Gerçeğe uzanan yolda
püf noktalar...
Ahmet F. Yüksel
 

Şurası kesin ki, hiç kimseyi bir konu ile ilgili olarak yekten karşınıza almayacaksınız; "anlamıyorsa anlamıyor” deyip geçeceksiniz. "İllâ ki budur" diye tutturursanız paçayı zor kurtarırsınız, ön yargılı olanlar aleyhinizde tutum alır.

Ayrıca, bâtıl inançlara değil, ama hükümlere saygılı olmak zorundasınız. "Niçin/Neden" gibi kelimeleri asla kullanmayın. Ayrıca inanç mantık dinlemez, bu yönde bir dokunulmazlığı vardır, bozmaya gelmez.

Anlaşılmayan noktalarda eleştiriye girmek, daha doğrusu değişik başka açıların da olabileceğini göstermek, belki konuya yeni adapte olabilenler için rahatlıkla kabullenilebilir bir durum yaratsa da, bazı mollalar ya da "kaşarlanmışlar" açısından itibar görmeyebilir ve çok da tehlikeli bulunabilir.Bu yönlü karşı çıkmalara kesinlikle tevessül edilmemelidir. Özetle, bireylerle asla polemiğe girilmemelidir. Çünkü bu bir nevi kumara benzer; bilesiniz ki, hiçbir surette kazanma şansınız yoktur.

Bu yolun yolcusu, genel mânâdaki "okuyucu"dan farklıdır ve ehline, "dine, evrensel değerlere, sisteme kendi bakış açısından farklı bakan birisi" olduğu için güvenip bağlanmıştır.

Ufak-tefek görüş ayrılıkları, "herhalde yanlış anladın" hatırlatmaları/uyarıları ile sorgulanır ve sonuçta insan kendine çeki düzen vermek durumunda kalır. Şayet fark ciddi ise ayrılık kaçınılmaz olur.

Sık sık aşırıya kaçan, dini tanımlama ile “haddini bilmeyen” amiyane bir tabirle dile getireyim, kasım-kasım kasılarak "çıkıntılık" yapanlar, hiç ummadıkları bir anda zor durumda kalabilir. Bu bakımdan ehlinin asla ‘Gafil’ olmayacağı düşüncesiyle, kendilerinin "ters köşeye yatabilme" durumlarını tekrar tekrar gözden geçirmeleri tavsiye edilir.

Bir önemli nokta daha var, şöyle ki; Allah ehlinin, eski konulardan birini makyajlayıp yeniden tüketime sunduğu gibi bir fikir aklınızdan geçmesin.

Böylesi düşüncelere kapılırsanız sukutu hayale uğramanız mukadder olur.Veya “bakın, bunu ben daha önce düşündüm!” dediğiniz bir şey de olmamalı. Kendinizi kandırırsınız. Zira sizin “yeni icat ettiğiniz” bir şey, onların çoktaaaan bildiği, ama arkada kalan bir düşüncesidir. İşte en mühim ve büyük püf nokta burasıdır. Mâlumu, değişik bir dille yeni bir şeymiş gibi ilân etmek, onların yapageleceği işlerden değildir; öyle olsaydı cin fikirli milyonlarca insan, bu mahalleri takip etme zahmetine katlanmazdı.

Ve milyonlarca insan, ‘Yenilenmenin’ öncülüğünü yapmada varlık sebebi olmazdı.

Dikkâtli bir kişi, yukarıdaki uyarıları dikkâte alan ve onlara  tercüman olmayı bilen kişidir.

Ayrıca unutulmaması gereken bir şey daha var: Bu hayatın getirdiği ortam, inkârcılar- arkadan konuşanlar- küfürbazlar lehine bir avantaj sağlamıyor. Ne yazık ki küfürbazlar, belirli bir lükse sahip olamaz. Olur gibi görünse de hareketleri yapmacık olur, fark edilir.

Bu takdirde akıllı olan, her zaman terbiyeli ve mahcup görünmelidir.

Ben bu koşulları benimseyenin anlamlı ve değerli olduğunu kabul etmekteyim.

Bahsettiğim bu püf noktaları kimin ne işine yarar bilemiyorum; zaten başkaları için değil, ben bütün bunları daha çok kendim için yazdım. Cübbe kaygısı taşımadan, ürkmeden. Yazarken, tecrübem bana ayna oldu.

Bulunduğum boyutta pervasızca bağırmak da söz konusu olmadı. "İyice düşün, bir daha düşün Ahmed, değer mi?" diye kendime bu soruyu sormadım değil. Ama işe yarasın veya yaramasın, yazdım işte.

Şu ayeti kerime ile görüşümü noktalıyorum:

De ki: “Herkes bekleyip gözetlemekte; siz de gözetleyin! Düpedüz yolun ehli kimmiş, hakikâte eren kimmiş yakında bileceksiniz!” (Taha/135)

 

 
 
İstanbul - 13.01.2009
sufizmveinsan@gmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com