Önce bu
sözcüğe açıklık getirip, sorunu baştan çözümlemeye
gayret edelim. Yoksa bazı şeyleri birbirine
karıştırarak, yanlış izlenimler yaratma gibi bir duruma
düşeriz ki, gündelik hayatta hiç de hoş olmayan şeyler
ortaya çıkabilir.
Değerli
okurlar, bu kelimenin birçok anlamı var.
Ukde;
İstenip de ulaşılamamasından ötürü, insanın içine dert
olan şey manasına geliyor.
Lugât
manası bu.
Ben bu
yazıda değişik türlerini “zikretmek ve analiz etmek”
istiyorum.
Ukde,
bir konunun kapalı kalmasından ötürü duyulan derin
bir acının yanı sıra, kuşkulara neden olabilecek
düşmanlığın izlerini taşır.
Ancak söz
konusu duygunun olumlu bir yanı; dostuyla bir şeyi
paylaşmak isteyip de, bunu gerçekleştiremeyenlerin
yaşadığı bir hali yansıtır ki; “bu türlü ukde de
gerçekten sıra dışı insanlarda” bulunur.
Aksi olanı;
nasıl düşünülmesi ve neye inanılması gerektiğini
kestiremeyen “şaşkın bir beşerin” gönlünde yatan
bir birikimdir.
Kısaca daha
çok intikam hisleri ile yanıp tutuşan, evrensellikten
uzak, “iki koyunu gütmekten mahrum” biçimde
hayatını sürdürenlerin gizli sevdasıdır.
O sevda,
kendini ortaya koyacak bir zemin bulamadığı için
taşıyanı zor durumda bırakır ve ‘Offfff, of’
dedirtir.
Bir bakıma
‘kinin’ dile getirilemeyen görüntüsüdür.
Sanki onu
dışarı atsa; üzerine salınan kara bulutlardan
kurtulacak, gerçek kimliğine kavuşacak. Ancak böyleleri
fasit bir dairede yürür dururlar.
Ukde
bir diğer bakış açısına göre, haksızlığa uğramış
bireylerin yaşadığı tutulum şeklinde ifade edilebilir.
Belki
kendine göre doğruları olan bir felsefeyi yansıtır.
Şayet, “benzeri
olaylar onun ukdesini” bir şekilde dile getirse,
zevkine doyum olmayacak güzelliklerle baş başa kaldığını
düşünür.
Toplumsal
ilişkilerde belki de en güçlü etmen, dolaylı yoldan
dahi olsa bu şekilde karşılık vermek gibi görünüyor.
Basit
sıradan insanlar bu silahı iyi kullanıyor.
Kullanamayanların içinde ise ukde kalıyor.
Ancak
beşerin en ucuz, en etkili yolu bu olsa dahi,
kaybettikleri, kazançlarından çok daha fazla oluyor.
Çünkü
ukdeyi yaşarken hazımsızlığa neden olup, ister istemez
dengeyi bozuyorlar adeta ve bir travma
yaşıyorlar.
Dengenin
tekrar tesis edilmesi ise uzun bir zaman alıyor.
Ukdesini
yerli yersiz ortaya dökenler, doğru yolu bulduklarını
düşünüyorlar.
Herhalde
Descartes’in, “Allah bile olup biteni olmamış
gösteremezdi” deyişine/düşüncesine katılıyorlar.
Sözüm ona
bir yerde hak edene ‘karşılığını vermek’
anlamında bu çıkışı dile getirdiklerini söylüyorlar
ama kesin olanı, bir kertede takılıp kalmaları.
Evet,
gerçekten bir yerlerde kilitlenmişler. Belki yeni taze,
belki de mazide.
Bu
insanlar, soru sorma, muhakeme etme, düşüncelerini
süzgeçten geçirme gibi yeteneklerini kaybetmişler,
bu güzel hasletlerin yerini, kin nefret ve kendini
kanıtlama almış.
Cehaletin ve koşullanmanın, kılcal damarlarına kadar
işlediği besbelli ki, ispat makamını tercih
eder olmuşlar.
İnsanı yıpratan, çok
zararlı bir özellik bu ukde denilen şey.
Oltaya
takmışlardır kafayı, ağı görmezler.
Şayet görseler ne
yapacaklarını şaşıracaklar.
Onlar için;
Hikmetler
âlemini, altında yatan Kudret vasfını velhasıl “Derya
içredür, deryayı bilmezler” demekle yetiniyoruz. |