Yaşlandıkça bireyin karakteri iyice ete kemiğe bürünür,
rengini alır derler. Çünkü, kırkından sonra artık
yükselen burç hâkimdir. Ben insanoğlunun bu yanı ile
birlikte; idealine değinmek istiyorum.
Amacım,
mevcut olaylar çerçevesinde bireyin gittikçe kaybolmaya
yüz tutan idealini yeniden kazanması ve bir nebze olsun
bu kavrama sahip çıkmasıdır.
İnsanın ideali bir yere/hedefe varmaktır. Onu
insansıdan ayıran farkı da değindiğim
hususta yatmaktadır. Bu amaç, uğraş ve zorluk gibi iki
önemli taşıyıcıyı da beraberinde getirir.
Mesela, bir kumarcının hedefi ‘sıfırı tüketmektir’.
Bir yazarın gayesi, okurlarını heyecanlandıracak
yazılar sunmak ve en azından makalesinin sonuna
kadar okunmasını hedeflemektir. Okuyucunun ilk
paragrafta yazıyı terk etmesi ona dokunur, keyfini
kaçırır.
Mirasyedinin ideali,
sonuçta mirasını abuk sabuk şekilde harcamaktır. Zira,
kazanmanın zevkini almamıştır. Bu sonucun gerçekleşmesi
de doğaldır.
Mark Twain, “Asla insanı şüpheye düşürecek bir yalan
ve birini inandıracak bir gerçek söylemedim” derken
kendi idealinin belirli yanlarını bize açıklamıştır.
Özetle söylemek gerekirse; zeki, olayları basit şekle
indirgeyerek anlatımına, paylaşma ustalığına,
sevecenliğe, alçak gönüllülüğe önem veren ve ayrıca
gösterişten kaçan, yol haritasını ve pusulasını
kaybetmeyen insanlar diğerlerini etkiler diye
düşünüyorum.
Tasavvufi yani gerçek anlamda ideal;
var oluş gayesine ermek, öz benliğinde mevcut olan
ilim ve kudret vasfına tanık olmaktır.
Bir sufinin en büyük düşüncesi/arzusu bu
vasıfları ortaya koymaktır.
Böylesine bir anlayışta, hedefin tespiti, oturması,
ötekine yani tanrıya inanırlığı azaltır,
gerçekleşmesini engeller.
İdeal,
gayrimenkul ya da bir ceket gibi satılmaz, satın
alınmaz. İnsanda bir idealin yerleşmesi ve ruh bulması
için kişinin irade sahibi olması gerekir. Zira
yapılan işin farkına varmak öncelik taşır. Şayet, maymun
iştahlılık varsa söz konusu kavramın yanından bile
geçilmiyor demektir. Özetle puslu havada bu nitelik
görünmez diyebiliriz.
İnsanlar çoğu zaman boş, anlamsız, fındık kabuğunu
bile doldurmayacak şeylerle ilgilenir, konuşur
bilirsiniz. Böylesi düşüncelere sahip olanlar,
olgunlaşma bir yana asla idealist olamazlar. İşin bir de
önemsenmesi gereken tarafı, insanın mantıklı olarak
yaşamına devam ederken birden korkuya, kuşkuya
kapılması, vesveselerinin artması, tam kendinden yoksun
olduğu sürede; esmeye başlayan bir rüzgârın, toz
dumanın, kara bulutun yarattığı kuşkuyu,
tedirginliği yaşamasıdır.
Bu tipler, davalarından gerisin geriye dönerken
‘biliyoruz başımıza gelecekleri’ der dururlar.
Yeniden tazelenme (refreshing) programı, "ideale
uzanan bir yolun habercisidir". Bahsi geçen süreçte
uzun, meşakkatli aşamaların yapılması beklenir.
Ben, idealin bir işe inançla başlandığında
gerçekleşeceğine inananlardanım. "Yaşam denilen şey
de bu olsa gerek". Aramızda talan olmayan, hâlâ
idealini taşıyan insanlar var. Bunlara şahit olmak
mümkün. Onların tek güvencesi, inandıkları yolda
yürümelerine neden olan rehberleri ve kendileriyle olan
ilişkilerde kurabildikleri diyalog. Ben insanların
kolay teslim olmasını düşünemiyorum ve içlerindeki bunca
olumsuzluğun temizlenmesi gerektiğini algıladıklarında
bu gayenin tadına varacaklarını umuyorum.
İnsanların bir özelliği de fanatik bir
şekilde/şuursuzca birilerine bağlı oluşlarıdır. Bu,
fıtratlarının getirdiği bir eylemdir. Kendilerine ne
söylenirse yapar, ‘yık’ denilir yıkar, ‘imar et’ denilir
imar ederler, ama eylemde bir bilinç hâkim olmadığı
içindir ki ideal aradan kaybolur, unutulur gider.
Yaşamda hiçbir iddiası olmayan basit, sıradan
insanlar da var. Ne ki geçmişteki kadar etkin
değiller. Onlara tavsiyem, kalıpsal yaşamdan bir
şekilde çıkabilmeleri için idealist insanları
tanımalarıdır. Zira, hedefi olmayanlar benlikçi olurlar.
Bu da insansıların meziyetleri arasında yer alır.
Hatta ilk sırayı kaplar. |