Önem arz eden bir şeyin doğal olanı, gerekeni yapmaktır. Şayet normali seçip bunu uygulamaya koyarsanız, istekleriniz yerini bulur. Ama farklı noktalara, hele “iftira” denen bir saplantıya giriyorsanız, bu takdirde işler değişir.
Zira iftira, birçok ortamda insanı mağdur duruma düşürmekte, yapanı veya alet olanı adeta insanlıktan çıkarmaktadır.
Hangi şartlarda olursa olsun, bu zilleti hoş görmek imkânsız gibidir.
Sağlıklı düşünürseniz ne denmek istendiğini anlarsınız. Kendisi ile ilgili şeylerden habersizce yaşayana böyle bir yük bindirmek, insanlık onur ve asaletine yakışmaz. Ayrıca hiçbir neden de iftiranın hafifliğini göstermez.
Bu büyük günahın bağışlanması için; iftira atılan kişinin gönlünü almak gerekir.
İftiranın büyüğü veya küçüğü elbette olmaz.
İftira iftiradır.
Bana sorarsanız; insan denen varlık, bu kavramın önemini kavrayamamış, yaşamına aksettirememiş. Bu, mental hayvan zihniyetinin ürünüdür diyebilirim.
Çünkü “yapılmayanı yapılmış” gibi göstermek, kimsenin haddi değil.
Anlaşılan, iftira edenin çok ciddi kimlik sorunları var.
Öyle görünüyor.
Hırsız niteliğindeki bir insana dahi bu yapılmamalı, yakıştırılmamalı.
Evet, hırsız kendine ait olmayan bir şeyi çalmak suretiyle halkın nefret ettiği bu unvana layık görülür.
Ancak kimin yaptığı belli olmayan bir suç için önyargıyla “o yapmıştır” demenin illa ki bir vebali vardır.
İftira atan, karşılığını çok acı şekilde öder. Zira bu fiil, yalandan dahi kötüdür.
Çarpıcı olan, iftiranın genellikle “zanna” dayanması. Ama zan, haktan bir şey ifade etmiyor ki.
Hani yalan söyleyen birine, “O yalancıdır” der geçersiniz.
Ancak “iftirada bulunana”, en olumsuz duygularla yaklaşır, gereğini yapma yoluna gider veya susar ondan süratle uzaklaşırsınız.
Bu arada akla gelen soru şu:
Benzeri olmayan bu olumsuz kavram acaba hangi koşullarda insanların başvurdukları bir şey?
Tahminim, bu iğrenç yaklaşım, bireyin içinde yaşadığı psikolojik sancılardan, iç çatışmalarından kaynaklanıyor. Meselâ bir insanı hasım gibi görüp alt edebilmek gayesi ile yapılan yalan yanlış haberlerin tümünün, düpedüz iftira yollu olduğunu söylemek mümkün.
Bu halka daha da büyüyebilir, toplumlar hedef aldıkları gruplar hakkında düzmece bilgileri sağa sola yayarak iftira atabilir. Bunun sonucunda nifak doğar.
Mistik düşünce, iftirayı ve sebep olduğu yan tesirleri
“büyük günahlar” şeklinde kabul etmiş.
Çok ilginçtir, toplumda okumuş, belirli bir kültür seviyesini yakalamışların yanında, kendine güvenemeyen cahil yeteneksiz, hayata bakış açıları son derece zayıf olan kimselerin de bu yola başvurdukları görülüyor.
Bir bakıma, menfaatleri için “ruhlarını satmaya yeltenenlerin teşebbüsleri arasında” mutlaka iftira denen bu kötü illet bulunuyor.
Akla hayale gelmeyen yaklaşımlarda bulunanların başvuracağı silah, bu yeteneksizlik oluyor.
Dolayısıyla tarih boyunca insanlar birbirlerine haksız muamele ediyorlar, davranışları ile birbirlerini kırıyorlar.
Ama bu kötü huyla yaklaşım yapanlar, kendi aralarında dahi barınamayıp, o ortamdan kopma mecburiyetinde kalıyor.
Sadece semavi dinlerde değil, toplumsal anlamda dahi, kifayetsizliğin sembolü olarak kabul gören bu kavramı lügatimizden silmek, yapanı önce uyarmak, devam edeni ise hayatımızdan çıkarmak zorundayız. İftiranın, insani bir yaklaşım olmadığı, inanç-kültür seviyesi ile ölçülemediği anlaşılıyor.
Vicdan sahibi bir insan bu tür yaklaşımlara asla tevessül etmez, korktuğu için bu yola başvurmaz. Şayet böyle bir teşebbüs içindeyse, ne yazık ki çok şeyini yitirmiş, doğruluktan yana nasibi kalmamış demektir.
İftira eden kimseye sıcaklık duymak mümkün değildir. Ayrıca o kimseye itimat da edilmez.
Herkes yanından acilen uzaklaşmayı yeğler.
Çünkü akıbetin bir gün kendi başlarına geleceğini düşünür. Sonuçta onlar “hain, ikiyüzlü” kimselerdir.
İftira atan, önünde sonunda yaptığına dolanacaktır.
Zaaflarını kontrol edemeyen kimse, “bu manasız çıkışları yapmanın sonuçlarına” mutlaka katlanır derim.
|