Hikâye şöyle..
Ahmed F. Yüksel
 

Çok eski zamanların dondurucu bir kışı yaşanırken, bütün hayvanlar acımasız soğuktan çok etkilenmiş ve çok büyük kayıplar vermişler. Ama en çok kaybı veren kirpilermiş. Çünkü, onların pek çok hayvan gibi kalın kürkleri olmayıp kendilerini sıcak tutması mümkün olmayan dikenleri varmış.

Bu durumdan çok endişe duyan kirpiler, en az zararla kışı geçirebilmek için meclislerini toplamış ve çözüm aramaya başlamışlar. Tartışa tartışa, nihayet gece olunca tüm kirpilerin bir araya toplanmasına ve birbirlerine çok yakın durarak geceyi geçirmelerine karar vermişler.

Böylece kirpiler, birbirlerinin vücut sıcaklığından yararlanacak ve aralarındaki hava akımını önleyerek donmaktan kurtulacaklarmış. İlk geceki deneyimlerinde bunun işe yaradığını görmüşler. Ama daha önce hiç öngöremedikleri bir başka problem çıkmış ortaya. Üşüyen kirpiler birbirlerine fazla yaklaştıklarından yanlarındakini sivri oklarıyla yaralamışlar.

Daha sonraki gece yaralanma korkusu yüzünden birbirlerinden uzak durmuşlar, ama bu sefer de donmaktan kendilerini kurtaramamışlar. Ne var ki, her gece, bazen uzaklaşarak bazen de yakınlaşarak, deneye yanıla birbirlerinin vücut sıcaklığından yararlanacak kadar yakın, ancak birbirlerini incitmeyecek kadar uzak durmayı öğrenmişler.

Bu değerli öğreti de onların hayatta kalmalarını sağlamış.

Kıssadan hisse: İster kabul edelim ister etmeyelim, hepimizin benliğini kaplayan duyguları var.  Bunlar, bizim hayata karşı savunma mekanizmalarımızı oluşturuyor. Bazen faydalı, bazen de zararlı oluyor. Çoğu zaman, kimseleri yaklaştırmıyoruz yanımıza ya da korkutuyoruz onları duygularımız yüzünden. Ancak başkalarının duygu dolu davranışlarından, imalı bakışlarından da korkuyoruz. Dikkatlice davranmadan kimseleri sokmuyoruz yanımıza, özel dünyamıza, sınamadan geçit vermiyoruz pek yabancılara.

Ne var ki, hayatta kalabilmek ve sıcaklık, ancak yakınlaşmakla, birlikte hareket etmekle mümkün olabiliyor. Sadece özel hayatımızda değil, mistik yaşamımızda da bir takım/ekip olduğumuzu hiç unutmamalıyız.

Hayatta kalabilmek ve ileriye bakabilmek, yenilenmeye açık olabilmek için ferdi olarak ve takım arkadaşlarımızla gerçek uyumu/sıcaklığı yakalamalıyız. Bu açıdan bakıldığında herkes sorumluluğunu alıp karşısındakiyle en uygun mesafeyi hemen ayarlamalıdır.

Bu en tabi hakkınız.

Hz. Rasulullah’ın “İnsanlara akılları istikametinde konuşun” şeklindeki uyarısı ise akıllardan hiç çıkmamalı. Bu, sadece bulunduğumuz ortamın değil, bizim de başarılı olmamızı sağlayacak sihirli bir formül, hazım dersi, altın gibi bir uyarıdır.

Ayrıca esnek olmak, değişen bakış açıları ile birlikte değişimi/gerçeği yakalayabilmek çok önemli.

Tabiatımızda var olana yenik düşmek bize yakışmaz. Bizi ezmek isteyene mağlup olmak gerekir. Bakın; yeni dünya birçok çelişkiyi de içinde barındırıyor. Artık iyiyi/kötüyü, sembolü/mecazı görme zamanımız gelmiştir.

Bir başka noktada şu; İnsanlar birbirini incitmeyecek kadar nazik, hayatın çelişkili  zamanlarında zorda kalmayacak kadar da yakın olmayı öğrenmeli. Herkesin bilinen ya da görünmez duygularının olduğunu, bunların, kişinin hem kendisine hem de başkalarına vereceği zararların bilincinde olup ona göre davranması gerektiğini öğrenmeli.  

Ben ‘hayatım’ diye nitelendirdiğim olguya bir kez daha baktığımda, belki de bu hayatın başarısının ‘Rabbena hep bana’ düzeyinde kalmaması gerektiğine inanıyor ve böyle bir yapılandırmayı gecikmeden inşa edebilmiş olmaya odaklandığımı anlıyorum.

Işıklı günler dileğiyle..

 

 

 
 
İstanbul - 14.11.2008
sufizmveinsan@gmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com