İdeal yok olmaya doğru..
Ahmet F. Yüksel
 

Yaşlandıkça bireyin karakteri iyice ete kemiğe bürünür, rengini alır derler. Çünkü, kırkından sonra artık yükselen burç hâkimdir. Ben insanoğlunun bu yanı ile birlikte; idealine değinmek istiyorum.

Amacım, mevcut olaylar çerçevesinde bireyin gittikçe kaybolmaya yüz tutan idealini yeniden kazanması ve bir nebze olsun bu kavrama sahip çıkmasıdır.

İnsanın ideali bir yere/hedefe varmaktır. Onu insansıdan ayıran farkı da değindiğim hususta yatmaktadır. Bu amaç, uğraş ve zorluk gibi iki önemli taşıyıcıyı da beraberinde getirir.

Mesela, bir kumarcının hedefi ‘sıfırı tüketmektir’. Bir yazarın gayesi, okurlarını heyecanlandıracak yazılar sunmak ve en azından makalesinin sonuna kadar okunmasını hedeflemektir. Okuyucunun ilk paragrafta yazıyı terk etmesi ona dokunur, keyfini kaçırır.

Mirasyedinin ideali, sonuçta mirasını abuk sabuk şekilde harcamaktır. Zira, kazanmanın zevkini almamıştır. Bu sonucun gerçekleşmesi de doğaldır.

Mark Twain, “Asla insanı şüpheye düşürecek bir yalan ve birini inandıracak bir gerçek söylemedim” derken kendi idealinin belirli yanlarını bize açıklamıştır.

Özetle söylemek gerekirse; zeki, olayları basit şekle indirgeyerek anlatımına, paylaşma ustalığına, sevecenliğe, alçak gönüllülüğe önem veren ve ayrıca gösterişten kaçan, yol haritasını ve pusulasını kaybetmeyen insanlar diğerlerini etkiler diye düşünüyorum. 

Tasavvufi yani gerçek anlamda ideal; var oluş gayesine ermek, öz benliğinde mevcut olan ilim ve kudret vasfına tanık olmaktır. 

Bir sufinin en büyük düşüncesi/arzusu bu vasıfları ortaya koymaktır.

Böylesine bir anlayışta, hedefin tespiti, oturması, ötekine yani tanrıya inanırlığı azaltır, gerçekleşmesini engeller.

İdeal, gayrimenkul ya da bir ceket gibi satılmaz, satın alınmaz. İnsanda bir idealin yerleşmesi ve ruh bulması için kişinin irade sahibi olması gerekir. Zira yapılan işin farkına varmak öncelik taşır. Şayet, maymun iştahlılık varsa söz konusu kavramın yanından bile geçilmiyor demektir. Özetle puslu havada bu nitelik görünmez diyebiliriz.

İnsanlar çoğu zaman boş, anlamsız, fındık kabuğunu bile doldurmayacak şeylerle ilgilenir, konuşur bilirsiniz. Böylesi düşüncelere sahip olanlar, olgunlaşma bir yana asla idealist olamazlar. İşin bir de önemsenmesi gereken tarafı, insanın mantıklı olarak yaşamına devam ederken birden korkuya, kuşkuya kapılması, vesveselerinin artması, tam kendinden yoksun olduğu sürede; esmeye başlayan bir rüzgârın, toz dumanın, kara bulutun yarattığı kuşkuyu, tedirginliği yaşamasıdır.

Bu tipler, davalarından gerisin geriye dönerken ‘biliyoruz başımıza gelecekleri’ der dururlar.

Yeniden tazelenme (refreshing) programı, "ideale uzanan bir yolun habercisidir". Bahsi geçen süreçte uzun, meşakkatli aşamaların yapılması beklenir.

Ben, idealin bir işe inançla başlandığında gerçekleşeceğine inananlardanım. "Yaşam denilen şey de bu olsa gerek". Aramızda talan olmayan, hâlâ idealini taşıyan insanlar var. Bunlara şahit olmak mümkün. Onların tek güvencesi, inandıkları yolda yürümelerine neden olan rehberleri ve kendileriyle olan ilişkilerde kurabildikleri diyalog. Ben insanların kolay teslim olmasını düşünemiyorum ve içlerindeki bunca olumsuzluğun temizlenmesi gerektiğini algıladıklarında bu gayenin tadına varacaklarını umuyorum.

İnsanların bir özelliği de fanatik bir şekilde/şuursuzca birilerine bağlı oluşlarıdır. Bu, fıtratlarının getirdiği bir eylemdir. Kendilerine ne söylenirse yapar, ‘yık’ denilir yıkar, ‘imar et’ denilir imar ederler, ama eylemde bir bilinç hâkim olmadığı içindir ki ideal aradan kaybolur, unutulur gider.

Yaşamda hiçbir iddiası olmayan basit, sıradan insanlar da var. Ne ki geçmişteki kadar etkin değiller. Onlara tavsiyem, kalıpsal  yaşamdan bir şekilde çıkabilmeleri için idealist insanları tanımalarıdır. Zira, hedefi olmayanlar benlikçi olurlar.

Bu da insansıların meziyetleri arasında yer alır.

Hatta ilk sırayı kaplar.

 

 

 
 
İstanbul - 18.09.2008
sufizmveinsan@gmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com