Helallik almak

 

Ahmet F. Yüksel
 

“Hakkını helâl et’ dostum!” deriz çoğu zaman.

Helalleşmenin insanlar arası bağlantıdan, onları belli bir düzen içinde bir arada tutan kontrol sisteminden kaynaklandığını gösteren delildir bu söz.

Amaç, ilişkilerde ölçüyü kaçırmamanın, zor ve güç durumda kalmamanın getirisi olan bu kelimeyi meşrulaştırmaktır.

Çünkü, inanan insanın hayatına egemen olan iki öge vardır: Korku ve Hak. İkisi iç içedir. Korkunun içselleştirilmesi, insani ilişkilerde sürekli bir otokontrolün oluşturulmasını temin eder. ‘Helallik almak’ bireylerde sıkça gönül almak şeklinde tezahür eder gibi görünse de burada esas gaye, yapılan alışverişlerde eksi bir duruma düşmeye, güç yitirmeye mani olmaktır.

Dolayısıyla, insanların iç dünyalarında huzuru duymak için sıkça kullandıkları,  alışkanlık haline getirdikleri bir sözdür. Günlük yaşamdan tutun, cenaze namazına kadar geniş bir alanı kapsar.

Helallik almanın sınırları çok farklıdır.

Yukarıda temas ettiğim gibi bir işi eksik ya da istenildiği gibi yapamayanlarca söylenir. Veya yollarını ayırmayı hedefleyen kişilerin yeni kuracakları düzende o kişiler yer olmadığını belirtmek için üstü kapalı bir ifade şeklinde kullanılır. Ancak bu tür helallik alma uzun vadeye dayanır. Erbabı, bir şekilde helallik isteyenden ayrılacağını bilir, bunu hisseder. Basiret sahibi bu ‘helallik işlevini’ bilerek ve ‘takdir’ sözcüğünü örterek belli bir plân ve program dâhilinde, bazıları da içgüdüleriyle yapar. Zira, artık o kişi ayrılmayı kafasına koymuştur. Anlaşılacağı üzere, ilk bakışta kendine yakın geleni sonraları pek memnun olmayıp tehlikeli sayan ve gidişini çabuklaştırmak isteyenin yegâne silahıdır.

Çaresizliği gidermede, hiçbir şey yapamamak gibi zor durumlarda da izleri bulunur bu ifadenin.

İnanç çevrelerinde sevindirici olan helalleşme diyaloğu, bu hali ile farkına varılmadığı ve sonunda ayrılık olduğu için iyimserliğin karamsarlığa dönüşmesine yol açar.

Oysa bu tanım, duygu dalgalarının üst üste binmesinden, hesabın bir an önce kesilmek istenişinden başka bir şey değildir. Ne var ki niyet sonrasında anlaşılır.

Şaibeli kişilere bazen dolaylı, bazen de doğrudan doğruya söylenir. Ancak amaç, yine de kalp kırmamak veya dargın ayrılmamaktır.

Ayrıca bu sözde, hakkın helal edilmesi işlevinin insanda bıraktığı tatmin izlenimleri var. Dini vecibeleri yerine getirirken hak hukuk düzeninden, doğruluktan şaşmamak dedirten bir izlenim.

Çünkü helalleşmeyen toplumlara/bireylere yer yoktur bu dünyada.

Zira demin de bahsettiğim gibi Hakk’a tecavüz eden kişiler “kayıp”tır onların gözündeki yaşamda.

Hemen herkes, hatta kendisine kurtarıcı gözüyle bakanlar bile bu sözü kullanır. Savrulmaya başlayan, inisiyatifi kaybeden kişilerin de ağzından düşmeyen bir kelamdır. Netice itibariyle, kazandıklarımızın karşısına koyacağımız ilk söz bu olsa gerek.

Ama, aynı düşünceleri tasavvuf ehli için söylemek pek mümkün değildir. Onların yaşamı ile alâkalı ayrı bir paragraf eklemek lüzumunu hissediyorum.

Şöyle ki; Allah ehli, ‘veren el ile alan elin aynı’ olduğunu kabul eder, hisseder ve yaşar. Helal edilecek bir durumun olmadığı felsefesi ile, ‘helal et’ dileğine kuzu kuzu, “benim size hiç hakkım geçmedi” diyerek büyük bir vakarla karşılık verir.

Çünkü onların yaşam gayesinde, hak ve hukuk ile uğraşıp zaman kaybetmek değil, sadece Tek’i seyretmek vardır.

Sevgi ile kalın. Allah muininiz olsun.

 

 
 
İstanbul - 12.07.2007
sufizmveinsan@gmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com