Hiyerarşi Olmadan Yaşamak
Mümkün mü?
Ahmet F. Yüksel
 

Hiyerarşi, insanlar, nesneler veya durumlar arasında belirli kriterlere göre gruplama ve bir sıralama yapmak anlamına gelir ki, bu olguyu yok saymak kimsenin harcı olamaz.

Genel olarak insanlar içinde kıymet farkının bulunmaması, öngörülen bir husustur. Ancak, bu düşüncenin geçerli olabilmesi daima teoride kalıyor.

Varlığın tek oluşu da buna ait bir belge gibi durmuyor. Velhasıl, “hiyerarşiyi dikkate almadan yaşamak” başlı başına bir serüven gibi görünüyor ve sonuç olarak bireyi her açıdan yalnız, bir başına bırakacak gibi bir pozisyon oluşturuyor.

Cinsiyet, sınıf, yaş/deneyim, kıymetli/kıymetsiz, sözü dinlenmesi gereken/yüzüne bakılmasına gerek olmayan, ciddiye alınan/gülüp geçilen, kısaca nasıl davranacağımızı belirlememize katkıda bulunan binlerce unsur varken bu değerleri yok saymak, her bir niteliğin taşıdığı anlamları görmezden gelebilmek pek de mümkün değil gibi.

Sonuç olarak hiyerarşinin varlığını benimsemenin gereği ortada.

Örneğin, toplumsal yaşamda aynı fiilleri gerçekleştiren iki kişiden birinin hareketi, içinde bulunulan durum, güç dengeleri açısından “tamamen farklı biçimde ele alınarak” değerlendirilirken biri mahkûm oluyor, diğeri ise adeta korumaya alınıp hak ettiği davranışları görmüyor, üstelik itibar dahi görüyor.

Bu paylaştığım koşullar çok enteresandır, sadece bildiğimiz sıradan insanlar arasında değil, Nebi ve Rasuller hatta veliler içinde dahi gerçekleşebilmekte.

Mesela, iki Nebiyi mukayese ederek bir analizde bulunalım. Hz. Âdem yaptığı bir fiil yüzünden, yüce yaratıcı tarafından sıradan bir insan gibi tard edilebilirken, bir diğer nebi Hz.Davut, yakın işlevde, aynı harekete maruz kalması gerekirken, yerinden bir milim dahi kımıldamıyor, kılına bile dokunulmuyor. Hz. Ali’yi de bu formata ilave etmek mümkün. Hz. Muhammed (s.a.v) bir hareketi sonucunda kendisini şikâyet edenlere, ‘Ali benden, ben de Ali’denim’ diyerek arka çıkmadı mı? 

Bütün bunlar gösteriyor ki; hiyerarşik ilişki, tek yönlü bir ilişki değil. Tek yanlı olmadığı için de “değişik konumunda bulunan” sınıfı ve farkını oluşturabilmektedir.

Diyebilirsiniz ki; hiyerarşik düzeni dikkate almadan yaşayan da mevcut. Ancak istisnaları dışında, böyleleri farkında olmadan saf dışı kalıyor.

Anlattıklarım, bir sohbet ortamı için de geçerli. Toplantıda bireyler kendi kriterlerine göre seçtikleri birini ‘baş’ olarak kabul edip, yaklaşımlarını hassasiyetlerini dile getirebiliyorlar. Tabii bu durum hemen fark ediliyor. Ve kolaylıkla yaygınlaşıyor. Fark edilene örneğin ‘Ahmet Bey’ veya ‘Nazmiye Hanım’ diye hitap edilirken diğerleri sıradanlaşıyor.

Çünkü, temelde her ne kadar eşitlik ilkesi/vahdet yaşamı benimsense bile konuşma tarzı, yaklaşımı, “aktarılan bilgilerin bireye yatkınlığı, ikna edicilik kabiliyeti” birden ön plâna çıkıp hiyerarşiyi oluşturuyor.

İnsanlar da çoğunlukla bilene muhatap olmak zorunda kalıyor.

Nitekim, Kur’an-ı Kerim’de ‘Her ilim sahibinin üstünde bir ilim sahibi vardır’ derken hiyerarşinin sonsuz yapıda olduğunu kanıtlıyor.

Veliler arasında durum pek farklı değil. Aynı boyutu yaşayan Hz. İsa ve Hz. Meryem ikilisinde yine hiyerarşik bir koşulun mevcudiyeti söz konusu. Bunu ehli biliyor ve değerlendirmesini ona göre yapıyor. En basitinden, bu iki veli arasında güç dengeleri değişiyor. Biri, diğerine karşı ağır basıyor.

Dolayısıyla, basit iki insan durumundaki ayrıntıda bile tek yanlı bir düşünce üretmek mümkün olamıyor. İnsanlar, kim üstün konumda ise ona odaklanıyorlar. Belirli bir atmosferde uyum sağlayabilen, hemen dikkati çekip başa geçiyor.

Hiyerarşi olmadan yaşama konusunda dünya tarihinde ne kadar çok insan vardı, ne kadarı istediği sonuçları alabildi bilemiyorum, ama bildiğim tek şey sistemin bu kavram üzerine kurulu olduğudur.

 

 

 
 
İstanbul - 03.09.2008
sufizmveinsan@gmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com