Hoşgörü Abidesi
Hz. Muhammed (s.a.v)
Ahmet F. Yüksel
 

Yakınınızda veya uzağınızda işleri doğru dürüst gitmeyen, aradığı sevgiyi bir türlü bulamadığından ötürü hayata küsen, önemli sağlık sorunları bulunan, yaşama mücadelesi veren, takdiri İlahi gereği genç yaşta yakınlarını kaybetmiş bir yığın mutsuz ve umutsuz insan vardır. Devamlı olarak ‘ürkütücü bir şekilde geçmişe yolculuk’ yapan bu insanların hem bireysel hem de toplumsal anlamda umutlarını korumaları gerekir ki yaşama dönebilsinler, kendileri için yeterli motivasyonu temin edebilsinler.

Korku ve Umut arasında deli danalar gibi dolaşan bu kimselerin ruh halleri nedeniyle bazı hataları olabilir. Bizim yapmamız gereken yegâne şey, onları savsaklamadan sıcak bir iletişim kurmak, akla, gerçeğe dayalı bir şekilde ve hoşgörüyle davranmak olacaktır.

Bu bir toplumsal görevdir. Karşılık beklemek de doğru olmaz.

Böylesine bir eylem için,  (her alanda olduğu gibi) örnek alınacak tek insan tartışmasız, Efendimiz Allah Rasulü (s.a.v) olmalıdır.

Yeri gelmişken, Allah Rasulü Hz Muhammed’in (s.a.v) bizlere ulaşan hoşgörüsünden dilim döndüğünce, bir nebze olsun bahsetmek istiyorum.

O; kapıyı çalan ihtiyaç sahibi hiçbir insanın talebini geri çevirmez, “Es selamu aleykum ya Resulullah” deyip selam verildiğinde, selamı alır, yanıtını verir, kimseye küsmez/darılmaz, sırtını da dönmezdi. Kişinin halini hatırını sorar, ihtiyacını giderir, şayet morali bozuksa fark ettirmeden onu olumlu havaya sokan sözler söylerdi. Allah Rasulü’nde hiç kimsede bulunmayan bir anlayış hâkimdi. Efendimiz’in (s.a.v.) engin ve sonsuz şefkâti bunu göstermektedir.

Mekke’de kendisine yapmadığını bırakmayan insanları bağışlamasını, secde anında başından aşağı hayvan işkembelerini bırakanları affedişini, geçtiği yollara ayağına batması için dikenler serpenleri bile bağrına basışını, Taif’te kendisine yapılan zulme rağmen hiç kimsenin helakını istemeyişini, ne adına ve niçin taşladığını bilmeyen gariplere/zavallılara/çocuklara dua edişini, “Allahım onlar beni bilmiyorlar; bilselerdi böyle yapmazlardı” diye yalvarışını, hanımı Hz. Aişe’ye ifk hadisesinde iftira atanları kınamayışını, Hz. Hamza’nın ciğerini yiyen Vahşi’yi dahi duygularına kapılmadan İslam’a kabul edişini ve daha nicelerini yaptıkları fahiş hatalara rağmen bağrına basışını, ‘ben zina yaptım’ diyen birini ceza görmemesi için başından bir iki kere savışını okuyor, biliyor ve onu tartışmasız ‘Bir Hoşgörü Abidesi’ olarak kabul ediyoruz.

Çünkü bizim yaşamaya gayret etmemiz gereken, ama hiç de başaramadığımız bu vasfın O’nun hayatından hiç eksik olmadığını gözlemliyoruz.

Sadede gelelim!

Şimdi biri çıkıp bizlere açıklayabilir mi?

Rasulullah’ın sahip olduğu bu eşsiz ahlaka ulaşmanın yolu nedir?

Veya yukarıda saydığımız O’na ait hoşgörü hareketleri sözkonusu bizler olduğumuzda geçersiz mi kalmaktadır?

Tasavvuf kültürünün etkisine rağmen olumsuz önyargılara sahip olanlar ve bu doğrultuda hareket edenler, söz konusu ayrıntıları eni-konu düşünmeli, kendi potasında yoğurmalıdır.

 

 
 
İstanbul - 21.02.2008
sufizmveinsan@gmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com