Hayat bir bilim kurgudur 
Ahmet F. Yüksel
 

Allah gibi düşünmek, beşeri fikir yürütmekle asla kıyaslanamaz. Epeyce zor bir kazanımla soyutlanmaya işaret edilirken, beşeri düşünceler, sosyal yaşamın, varsayımlara kafa yormanın, sınırlandırmaların, dayatmaların eseridir.

Allah gibi eylem yapabilmek; evrendeki yaşam düzenini yorumlamanın belirtisi, yasaları okumanın bir ifadesidir. Belirlenimleri kavramak, olanakları yaşama boyutuna geçirmekle birliktelik taşır ve öylece yürür.

İnsanın Ontik yapısında Epistemik (fıtratında kendini bilme, kendini bulma arayışı) yetenekleri vardır.

Bu felsefeyle hayata baktığında, onun çevresine tutsak olamayacağı görülür. Şartlanmalar, değer yargıları ve buna bağlı yorumların etkisi altında kalmaz.

Önceleri avını arama, yeni yerler keşfetme, aletler icat etme, ateşi bularak ısınma/ısıtma yetileri oluşurken, ilerleyen süreçte birey; sorgular, sınar, gözler, düşünür, sorular yönlendirir, kendini bulma gayreti içine girer.

Akabinde muhafazakâr/dindar sosyal çevre edinme arzusu, güç, saygınlık, itibar, dikkâte alınma isteği, namus, iffet ve iman gibi anlam taşıyan başlıklar titizlikle kabul edilir, ancak bu saydığımız birbirinden güzel meziyetler onu evrensel ahlaka götürmez. Ayrıca, “gerçek değerler olmadığı” idrakına varıldığında onlar otomatikman kendilerini terk ederler.

Peki, beşeri vasıflarla damgalanan insanlar ne yapmak zorundadır?

İnsanı böyle nitelemek, kabul etmek, “kapalı ve tecrit edilmiş kişiler” olarak tanımak hatalı olur.

Yapılacak iş; kendilerine ters gibi gelen olaylara karşı geliştirecekleri tutumlarıdır. Şayet yasaklandıkları şeylere yani hükümlere karşı, teslimiyeti gerçekleştirebilir, aksini düşünmezlerse, istenilen "ahlâk modeline adım atmaya" başlamış olurlar.

Allah’ın Ahlakına doğru yapılan atılım insanı, kendine emanet olarak verilmiş izafi değerlerden, tanrı benimsemesinden uzaklaştırır, özündeki gücün varlığını hisseder hale getirir.

Bu aşamada, gerek tasavvufi, gerekse çağdaş bilimin getirilerine ve aralarındaki bağlantılara, özetle örtüşmelere vakıf olur.

Ve konuyu algılamada önem arz eden şey, bireyin özellikle klasik fiziğin yanında Teorik fiziğe dalması, ilginç sonuçlarla karşılaşılmasıdır. Bu asla bir tesadüf değildir.

Kuantum boyutunun dışa yasıyan, bahsi edilen sistemlerle hiç uyuşmaması, stringlerin varlığının bir varsayım (hipotez) değil, esma boyutu olarak vurgulanması ve nihayet 6 yönlü hareketinin, 11 boyutlu evreni meydana getirmesi, bireyi madde olmadığı kabulüne-idrakine vardırır.

Haliyle, söz konusu boyutun tümüyle hayal ürünü olduğunun anlaşılması, bir bakıma hayatın/evrenlerinbir bilim kurgu şeklinde kabul” edilmesine yol açar.

Şu dünya hayatı (en sefil yaşam-esfeli sâfîliyn) bir eğlence (kendini avutarak keyifle oyalanma) ve bir oyundan (kurallarına göre oynanan senaryo) başka bir şey değildir! Sonsuz gelecek vatana gelince; işte asıl bilinçlilik-yaşam yurdu odur... Kavrayabilselerdi!” Ankebut Sûresi-64. Ayeti’ni ,ulaştığı bilgilerle daha iyi değerlendirir.

Ancak birey, yine de durması gereken yeri iyi bilir. Çünkü bilgi her şey demek değildir, hiçbir şeyi çözmez, öyle kaldığı müddetçe perde teşkil eder. Gerçek olan; yaşama geçebilmektir.

Bilimsel olarak gelinen son aşama, bahsi geçen ayetle çakışmaktadır. İnsanın önünü-ufkunu açan gelişmeler ancak böylesi durumlarla algılanabilir hale gelir.

Aksini düşünen ise “yerinde sayar durur”.

Şayet yolumuzu açacak bir felsefe/bakış açısı edinemezsek, istenilen gerçek boyuta ulaşmamız mümkün olmayacaktır değerli dostlarım.  

 

 
 
İstanbul - 19.01.2009
sufizmveinsan@gmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com