Eğri oturup doğru konuşalım. Düşünce dünyasının
kapılarını yıllarca dışarıya kapamış biri, doğal olarak
yalnızca kendi kültürü, örf ve adetleri,
şartlanmaları, buna bağlı değer yargılarıyla yaşarken,
zanlar, vehimler, yakıştırmalar, varsayımlar, korkulu ve
öfkeli tepkisellikler, saplantılar, kurduğu ürettiği
hayali teoriler düşünce dünyasının ana temasını
oluşturuyorsa, gerçekleri bulma, bunun yanı sıra gaybi
âlemlere, bilgilere ulaşma şansı var mıdır?
Fikri değerlendirmeler yapma potansiyeli, yetişkin
olmayanların oyunları düzeyine inmişse; asıl derdi,
dünyevi değerlerle dopdolu bir hayat yaşamak ise,
var oluş amacının aksine bir hayatı benimsemiş ve
kabullenmiş demektir.
O nedenledir ki koskoca profesörler; zahir yanlı
düşünceleri ile bilimsel açıdan objektif yaklaşımlarda
bulunsalar da insanlığa çok şeyler katmalarına karşın,
büyük bir özveri ve arınma ile ulaşılması gereken
‘sistemi okuma’ işlevinden mahrum kalırlar.
Nerede kaldı ilham türü bilgilere ulaşabilmeleri!
Ayrıca bazı insanların merakını gördükten sonra,
çevresinde olup bitenlere anlam vermeye çalışmadan
yaşayıp giden, gününü gün etmekten başka bir şey
düşünmeyen insanlara şaşmamak mümkün değil; Onlar bu tür
olaylara boş gözle bakabilir mi? Çıkarılacak bir anlam
yok mudur?
İnsanın; mana yönlü değerlendirmelere odaklanma
şansından yoksun adam sendeciliği ve yalnızca bir
korunma içgüdüsüyle yaşama tutkusu söz konusu ise
şuurunu nelerin kapattığı ve neleri kaybettiği üzerinde
bir analizde bulunması, uzun uzun düşünmesi icap eder.
Bütün bunları yok sayan, her türlü “inceliği ve
farklılıkları” göremeyen, dışlayan bir beynin üretim
alanı daralır ve alıcılarının devreye girememesinden
ötürü, özden gelen ihbarları/mesajları
haliyle değerlendiremez.
Bu sinyaller, etrafımızda süregiden ve her zaman
mevcut olmuş ve olabilecek olayları önceden bilme
anlamına gelir ki buna dini literatürde “ilham”
adı verilir. İlahi dinlerde Allah’ın elçisine ulaşan
hükümler bütünü ise “vahiy” şeklinde tanımlanır.
Oysa günümüzde nebiliğin ve resullüğün sona
ermesi ile vahiy yoluyla elde edilen bilginin teorik
olarak kapandığını söylemek mümkün.
Şimdi, geçerli olan işlev, ilham yoluyla bazı bilgilere
ulaşabilmektir.
Bir açıdan bakıldığında “vahiy ve ilham” aynı
şeydir diyenler yanılır. Bireyin kendini bulma
aşamasında, mücahede sırasında aldığı ilham türü
mesajları, vahiy yolu ile gelen bilgilerle karıştırmak
ve somut örneklerle anlatmak doğru olmaz. Bunları vahiy
niteliği ile özdeşleştirmek de sakıncalıdır.
Çünkü vahyin varlığı ancak nebi ve rasullerle
ilişkilidir. İnsanlar arasında onların mutena bir
yerinin olması, Allah ile kul arasında elçi görevini
yüklenmeleri anlatılanları teyit eder.
Sadece bir boyut itibariyle nebi ve rasullerin dışında,
“Allahın kulu” vasfında olanların aldığı ilham
türünün vahiyle eşdeğer düzeyde olduğunu kabul etmek
gerekir. Ancak bu fevkalade hal; özel, seçilmiş
mahallerle ilgili olup, istisnai bir oluştur. Ve işin
ilginç yanı, tanısı “vahiy” değil, “ilham”
şeklinde olmaktadır. |