sizden
uzaklaşır. Bunu peşinen kabullenmek lâzım.
Diğer yandan, yolcunun geminin bünyesinden denize
atılacak bir nesne olarak görülmesi, ‘insani’
münasebetlerin yanında ‘daha derin boyutlardaki’
meselelerin varlığına da -insan ve nefis meratipleri
ile ilgili- bir şekilde işaret ediyor.
Ayrıca denizlerin ve gemilerle kastedilenin de ne anlama
geldiğini unutmamak lazım. Deniz “”ilim, gemi ise
“şeriat”tır.
Bu bilgi de dağarcığımızda bulunsun.
Geminin, içindeki yolcuyu kabul etmemesi, yabancı
görmesi ve hırsızlıkla itham etmesi, ne suretle olursa
olsun ‘ön yargının’ sistemde mevcudiyetinin her
an devam ettiğini gösteriyor.
İş, çarkın dönmesi için birtakım insanların, sistemin
bir zorunluluk olduğunu kabullenerek ona daha da hoyrat
davranmasına ve Yunus (a.s)’ın denize atılmasına
kadar varıyor.
Denize atanların maksadı, ona boyun eğdirmek ve ölümün
her türlüsünün doğal olduğunu kabul ettirmektir.
Ve Yunus Nebi güç ilişkilerinde kendini
koruyamadığı için, yüzünü bile görmediği, son derece
dağınık insanların kaprislerine boyun eğiyor.
‘Şakası olmayan’ deniz ise insanoğluna yaptığını
bu kez, bir hikmeti ilahi olarak Yunus Nebi’ye
uygulamıyor ve onu bir balık yutuyor. Balığın karnında,
böyle bir ortamda, böyle bir atmosferde; çözüm
düşüncesi, samimiyet aydınlığı, basiretli bakış
açılarının yoğunlaşması sonucu balık, Yunus Nebi’yi
getirip karaya bırakıyor ve sözüm ona karaya çıkartıp
temizlenmesini, tövbe etmesini sağlıyor, günün birinde
yetişecek olanlara örnek teşkil etmesi için.
Çünkü, Yunus a.s’ ın tövbesi, halifelik yolunda
uğraş veren insanlarda sürekliliği arttıracaktır.
Ayrıca, burada sistem bütünlüğünü ihlâl edenlerin
emellerine, hareketlerine pek itibar edilemeyeceği de
vurgulanmaktadır.
Allah’ın elçisi bir nebinin denizde yunus balığının
içine girmesi ve namaz kılmasını ise tam bir metafor
olarak görerek ona göre yaklaşımda bulunmak gerekir.
Gayesi, bulunduğu konumu, o devrin düşünce dünyasına
göre ve ileriye matuf bir şekilde yansıtmak, insanların
karşılaştığı envai çeşit sorunlara gelip geçici çözümler
bulmak yerine, kalıcı enerjiler üretmelerini sağlamak,
umutlarını tüketmemeleri için de, onlara her an bir
enerji akıtıp gönüllü olarak yardım etmektir.
O bunu bildirmeyi amaçlamaktadır.
Ne de olsa bir nebidir.
Vahiy ile hareket etmektedir.
Akıl ile değil. |