Şurası
kesin ki, hiç kimseyi bir konu ile ilgili olarak yekten
karşınıza almayacaksınız; "anlamıyorsa anlamıyor”
deyip geçeceksiniz. "İllâ ki budur" diye
tutturursanız paçayı zor kurtarırsınız, ön yargılı
olanlar aleyhinizde tutum alır.
Ayrıca,
bâtıl inançlara değil, ama hükümlere saygılı olmak
zorundasınız. "Niçin/Neden" gibi kelimeleri asla
kullanmayın. Ayrıca inanç mantık dinlemez, bu yönde bir
dokunulmazlığı vardır, bozmaya gelmez.
Anlaşılmayan noktalarda
eleştiriye girmek, daha doğrusu değişik başka açıların
da olabileceğini göstermek, belki konuya yeni adapte
olabilenler için rahatlıkla kabullenilebilir bir durum
yaratsa da, bazı mollalar ya da "kaşarlanmışlar"
açısından itibar görmeyebilir ve çok da tehlikeli
bulunabilir.Bu yönlü karşı çıkmalara kesinlikle tevessül
edilmemelidir. Özetle, bireylerle asla polemiğe
girilmemelidir. Çünkü bu bir nevi kumara benzer;
bilesiniz ki, hiçbir surette kazanma şansınız yoktur.
Bu yolun yolcusu, genel
mânâdaki "okuyucu"dan farklıdır ve ehline, "dine,
evrensel değerlere, sisteme kendi bakış açısından farklı
bakan birisi" olduğu için güvenip bağlanmıştır.
Ufak-tefek görüş ayrılıkları,
"herhalde yanlış anladın"
hatırlatmaları/uyarıları ile sorgulanır ve sonuçta
insan kendine çeki düzen vermek durumunda kalır. Şayet
fark ciddi ise ayrılık kaçınılmaz olur.
Sık sık aşırıya kaçan, dini
tanımlama ile “haddini bilmeyen” amiyane bir
tabirle dile getireyim, kasım-kasım kasılarak
"çıkıntılık" yapanlar, hiç ummadıkları bir anda zor
durumda kalabilir. Bu bakımdan ehlinin asla ‘Gafil’
olmayacağı düşüncesiyle, kendilerinin "ters köşeye
yatabilme" durumlarını tekrar tekrar gözden
geçirmeleri tavsiye edilir.
Bir önemli nokta daha var,
şöyle ki; Allah ehlinin, eski konulardan birini
makyajlayıp yeniden tüketime sunduğu gibi bir fikir
aklınızdan geçmesin.
Böylesi düşüncelere
kapılırsanız sukutu hayale uğramanız mukadder olur.Veya
“bakın, bunu ben daha önce düşündüm!” dediğiniz
bir şey de olmamalı. Kendinizi kandırırsınız. Zira sizin
“yeni icat ettiğiniz” bir şey, onların çoktaaaan
bildiği, ama arkada kalan bir düşüncesidir. İşte en
mühim ve büyük püf nokta burasıdır. Mâlumu, değişik bir
dille yeni bir şeymiş gibi ilân etmek, onların
yapageleceği işlerden değildir; öyle olsaydı cin fikirli
milyonlarca insan, bu mahalleri takip etme zahmetine
katlanmazdı.
Ve milyonlarca insan,
‘Yenilenmenin’ öncülüğünü yapmada varlık sebebi
olmazdı.
Dikkâtli bir kişi, yukarıdaki
uyarıları dikkâte alan ve onlara tercüman olmayı bilen
kişidir.
Ayrıca unutulmaması gereken
bir şey daha var: Bu hayatın getirdiği ortam,
inkârcılar- arkadan konuşanlar- küfürbazlar lehine
bir avantaj sağlamıyor. Ne yazık ki küfürbazlar, belirli
bir lükse sahip olamaz. Olur gibi görünse de hareketleri
yapmacık olur, fark edilir.
Bu takdirde akıllı olan, her
zaman terbiyeli ve mahcup görünmelidir.
Ben bu koşulları benimseyenin
anlamlı ve değerli olduğunu kabul etmekteyim.
Bahsettiğim bu püf noktaları
kimin ne işine yarar bilemiyorum; zaten başkaları için
değil, ben bütün bunları daha çok kendim için yazdım.
Cübbe kaygısı taşımadan, ürkmeden. Yazarken, tecrübem
bana ayna oldu.
Bulunduğum boyutta pervasızca
bağırmak da söz konusu olmadı. "İyice düşün, bir daha
düşün Ahmed, değer mi?" diye kendime bu soruyu
sormadım değil. Ama işe yarasın veya yaramasın, yazdım
işte.
Şu ayeti kerime ile görüşümü
noktalıyorum:
De ki: “Herkes bekleyip
gözetlemekte; siz de gözetleyin! Düpedüz yolun ehli
kimmiş, hakikâte eren kimmiş yakında bileceksiniz!”
(Taha/135) |