“Hatasız kul
olmaz”
derler. Bu söz
çok doğru ve
yerindedir. Bunu
görüyoruz ve
yaşıyoruz.
Özetlemek
gerekirse
‘hata, falso’
beşerin
dünyasının
ayrılmaz bir
parçasıdır.
Bir yerde su
kaldırır tarafı
vardır. Fakat,
cezayı
gerektirecek
yanı da mutlaka
olur, olmalıdır.
Her hata yapan
affedilirse,
insanlar
istenmese de
farkında
olmayarak suça
teşvik
edilirler.
Ancak,
‘işlenen suç ne
kadar ağır
olursa olsun’,
topluma veya
bireye, yaptıklarından
ötürü verilecek
cezadan daha
çok, o cezanın
kaynağını
düşünerek,
nerden
geldiğinin
bilinci
ile duygulara
yaslanmadan davranmak
ve buna göre bir
ceza vermek
uygun düşer.
Hatalarla dolu
bir yaşamı devam
ettirenler
aslında o kadar
cahildirler ki,
haklarında kendi
yanlış
inanışlarının
bir an için
doğru olduğunu
düşünsek bile,
kısa sürede
gerçekler ortaya
çıktığında
bizler
savunduğumuz bu
felsefeden
kendimizi
süratle geri
çekmek zorunda
kalırız. Bunun
nedeni, toplumda
ve kafalarındaki
kavram
karmaşasıdır. Ve
bu taşlar yerine
oturmadıkça
sorunlar asla
çözülmez. Cahil
kelimesini hak
edenlerin
birçoğunun
sebebi budur. Şu
andaki mevcut
durum, bu gidişi
körüklemektedir...
Ama bazı
kimseler bu
anlatılanların
dışında kalır.
Onlar hata
yapmaz, yapamaz.
Falso yapma gibi
bir lükse sahip
değillerdir.
Bu
olumsuzluklarla
yaşamazlar.
Aynen melekler
gibi.
Onlar, tabir
yerinde
kullanmak
gerekirse falso
veremezler.
Çünkü
yaşadıkları
boyut bu kavramı
kaldırmaz.
Çok titiz
davranırlar. Bir
karar almadan
önce “kılı
kırk yaracak”
şekilde uzun
uzun düşünürler.
Ve o şekilde,
tutarlılıkla,
acabalara yer
vermeden hareket
ederler.
Onlar,
sıradan
insanların
aksine
ağır ve haksız
suçlamaları
göğüsleme
cesaretine
sahiptirler.
Bazen çok basit
konularda falso
yapmış gibi bir
görüntü
verebilirler. Bu
durum pek
anlaşılmaz,
çünkü kemalatlarının
eseridir.
Sebebi ise gayet
açıktır:
Basit görünmek!
Zira büyük
veliler, çok
basit bir yaşamı
seçerler.
Aslında onlarda,
hemen herkesin
beklediği
keramet türü
işler de
görülmez.
Sebebi,
“Basitliği
kabullenmiş”
olmalarıdır.
Böylesine bir
aldanmışlığa
kapılıp,
eleştiri
oklarını
hazırlayarak
onları eyleme
dahil etmek
belki de insan
suretinde
yaşayan biri
için, yapılacak
en büyük
ahmaklık olur.
Çünkü bilinçli
şekilde sistemi
okuyarak
falsosuz yaşayan,
bir anlamda
Allah’ın
ahlâkına
erişmiştir.
Onlar, toplumda
herhangi bir
zıtlaşma ya da
husumet havasına
girmeksizin
kurallarını
koyar. Buna
uymayan veya
değerlendirmemekte
direnen bilmeli
ki “kendi
yaşadığı
dünyasına
uymadığından,
hayallerinden
veya onu iyi
tanıyamamışlığından
ötürü böylesi
davranışlar
içine”
girmiştir.
Önemli olan bir
noktada,
falsosuz-hatasız
olanın,
hemen herkesi
memnun etmek,
kusurlarını
gidermek gibi
bir vaatle
topluma yol
gösterme
görevini
üstlenmiş
olmamalarıdır.
Beklenmeyen
tavırlar içine
girişi; bir
başkasının
kusurlarını
gidermeye
yetecek kadar
kapsamlı
olmadığını
göstermez.
Yerine göre ve
ileriye dönük
şekilde, şuurlu
olarak ‘settar’
olur.
Dilerse istediği
kimsenin
defterini dürer,
teşhir edebilir.
Unutulmamalı ki;
hatasız,
falsosuz,
bir anlamda
“dilediğini
yapmakta”
serbesttir.
Ona sual eden,
apışıp kalır.
Ettiğine
edeceğine pişman
olur. Çünkü hiç
acıması yoktur.
Söylemek
istediğimi şu
Kutsi Hadis daha
iyi anlatır:
“Şunlar
cehennemlik
olmuş, hiç önem
vermem..Şunlar
da cennetlik
olmuş; bunlara
da önem
vermem..”
İşin ilginç
yanı,
insanları
yıpratmadan söz
konusu
değişimleri
yapabilmek, göz
önünde tutulması
gerekli teknik
incelikleri
topluma
yansıtabilmektir.
İşte bahsini
ettiğim sırtını
kimseye
yaslamayan
mahaller bunu
başarabilir,
toplumu dileği
şekilde inşa
edebilir.
Taklidi de olsa
hatasız-falsosuz
günler
temennisiyle…
Not:
1
Ağustos'ta belirli
bir süreyle izne
ayrılıyorum.
Yeniden buluşmak
umuduyla. |