Çok eski zamanların
dondurucu bir kışı yaşanırken, bütün hayvanlar acımasız
soğuktan çok etkilenmiş ve çok büyük kayıplar vermişler.
Ama en çok kaybı veren kirpilermiş. Çünkü, onların pek
çok hayvan gibi kalın kürkleri olmayıp kendilerini sıcak
tutması mümkün olmayan dikenleri varmış.
Bu durumdan çok endişe duyan kirpiler, en az zararla
kışı geçirebilmek için meclislerini toplamış ve çözüm
aramaya başlamışlar. Tartışa tartışa, nihayet gece
olunca tüm kirpilerin bir araya toplanmasına ve
birbirlerine çok yakın durarak geceyi geçirmelerine
karar vermişler.
Böylece kirpiler,
birbirlerinin vücut sıcaklığından yararlanacak ve
aralarındaki hava akımını önleyerek donmaktan
kurtulacaklarmış. İlk geceki deneyimlerinde bunun işe
yaradığını görmüşler. Ama daha önce hiç öngöremedikleri
bir başka problem çıkmış ortaya. Üşüyen kirpiler
birbirlerine fazla yaklaştıklarından yanlarındakini
sivri oklarıyla yaralamışlar.
Daha sonraki gece yaralanma korkusu yüzünden
birbirlerinden uzak durmuşlar, ama bu sefer de donmaktan
kendilerini kurtaramamışlar. Ne var ki, her gece, bazen
uzaklaşarak bazen de yakınlaşarak, deneye yanıla
birbirlerinin vücut sıcaklığından yararlanacak kadar
yakın, ancak birbirlerini incitmeyecek kadar uzak
durmayı öğrenmişler.
Bu değerli öğreti de onların hayatta kalmalarını
sağlamış.
Kıssadan hisse:
İster kabul edelim ister etmeyelim, hepimizin benliğini
kaplayan duyguları var. Bunlar, bizim hayata karşı
savunma mekanizmalarımızı oluşturuyor. Bazen faydalı,
bazen de zararlı oluyor. Çoğu zaman, kimseleri
yaklaştırmıyoruz yanımıza ya da korkutuyoruz onları
duygularımız yüzünden. Ancak başkalarının duygu dolu
davranışlarından, imalı bakışlarından da korkuyoruz.
Dikkatlice davranmadan kimseleri sokmuyoruz yanımıza,
özel dünyamıza, sınamadan geçit vermiyoruz pek
yabancılara.
Ne var ki, hayatta kalabilmek ve sıcaklık, ancak
yakınlaşmakla, birlikte hareket etmekle mümkün
olabiliyor. Sadece özel hayatımızda değil, mistik
yaşamımızda da bir takım/ekip olduğumuzu hiç
unutmamalıyız.
Hayatta kalabilmek ve ileriye bakabilmek, yenilenmeye
açık olabilmek için ferdi olarak ve takım
arkadaşlarımızla gerçek uyumu/sıcaklığı
yakalamalıyız. Bu açıdan bakıldığında herkes
sorumluluğunu alıp karşısındakiyle en uygun mesafeyi
hemen ayarlamalıdır.
Bu en tabi hakkınız.
Hz. Rasulullah’ın
“İnsanlara akılları istikametinde konuşun”
şeklindeki uyarısı ise akıllardan hiç çıkmamalı. Bu,
sadece bulunduğumuz ortamın değil, bizim de başarılı
olmamızı sağlayacak sihirli bir formül, hazım dersi,
altın gibi bir uyarıdır.
Ayrıca esnek olmak, değişen bakış açıları ile
birlikte değişimi/gerçeği yakalayabilmek çok önemli.
Tabiatımızda var olana yenik düşmek bize yakışmaz. Bizi
ezmek isteyene mağlup olmak gerekir. Bakın; yeni dünya
birçok çelişkiyi de içinde barındırıyor. Artık
iyiyi/kötüyü, sembolü/mecazı görme zamanımız
gelmiştir.
Bir başka noktada şu;
İnsanlar birbirini incitmeyecek kadar nazik, hayatın
çelişkili zamanlarında zorda kalmayacak kadar da yakın
olmayı öğrenmeli. Herkesin bilinen ya da görünmez
duygularının olduğunu, bunların, kişinin hem kendisine
hem de başkalarına vereceği zararların bilincinde olup
ona göre davranması gerektiğini öğrenmeli.
Ben ‘hayatım’ diye nitelendirdiğim olguya bir kez
daha baktığımda, belki de bu hayatın başarısının
‘Rabbena hep bana’ düzeyinde kalmaması gerektiğine
inanıyor ve böyle bir yapılandırmayı gecikmeden inşa
edebilmiş olmaya odaklandığımı anlıyorum.
Işıklı günler dileğiyle.. |