İlim anlatabilmek.
Ahmet F. Yüksel
 

İlim denince, mistisizmin, çağdaş bilimin ve teknolojik uygulamalarının ve ona uyum sağlayabilenlerinden bahsetmek istiyorum.

Çünkü toplumumuz, yıllardır doğruyu bir yana bırakıp, geçerliye önem vermeyenler yüzünden yanlış üstüne yanlış yapan, sözde ilim sahiplerinden az çekmiyor.

Ancak içimizde bu konuya ciddi şekilde gönül vermiş insanlar da yok değil hani. Onlar dikkâtle, inatla ilim sahiplerini takip ediyorlar.

Çoğunluk, ‘tasavvuf ilminin’ insanlara saygınlık getirdiğini, etkinliklerini arttırdığını gözlemliyor. Bunun sonucunda ilim dostları her geçen gün daha da artıyor, daha çok bilgili olanının peşinde koşuluyor.

Allahın ahlâkı ile ahlâklanmaya hayran, o’na tutkun ‘Allah ehli adaylarını’ gördükçe bahtiyar olmamak elde değil. Ve yaklaşımlarını gördüğümüz her genç, bize sanki yeni bir ilim sevdalısının varlığını müjdeliyor.

Genç kuşaklara tasavvuf bilgilerini tanıtmak eskiden bir hayli zordu, ama şimdi gelişen teknoloji, bilim düzeyindeki eğitim, algılamayı çabuklaştırdı denebilir.

Bununla beraber, anlayış düzeyinde birtakım sorunlar da yaşamıyor değiliz.

Sorun; ilmin, önce günün gelişen bilimle beraberliğini sağlayarak insanların anlayacağı düzeyde anlatılması ile ilgili. Çoğu kez gözle görülür hatalar yapılabiliyor, ama üstünde durulmuyor.

Aşama düzeyinde insanların geleneksel düşünme biçimlerine uzanabilmek, işin başı denebilir.

Bir kez daha yineleyelim; kişinin potansiyelinin –mizacının- farkına varılamaz ise, “ilim heba olur” gider. Bir arpa boyu yol alınmak şöyle dursun; cehaletin taşları döşenmiş olur. İzlenilen yöntemin çıkmaz olduğunu görenler, akıllara ters düşmeyen önerileri getirirler.

Dolayısıyla, hem kendimizi, hem de konuyu açtığımız kişiyi gözlemlemek, algılama kapasitesini göz önünde bulundurmak, onu anlamayacağı şeylere zorlamamak, mevcut idrak durumunu dikkâte alıp, bir üst seviyeden yönlenerek başarısını gözlemlemek gerekiyor.

Allah Rasûlü bir uyarısında bakın ne der: ‘İnsanlara akılları istikametinde konuşun.’

Bunun anlamı şudur; İlim anlatırken abartıya girmeyin, tek tek somut örnekler vererek başarıyı getirin.

Günlük yaşamdan kesitler sunarken, diğer yandan bireyin kendinde bulduğu şeylerden de bahsetmesi de en akılcı bir yaklaşım olur. Daldan dala atlayıp, içinden çıkılmayacak konulardan kavramlardan bahsetmek yerine, günün anlayışı ile yaklaşım yapmak prensiplerin başında gelmeli.

Görüyorsunuz ki, ilim anlatıcılarının başarısız olmalarının nedeni; kuşkusuz belli kalıplardan çıkamamaları, muhatabı küçümsemeleri, sadece bazı konulara yönlenmeleri ve bağlantı noktalarını es geçmeleri şeklinde ifade edilebilir.

İyi bir aktarıcı her halükârda bir toplumda zirve insan olarak göze batar. Etrafı çembere alınır, kaçış imkânı da zor olur. Bu kez taliplerin konu dışına çıkarak, meseleyi beşeri dertleşmelere dökmesi pek uygun bir davranış biçimi olmaz.

İlme hizmet ettiğini ve başka bir gayesi olmadığını düşünenlerin bu ve benzeri şeylerden, zor da olsa sıyrılması beklenir.

Dikkât çeken önemli bir husus ise anlatıcının otomatikman ‘bir baş’ olarak kabul edilmesi, onun da havalara girip, bu anafora kendisini kaptırmasıdır.

İlimi sahibi böyle bir misyonu kesinlikle yüklenmemeli ve bunun altına saklanmamalıdır.

İlim, ‘düşünmeye, üretime, her türlü sorgulamaya, eleştiriye açık olma’ etkinliğidir. Benlik ve egoyu asla bünyesinde barındırmaz.

Bu zümreye yapılan yaklaşım, ilme-bilime olan saygının ifadesidir. Nihayetinin Efendimiz’ e kadar uzanacağını kestirmek güç olmasa gerek.

İlmi ahlâk denen şey budur.

Genç ilim insanlarının yetişmesinde, ilmi paylaşırken bu etmenleri de hatırlatmak, yapılacak işlerin belki de en makulü, en hayırlı olanıdır.

İrdelenmesi gereken konulardan biri de sorunlarla baş başa kalanın yanıtını bir şekilde bulamıyor olmasıdır. Bu hususta özverili olması sabırla beklemesi şarttır.

Uzun yıllar sonra anlatılanların yerini bulduğunu, oturduğunu görme ise ilmin teyididir.

 

 

 
 
Bodrum - 13.07.2008
sufizmveinsan@gmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com