Her katmanın ayrı anlamı var

     İçinden geçtiğimiz, yeniden yapılanma döneminde varlık katmanlarının ne olduklarını ve nasıl çalıştıklarını gözden geçirme gereği epeyce önem arz ederken, çok enteresandır, bu değerlere direnenler, kaybettiklerini ve kaybedeceklerini asla düşünemiyorlar.

     Ne var ki çağdışı kalmış bu zihniyeti sürdürmek imkânsız gibi görünüyor.

     Bu bağlamda meseleyi ele aldığımızda, her olgununun çok boyutlu yanları vardır diyebilmek mümkün.

     Önemli olan husus, bütünün bir katını anlarken, diğer katlarını inkâr etmemek gerektiğidir. İnkar yolundaki anlamsız çabalar bir sonuç getirmez.

     Örneğin, çokluk boyutunu bir üst katman oluştururken alt boyutun tasfiye olması söz konusu edilemez. Böyle düşünmeyenler, kendi kendilerini akılsızca tasfiye ederler.

     Nitekim, her boyut ve katman, kendi özgünlüğü içinde, zihni bir zarafetle anılmayı hak eder.

     Bunu değerlendirmek çok güçtür. Başaranlar, Allah ehli-velisi olarak anılır.

     Meseleye anlatılan düzeyde bakıldığında şeriat yataydır, tasavvuf-içsellik-pozitif bilim dikeydir, şeklindeki bir yaklaşım, doğru ve gerçekçi olur.

     Ve her birim, evrensel program gereğince işlevini yerine getirir.

     Toplumsal hayatın, arzuların ve çelişkilerin ifade edildiği en dış katman, sistemle yerine oturur.

     İnsanlara ve cinlere yönlenen din, vicdanın bir sesi, izafi nefsin isyanını bastıran bir çağrıdır.

     Kimilerinin insafsızca dile getirdiği gibi bir “zulüm aracı veya afyon” değildir.

     Çünkü Allah, kimseye zulmetmez.

     Ayrıca ilahi hükümlerle insanlar uyumaya değil, “uyanık olmaya” çağırılır.

     Dinin bir bakıma anlattığı da budur.

     İslam’da mevcut bazı kurallar elbette içinde bulunduğu çağa göre değişime uğrar. Söz konusu yenilikler mücedditler tarafından belirlenir. Adını ne koyarsanız koyun, ne derseniz deyin, gerçek şu ki, yenilenme hegomonik şekilde, kendine uymayanı tasfiye etmektedir.

     Meselenin anlamlı bir tarafı da budur.

     Yani yeniden yapılanma sistemi, doğru okumayanların düşüncelerini hizaya getirmeye muktedirdir.

     Çokluk-somut boyutta yaşayan çoğu kimse, izafi benliğin taşması ile kendini bir şehzade havasına sokar. Her şeye kibirle yaklaşır ve soğuktur.

     Ancak dine samimi bir şekilde yaklaşım yapanlar, eğitim-aydınlanma-bilgilenme anlayışı ve Rasulullah’ın (s.a.v.) teşviki ile daha canlı ve hayattan çok şeyler bekleyen nefesi bulur.

     Toplumsal yapıyı bir piramit gibi algılayan ilim sahipleri, düşüncelerini ana katmandan -en üst tepe noktadan- aşağılara doğru yaymaya çalışır.

     Buna göre, melekût boyutunun kapsama alanına giren evren, her daim genişler ve hiçbir yeri merkez olarak görülmez.

     Bir yığın “tartışmalar, sorunlar, sürekli birbirimizi kınamalar, sert üsluplar, başarılar ya da seviyesizlikler” hep çokluk boyutunun eseridir.

     Hayata birimsellikle bakan, ağzından söz çıktığında karşındakini ne kadar inciteceğini düşünmeyen, duygularının esiri olan, “sağduyu” kelimesinin anlamını unutan, ya beyaz ya da siyahı seçen, gri alanları olmayan, “ya bendensin ya da onlardan” diyebilen, üçüncü bir seçeneğin varlığını aklına bile getirmeyen, yeme-içme alışkanlığından giyimine, oturma düzeninden, yaşama biçimlerine hiçbir şeyi beğenmeyen, karşısındakileri kodlayan, sınıflandıran, kategorize eden, uzlaşmayı denemeyen, her şey bittikten sonra dönüp kendisi ile asla hesaplaşmayanlar, bu katmanda çakılı yaşarlar.

     Ayrıca “ete kemiğe bürünmekten de” uzak kalırlar.

     Oysa bu noksan sıfatlardan kurtulmak zorunludur.

     İman edenler ve hakikatini bilmek isteyenler, bahsini ettiğimiz bir üst seviyeye ulaşırlar.

     Hakikati Muhammedi adıyla da bilinen bu boyutun hayata daha fazla yansıması, -pozitif bilimle- giderek görünür hale gelmesi, şeriat’a olan özlemi bitirir.

     Çünkü esas olan hakikattir.

     Hakikati Muhammedi’de vehimlerin ve korkuların paylaşılması denen bir şey yoktur. Allah’a ait esma ve sıfatların oluşturduğu bu katmanın varlığını hissedenler, İslâm’ı anlar ve yaşamdaki engin hoşgörüyü kendilerinde bulurlar. Kutuplaşmaya asla girmezler. Empati yapar, samimidir, vericidirler, koltuk meraklısı olamazlar.

     Bu aşamada kuantum fiziği geçerli olur. Buna göre bazı şeyleri anlamak ve öğrenmek için, tüme ait küçük bir parça hakkında bilgi edinmek yeterlidir. Yani kuantum fiziğinin ifadeleriyle parçayı gözlemleyerek bütünü değerlendirebilmek mümkün. İşin ilginç yanı kuantum fiziğinin bizi şaşırtıcı noktalara götürmesidir.

     Çünkü atom altı boyutun geçerli yasalarını, kurallarını ve ilkelerini bizlerin alışık olduğu makro dünyanın mantığıyla kavramak oldukça güç görünüyor.

     Şartlanmalarımız ve kesitsel algı araçlarımız ve bakış açımız nedeniyle kuantum fiziğini algılamada sorunlar yaşarız.

     Kuantum fiziği; bir şey vardır, ya da yoktur ifadesini çürütüyor. Örneklemek gerekirse bir elektron, uzayda birden fazla konumda veya birden fazla enerji durumunda olabiliyor. Mesela, bu ilke anlaşılması en zor ilkelerden biridir. Schrödinger’in Kedisi örneğindeki kedinin aynı anda hem canlı, hem de ölü olarak kabul edilmesi gibi.

     Makro dünyanın anayasası genel görecelilik kuramına göre, hiç bir şeyin hızı, ışık hızını aşamaz.

     Ne ki kuantum kuramına göre parçacıklar evrenin bir ucundan, diğerine telepati bağı kurabilirler.

     Nötrino adı verilen parçacıkların, çok küçük kütleleri olduğu ve gezegenlerin, yıldızların, gökadaların, manyetik alanların içinden hiç etkilenmeden geçerek, bir ucundan diğer ucuna evreni kat edebildikleri tespit edilmiştir.

     Aynı şekilde Einstein’ın izafiyet kuramındaki maddenin varlığının kabulü de geçerliliğini yitirmiş durumda. Böylece maddenin varlığının, ancak gözlemci için geçerli bir varsayımdan ibaret olduğu kanıtlanmıştır. Yani, enerji kitlesinin madde diye gözlenmesi, sadece bizlerin algılama biçimi ile alakalıdır. (1)

     İşin ilginç yanı gözlemlenen bir nesnenin, atom altı boyutta hiç bir izine rastlanmıyor olmasıdır.

     Bakış açılarına göre nokta veya kuantum boyutu [eski dilde meleki boyut olarak tanımlanıyordu] veya Hakikati Muhammedi denilen katman, her an yeni bir şanda olandır. Potansiyel bir güçtür. Allah ehli, bu konumu “Sübhanallahi ve bihamdihi şeklinde açıklamaktadır.

     Anlamı şudur: “Varlığımda, varlık üzerinde mutasarrıf ve muktedir, iktidar sahibi sensin Allah’ım.”

     Allah ismi ile işaret edilen, özün özü denebilecek katman, bir anlam itibariyle “HİÇ” tir. Bu yaklaşım katkısız, som anlamına gelen Samed isminin karşılığı olmaktadır.

     Ancak Allah isminin işaret ettiği mana, zatiyeti, ahadiyeti itibariyle “Hiç” lik ten dahi münezzehtir.

     Bu, açıkça şu anlama gelir:

     Ehadiyyet “HİÇ” lik le dahi tavsif edilemez.

     Bu noktaya atıfta bulunarak bir tanımlama yapılamaz.

     O nedenle, AMA tabiri esma-sıfat arasında kendine yer bulur.

     Bütün bu anlatılanları sakin bir şekilde düşünüp ezberlediklerinizi bir kenara bırakarak varlık bütünlüğüne bir yaklaşım yapmaya, her boyutu algılamaya, hakkını vermeye gayret edin-edelim derim.

 

Bilgi;

(1) Kuantum teorisi bilgileri, ilgili eserlerden derlenmiştir.
 
 
 

 

 
 
İstanbul - 27.10.2010
sufizmveinsan@gmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com