Hiyerarşi, insanlar, nesneler veya durumlar arasında
belirli kriterlere göre gruplama ve bir sıralama
yapmak anlamına gelir ki, bu olguyu yok saymak kimsenin
harcı olamaz.
Genel
olarak insanlar içinde kıymet farkının bulunmaması,
öngörülen bir husustur. Ancak, bu düşüncenin geçerli
olabilmesi daima teoride kalıyor.
Varlığın
tek oluşu da buna ait bir belge gibi durmuyor. Velhasıl,
“hiyerarşiyi dikkate almadan yaşamak” başlı
başına bir serüven gibi görünüyor ve sonuç olarak bireyi
her açıdan yalnız, bir başına bırakacak gibi bir
pozisyon oluşturuyor.
Cinsiyet, sınıf, yaş/deneyim, kıymetli/kıymetsiz, sözü
dinlenmesi gereken/yüzüne bakılmasına gerek olmayan,
ciddiye alınan/gülüp geçilen, kısaca nasıl
davranacağımızı belirlememize katkıda bulunan binlerce
unsur varken bu değerleri yok saymak, her bir niteliğin
taşıdığı anlamları görmezden gelebilmek pek de mümkün
değil gibi.
Sonuç
olarak hiyerarşinin varlığını benimsemenin gereği
ortada.
Örneğin,
toplumsal yaşamda aynı fiilleri gerçekleştiren iki
kişiden birinin hareketi, içinde bulunulan durum, güç
dengeleri açısından “tamamen farklı biçimde ele
alınarak” değerlendirilirken biri mahkûm oluyor,
diğeri ise adeta korumaya alınıp hak ettiği davranışları
görmüyor, üstelik itibar dahi görüyor.
Bu
paylaştığım koşullar çok enteresandır, sadece bildiğimiz
sıradan insanlar arasında değil, Nebi ve Rasuller
hatta veliler içinde dahi gerçekleşebilmekte.
Mesela, iki
Nebiyi mukayese ederek bir analizde bulunalım. Hz.
Âdem yaptığı bir fiil yüzünden, yüce yaratıcı
tarafından sıradan bir insan gibi tard edilebilirken,
bir diğer nebi Hz.Davut, yakın işlevde, aynı
harekete maruz kalması gerekirken, yerinden bir milim
dahi kımıldamıyor, kılına bile dokunulmuyor. Hz.
Ali’yi de bu formata ilave etmek mümkün. Hz.
Muhammed (s.a.v) bir hareketi sonucunda
kendisini şikâyet edenlere, ‘Ali benden, ben de
Ali’denim’ diyerek arka çıkmadı mı?
Bütün
bunlar gösteriyor ki; hiyerarşik ilişki, tek yönlü
bir ilişki değil. Tek yanlı olmadığı için de “değişik
konumunda bulunan” sınıfı ve farkını
oluşturabilmektedir.
Diyebilirsiniz ki; hiyerarşik düzeni dikkate almadan
yaşayan da mevcut. Ancak istisnaları dışında, böyleleri
farkında olmadan saf dışı kalıyor.
Anlattıklarım, bir sohbet ortamı için de geçerli.
Toplantıda bireyler kendi kriterlerine göre seçtikleri
birini ‘baş’ olarak kabul edip, yaklaşımlarını
hassasiyetlerini dile getirebiliyorlar. Tabii bu durum
hemen fark ediliyor. Ve kolaylıkla yaygınlaşıyor. Fark
edilene örneğin ‘Ahmet Bey’ veya ‘Nazmiye
Hanım’ diye hitap edilirken diğerleri
sıradanlaşıyor.
Çünkü,
temelde her ne kadar eşitlik ilkesi/vahdet yaşamı
benimsense bile konuşma tarzı, yaklaşımı, “aktarılan
bilgilerin bireye yatkınlığı, ikna edicilik kabiliyeti”
birden ön plâna çıkıp hiyerarşiyi oluşturuyor.
İnsanlar da
çoğunlukla bilene muhatap olmak zorunda kalıyor.
Nitekim,
Kur’an-ı Kerim’de ‘Her ilim sahibinin üstünde bir
ilim sahibi vardır’ derken hiyerarşinin sonsuz
yapıda olduğunu kanıtlıyor.
Veliler
arasında durum pek farklı değil. Aynı boyutu yaşayan
Hz. İsa ve Hz. Meryem ikilisinde yine hiyerarşik bir
koşulun mevcudiyeti söz konusu. Bunu ehli biliyor ve
değerlendirmesini ona göre yapıyor. En basitinden, bu
iki veli arasında güç dengeleri değişiyor. Biri,
diğerine karşı ağır basıyor.
Dolayısıyla, basit iki insan durumundaki ayrıntıda bile
tek yanlı bir düşünce üretmek mümkün olamıyor.
İnsanlar, kim üstün konumda ise ona odaklanıyorlar.
Belirli bir atmosferde uyum sağlayabilen, hemen dikkati
çekip başa geçiyor.
Hiyerarşi
olmadan yaşama konusunda dünya tarihinde ne kadar çok
insan vardı, ne kadarı istediği sonuçları alabildi
bilemiyorum, ama bildiğim tek şey sistemin bu kavram
üzerine kurulu olduğudur. |