Hannukka-Kristmas-Hac bayramı ve Saddam’ın asılması

Ahmet F. Yüksel
 

Geçtiğimiz hafta içinde ilginç bir şekilde Yahudilerin ‘Hannukka’ sı, Hıristiyanların ‘Kristmas’ı ve İslâm âleminin ‘Hac’ bayramlarının çakıştığına tanık olduk.

‘Hannukka’ İbranice ‘Işıklar bayramı’ anlamında, aralık ayının sonunda sekiz günlük bir sürede kutlanır. İÖ 164 yılında Kral IV. Antiokos’a karşı kazanılan zafer anısına kandilli törenler düzenlenir. Simgesi, yedi kollu ‘Menorah’ denilen bir şamdandır. Halen İsrail devletinin de bir simgesidir.

‘Kristmas’ı Hıristiyanlar doğum günü olarak 24 Aralık’ta kutlar. Yılbaşında çam ağacının ışıklandırılması, Noel Baba’nın çocuklara hediye vermesi bir geleneğin uzantısıdır.

Yahudilerin ve Hıristiyanların bayramları takvim sürecinde değişmezliğini korurken, Arapların ay takvimi kullanması nedeniyle, behimet’ul-en’am dedikleri ‘Kurban bayramı’ aynı günlere denk düşmüştür.

Aslı “Ramazan bayramı” ve “Hac bayramı” olan bu günlerde camilere mahyalar kurulması, ‘Hoş geldin Ramazan’ veya benzeri ifadelerin yazılması, bayramlarda çocuklara şeker, para ve hediye verilmesi, orijini Hac olması gerekirken, söz konusu işlevin sadece bir rüknü olan kurban kesimi dolayısıyla adının ‘Kurban bayramı’ olarak değiştirilmesi acaba hangi gelenekler ile açıklanabilir dersiniz? (Kurban kesilmesi ile ilgili detaylı bilgilere ‘Kevser Suresi’ isimli yazımda değinmiştim. Dileyenler, bu yazıyı okuyabilirler. Bu nedenle detaylara girmeyeceğim.) Nereden bakarsanız bakın, toplumsal olaylarda bir gecede hiçbir şey değişmeyeceğine göre, nice yıllar halkın beyin süzgecinden geçip bu günlere geldiğini, zaman içinde şartlanmalarla bu ifadelerin yerleştiğini söylemek mümkün.

Devam ediyorum…

Üç dinin bayramının kesişmesi (yaklaşık otuz beş  senede bir) yanında ilginç olabilecek ve uzun yıllar hafızalardan silinmeyecek bir olayı da gözlemledik.

Saddam Hüseyin’in asılması!

Hac bayramının ilk günü idam edilen Saddam, artık birçok insan için bir simge. Bu ne sonuç getirecek? Bakalım göreceğiz. Ne var ki mevcut olan kaos, keşmekeş artarak uzun bir süre devam edeceğe benzer. Asılma da bu olayların tuzu biberi oldu denebilir. Çünkü infazın gerçekleştiği cumartesi sabahından beri dünya medyasının gündeminin ilk sırasında Saddam var.

Ben, devrik lider Saddam’ın asılması meselesine siyasi değil, dinsel bir yaklaşımla değinmek istiyorum.

Saddam, yakalandığı yerde şaşkın bakışlarla etrafını gözetlerken, tüm dünya onun ne kadar korkak bir lider olduğu kanısına varmıştı. Büyük bir zan içeren fikirler ortaya atıldı ve kolayca paylaşıldı. Ancak, sonuçta hemen herkes yanıldığını anlamak zorunda kaldı. Zira, Saddam korkmamış şaşırmıştı. Korkmak başka, şaşkınlık başka şeydir. Sapla samanı ayırmak lazım. Nitekim, böyle olmadığı uzun süre sonra da olsa görüldü.

Mahkemedeki cesur tavırları, asılmasına saniyeler kala gösterdiği soğukkanlılığı ve müthiş performansı, taraflı tarafsız hemen herkesin kalbinde derin bir yara açtı, içini burktu. (Irak’ın işgaline başlandığı günde Saddam’ın öldüğünü, bir kefene sarıldığını rüyamda görmüş, yanımdaki dostlara “herhalde bu işin sonu iyi olmayacak” demiştim.)

Büyükler; ‘Allah son nefesinde iman nasip etsin’ derler.

Ben, Saddam’ın avukatı/taraftarı olmadığım gibi, yaptıklarını da beğeniyor değilim. Kişi yarattığı durumların kötülüklere yol açabileceğini maalesef düşünemiyor. O da bunun farkında. Ama neticede insanız. Ne olursa olsun, son nefesinde Hz. Muhammed’in ismiyle öldü.

Böylesine bir son, her insana nasip olan bir şey değildir. İsteseniz de olmaz. Başını secdeden kaldırmayanlar bile ölürken şahadet edemeyebilirler.

İnsanların yaptıklarıyla değil, Allah’ın takdiri ile bir yere vardığını ve Hz. Musa’ya asi olan Firavun’un dahi son anda iman edip ‘cennete gittiğini’ dikkate alırsak, gözünü kırpmadan ölüme giden Saddam için de benzer şeyleri söylememiz mümkün. Çünkü o sokakta başıboş gezen biri değildi.

Kanaatim bu.

Sevgiyle kalın. Allah’a emanet olun.

 

 
 
Londra - 18.01.2007
sufizmveinsan@gmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com