Gönül adamı olmak
Ahmet F. Yüksel
 

Gönül meselesinin kaynağının eskiden halk arasında bilindiği gibi kalp değil de beyin olduğu ortaya çıktı. 'Heyecanlanınca kalbimiz küt küt attığı için duyguların kaynağı olarak gönül-kalp’ gösterilirdi. Ortaçağ tabipleri ise beynin bir işlevinin olmadığını düşünürdü. Beynin nasıl muhteşem bir organ olduğunu çok sonra öğrendik ve gönül denen şeyin huzurlu, sağlam ve coşkulu bir şuur olduğunu anladık. Bu özellik aslında her insanda mevcuttur. Yerini ve zamanını bulduğunda sebep aramaksızın ortaya çıkar.

Ancak, gönül adamı, gönül toplumu olmak kolay değil. Bu nadir görülen bir durumdur. Gönül insanı, kokuşmuş ortamlara soluyacak bir hava, sönmüş, tükenmiş bedenlere canlılık-ruh katar. İnsanı zindeleştirir. Çünkü gönül dostu olmak bir başkadır. Bizler kendimize güvenilir kişi seçimini yaparken şeffaf olanları ve gönül toplumunu/insanlarını tercih ederiz. Bu temel değerlere uymayan kimselerden ise oldukça uzak dururuz. Çünkü bu tipler kendileri gibi düşünmeyenleri bir şekilde hedef göstermekle kalmaz, kışkırtıcılığa yol açar. Haliyle, bu hareketler yenilir yutulur bir şey değildir. Cesaretlerini toplayıp gerçeği görebilseler hedef gösterdikleri ile yüzleşebilseler hem mutlu olurlar hem de daha iyi olur. Ne var ki bu pek mümkün görülmez. Belki de tutkularına, ihtiraslarına hizmet etmekten keyif alıyorlardır.

Gönül adamı bu tip işlere girişmez. Sır tutar. Kendine açılanı ne pahasına olursa olsun bir başkasına aktarmaz. Kimsenin yaşamı ile uğraşmaz. Onun eleştirilerinde yıkıcılık bulamazsınız. Duygularını yaklaşımlarına alet etmez. Dedikodu ile ve başkalarının yaptığı işle meşgul olmaz. İnsanoğlunun mayasında var olan, düşman saydığına en ağır uygulamaları yapmak ve acı çektirmek gönül adamının işi değildir. Gücü, potansiyeli yettiği nispette yapıcı olarak yaklaşımda bulunur. Bu husustaki ‘içtenlikli tavrı’ derhal göze batar. Şurası bir gerçek ki, atılımcı gibi görünen, ancak içten pazarlıklı olan, bir yerde tökezleyip hedefine ulaşamaz.

Dünyaya eğilimi fazla, sürüleşme aşamasından çıkmamış kişiler gönül adamını pek seçemez, yoğunluğunu pek fark edemezler.  Yaşamları şekil – madde anlayışı ile geçtiğinden, bu müstesna yapıları algılayabilmeleri imkânsız gibidir.

Mistik sahada özellikle tasavvufi alanda uğraş verip gelenek – göreneklerinden taviz vermeyen, yani bunlardan pek kopamayan kişiler gönül adamlığına soyunamazlar.

Bu söylediklerim gelenekleri tamamen inkâr anlamına gelmemeli. Ben sadece fuzuli olanların, insanın sırtında bir kambur gibi durmasına ve oldukça ağır bir yük teşkil etmesine karşıyım.

Gönül insanının kendine has bir yapısı, kokusu vardır. Ancak, Rahman’ın nefesini ensesinde duyan, bu kokuyu algılar. Ona yön ve yol vermekte geç kalmaz.

Bireyler arasında sevgi bağlarından çok kişisel menfaatlerin geliştiği, farklılıkların aşağılandığı bir toplumda onları aramak beyhudedir.

Toplumun bir ferdi olarak böyle bir gönül insanını tanımakla ne kadar şanslı olduğumuzu söyleyip böyle bir şansı elimizin tersiyle itemeyeceğimizi vurgulayarak yazıma noktayı koyuyorum.

Sevgi ile kalın. Allah’a emanet olun.

 

 
 
İstanbul - 05.04.2007
sufizmveinsan@gmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com