“Hakkını helâl et’
dostum!” deriz çoğu zaman.
Helalleşmenin insanlar arası bağlantıdan, onları belli
bir düzen içinde bir arada tutan kontrol sisteminden
kaynaklandığını gösteren delildir bu söz.
Amaç,
ilişkilerde ölçüyü kaçırmamanın, zor ve güç durumda
kalmamanın getirisi olan bu kelimeyi meşrulaştırmaktır.
Çünkü, inanan insanın hayatına egemen olan iki öge
vardır: Korku ve Hak. İkisi iç içedir. Korkunun
içselleştirilmesi, insani ilişkilerde sürekli bir
otokontrolün oluşturulmasını temin eder.
‘Helallik almak’ bireylerde sıkça gönül almak
şeklinde tezahür eder gibi görünse de burada esas gaye,
yapılan alışverişlerde eksi bir duruma düşmeye, güç
yitirmeye mani olmaktır.
Dolayısıyla, insanların iç dünyalarında huzuru duymak
için sıkça kullandıkları, alışkanlık haline
getirdikleri bir sözdür. Günlük yaşamdan tutun, cenaze
namazına kadar geniş bir alanı kapsar.
Helallik almanın sınırları çok farklıdır.
Yukarıda temas ettiğim gibi bir işi eksik ya da
istenildiği gibi yapamayanlarca söylenir. Veya yollarını
ayırmayı hedefleyen kişilerin yeni kuracakları düzende o
kişiler yer olmadığını belirtmek için üstü kapalı bir
ifade şeklinde kullanılır. Ancak bu tür helallik alma
uzun vadeye dayanır. Erbabı, bir şekilde helallik
isteyenden ayrılacağını bilir, bunu hisseder. Basiret
sahibi bu ‘helallik işlevini’ bilerek ve
‘takdir’ sözcüğünü örterek belli bir plân ve program
dâhilinde, bazıları da içgüdüleriyle yapar. Zira, artık
o kişi ayrılmayı kafasına koymuştur. Anlaşılacağı üzere,
ilk bakışta kendine yakın geleni sonraları pek memnun
olmayıp tehlikeli sayan ve gidişini çabuklaştırmak
isteyenin yegâne silahıdır.
Çaresizliği
gidermede, hiçbir şey yapamamak gibi zor durumlarda da
izleri bulunur bu ifadenin.
İnanç
çevrelerinde sevindirici olan helalleşme diyaloğu, bu
hali ile farkına varılmadığı ve sonunda ayrılık olduğu
için iyimserliğin karamsarlığa dönüşmesine yol açar.
Oysa
bu tanım, duygu dalgalarının üst üste binmesinden,
hesabın bir an önce kesilmek istenişinden başka bir şey
değildir. Ne var ki niyet sonrasında anlaşılır.
Şaibeli kişilere bazen dolaylı, bazen de doğrudan
doğruya söylenir. Ancak amaç, yine de kalp kırmamak veya
dargın ayrılmamaktır.
Ayrıca bu sözde, hakkın helal edilmesi işlevinin insanda
bıraktığı tatmin izlenimleri var. Dini vecibeleri yerine
getirirken hak hukuk düzeninden, doğruluktan şaşmamak
dedirten bir izlenim.
Çünkü
helalleşmeyen toplumlara/bireylere yer yoktur bu
dünyada.
Zira
demin de bahsettiğim gibi Hakk’a tecavüz eden
kişiler “kayıp”tır onların gözündeki yaşamda.
Hemen
herkes, hatta kendisine kurtarıcı gözüyle bakanlar bile
bu sözü kullanır. Savrulmaya başlayan, inisiyatifi
kaybeden kişilerin de ağzından düşmeyen bir kelamdır.
Netice itibariyle, kazandıklarımızın karşısına
koyacağımız ilk söz bu olsa gerek.
Ama,
aynı düşünceleri tasavvuf ehli için söylemek pek mümkün
değildir. Onların yaşamı ile alâkalı ayrı bir paragraf
eklemek lüzumunu hissediyorum.
Şöyle
ki; Allah ehli, ‘veren el ile alan elin aynı’
olduğunu kabul eder, hisseder ve yaşar. Helal edilecek
bir durumun olmadığı felsefesi ile, ‘helal et’
dileğine kuzu kuzu, “benim size hiç hakkım geçmedi”
diyerek büyük bir vakarla karşılık verir.
Çünkü
onların yaşam gayesinde, hak ve hukuk ile uğraşıp zaman
kaybetmek değil, sadece Tek’i seyretmek vardır.
Sevgi ile kalın. Allah muininiz olsun. |