Hırsızlık

Click to read english...

 

  

   

     İnsan, topluma karşı sorumludur.

     Ne kadar sorumludur, nasıl sorumludur, bunun bir sınırı var mıdır? Sorumluluğunu yerine getirmezse ne olur?

     Bütün bunların cevabını vermek gerekiyor.

     Çünkü sorumsuzluk insanı aldatabilir, şiddete götürebilir, dilendirebilir, yalana ve hırsızlığa teşvik edebilir.

     Attığınız bir “yalanı” özür dileyerek tamir etmeniz mümkündür. Yani aldatma da önlenebilenler arasında sayılır.      Şiddet uygulamaktan vazgeçebilirsiniz.

     Ama hırsızlık farklı.

     Üstelik silinmesi de kolay olmaz bu niteliğin. Bu kiri insanın üzerinden atması mümkün değil.

     İstediğiniz kadar çırpının, kendinizi paralayın, bir fayda temin etmez.

     Çünkü aksiyon son derece kötüdür.

     İnsanların geleceklerini belirleyen sosyal hükümlerle, yapabileceklerini  “önceden saptayan mistik boyut” gereken tedbiri almış, bu fiili gerçekleştirenleri yaptıklarının karşılığında mutlaka hesap verme durumuna getirmiştir.

     Tarihten bu yana, insanlar içinde güçsüz olan veya karizmasını çizdirmek isteyen birçok isim, bu acımasız çark tarafından öğütülmüştür.

     Tedbirler olmasaydı, herhalde sistem bu şekilde devam etmezdi, çökerdi.

     Yakalanması gereken kimseler, rahatlıkla halkın içinde dolaşır, alışkanlıklarına devam ederdi.

     İnsanoğlu aç olduğu için bu yola başvurur. Çaresizdir.    Aslında onların bu hale gelmesine zemin hazırlayanlarda da kabahat vardır. “Onda var bende yok, neden olmasın” zihniyetiyle ve kolayı seçenler ise affedilmez bir hataya neden olurlar. İçlerinde misyon sahibi ünlü zengin olanlar da var. Dünya basınına çıkıp rezil oluyorlar. Dalga geçilecek haberlere imza atıyorlar. Bu fiili gerçekleştirince huzura erdiklerini düşünüyorlar. Kloptamani denen bir hastalık buna neden oluyor. 

     Aslında genlerinde böyle bir rahatsızlık var, o nedenle sebebini bilmedikleri şekilde hırsızlık yaparak toplumun en aşağı sınıfından biri ile eşdeğer tutulmayı yeğliyorlar.

Başlarına gelecekleri bilerek bunu göze alıyorlar.

     Sonuç olarak, insanoğlu sorumluluğunu unutursa bu işe bulaşır. Toplumda yürek dayanmaz görüntülerle, ana kuzusu evlatlarımızın nasıl bu işe bulaştığını görüyoruz.

     Tabi unutmadan söylemek istediğim bir önemli husus daha var o da; iman eksikliği.

     Düzgün yaşamak bir sorumluluktur, nefis akıl ve ruh arasındaki ilişkidir. Pek tabi ki bu sayılanlar da inanç faktörü ile işler hale dönüşür.

     Bu duruş yoksa kişi hiçbir şeyi “engel” olarak tanımaz ve bu işe girişir. Ve bir kere bulaşırsa gerisi mutlaka gelir. Bunun örneklerini görüyoruz, yazılı ve görsel medyadan takip ediyoruz.

     O nedenle ok yaydan çıktığında; “kardeşlik, Müslümanlık, kötü işler... ” diye başlayan cümleler, beklenen etkiyi yaratmıyor. Bir kulaktan girip diğer kulaktan çıkıyor.

     Düşünce ve eylem arasındaki boşluk, bu fiilin oluşmasını sağlıyor. Yaşanacak onca acıya rağmen, dur durak bilmeden devam ediyor.

     Hırsızlığı önlemede baskı, sonucu değiştirmez, aba altından sopa göstermekle de işin içinden çıkılmaz. Ancak telkinlerle yola gelinebilir.

     Bu bataklıktan çıkmak isteyen, samimi olmalı, söylenenleri teslimiyetle dinlemelidir. Böylece düşüncelerinin yanlış olduğunu görebilir. Ama “... işime geliyor” diyene, yapılacak hiçbir şey yoktur.

     Hırsızlığın olumsuz sonuçlarını şöyle sıralayabiliriz: Önce mağdur olandan yana konuyu özetleyelim. Bir kere, makul yollardan aidiyeti altındaki bir malın elinden alınmasına sebep olunuyor. Böylelikle, belirli bir süre şaşkınlık içinde kalıyor, dolayısıyla o sürede şaşkın bakışlarla yaşamaya gayret ediyor. Hak etmediği halde ihtiyaç sahibi biri haline geliyor. O ana kadar yaptığı programların yürürlüğe girme imkânı kalmıyor ve ciddi sorunlarla baş başa bırakılıyor.

     Hırsız ise, çalışmadan bir şeye sahip olmanın getirdiği hava içinde önce bir bunalım içine giriyor. Ama alışkanlıkla bu sorunu atlatıyor. Artık hiçbir şey hissedemez hale geliyor. Ne yapacağı belli olmayan bir serseri mayın misali, ortalıkta renk vermeden dolaşıp duruyor. Hiçbir şey yapmasa da bu duruşu ile halkı kandırıyor.

     Tabi konunun en önemli yanı ise mistik boyutla ilgili. Bu niteliği alışkanlık haline getiren, imanını kaybetme noktasına gelmiş sayılır.  “Zerre kadar şer işleyen karşılığını alır” prensibiyle, çok zor koşulların onu beklemekte olduğunu söyleyebiliriz.

     Dahası, “Hırsızlık”, beyni çöplüğe dönüştürüyor, üretimini engelliyor. Yapanı boşlukta bırakıyor. Tövbeyi kesiyor, edemeyecek hale getiriyor.

     Hırsızlığı saptanan kişi, duygu sömürüsüne girişmeden, yaptığı işi itiraf etmeli, bir daha bu işe soyunmayacağını kesin bir dille ikrar etmeli ve bu illetten kurtulmalıdır.

     Aksi takdirde nihayet, bidayette mündemiçtir demek doğru olur.

 

 

 

 

Arkadaşına gönder 

 

 

Paylaş