İman, Nebi ve Mucize
Ahmet F. Yüksel
 

İnsanın inanç dairesine girebilmesi tek bir sözle başlar:

“İman etmek”.

Ne var ki, bu sözün bir içeriği olduğu gibi, söyleyenin buna paralel şekilde bir takım fiileri de oluşturması gerekmektedir.

Diğer yandan birey, normal şartlar içinde, değişimi daha mükemmel hale getirecek koşulları aramayı asla ihmal etmez.

Örneğin, “Yakiyne” ermek gibi!

Fakat bu yaklaşım, algılamayı mükemmelleştirecek somut sonuçları değil de, biraz korkuya endeksli bir hayatın tercih edilmesi yüzünden, iman noktasında bulunan için, bir varsayımdan (hipotezden) başka bir şey değildir.

Bunun izahı temel nedeni şudur;

Bedensel dürtüler istikametinde yaşamak.

Zira “o bedene, beden de ona” bağlıdır. Şayet beden ona haz veriyorsa, evrensel boyutların kapısı pek aralanmaz. Ayrıca, “öte” kavramından da kolaylıkla vazgeçilemez, geçildiği söylense bile bu tahkiki değil, taklidi olur.

Özetle bu şartlarda ki bireyin–düşünce boyutunda dahi olsun- tüme varması, benliğini yok sayabilmesi, pek mümkün görünmez.

Çünkü, "bedene bağımlı bir hayat tarzının şartları" kabul edilmektedir. Bedeninin, bilişsel arzularını frenlemeyi kabul etse bunu öngörse dahi, duyguya, tutkulara, ‘kişiselliğe’ meşruluk vermekte, beşeri yaşamı tercih eder, adeta kanıtlar duruma gelmektedir.

Bu açıdan bakıldığında beden kayıtları ile “gerçeklik alanına adım atmak” söz konusu olamaz.  

Din, toplumsal yapıda, bu baskın idrak düzeyinde bulunanları, iman kapsamında değerlendirir ve ‘iman ehli’ olarak tanımlar.

İman ehlini diğer insanlardan ayıran, “idealize ettikleri” önemli özelliklerdir bunlardır.

Bu yüzden kendilerinde ki içsel yolculuğun; iman veya azami düzeyde ikame kavramlarıyla çözünürlüğe ulaştığını kabul etmek ve bu hissedişlerin dışa vurumu olarak görmek zorundayız.

İman, bir anlamda, çok az kişide olan, 'BİZE' göre çok yüksek bir ideal gibi kabul edilirse de, Allah ehline göre perdelilik halini yansıtır.

Özür dileyerek söylemek zorundayım, bu düzeyde kalmak, ‘B’ nin sırrına göre imanı tam olarak anlamazdan gelmek demektir. Çünkü bu sırrın nihayetinde bireyin kalmadığı seyredenin kendi olduğu aşaması bulunmaktadır.

Seyredememe, sınırlı bir bakış açısının, “Hikmet-i vücudu” terk etmenin, ya da hiç görmemenin belirtisi sayılır.  

Sözü bu noktada bitirip Nebilik kavramına geçelim.

İman hususuna ‘yüceltilmiş, teslimiyetçi ruh’ tasavvuru ile yaklaşmak, ilahi hükümlere uymak demek olur.

İşte bu gerçeği tespit ettiğimizde bir Nebi’nin yanı başımızda olduğunu, elimizden tuttuğunu ve bize yardım eder halde bulunduğunu hissederiz.
Çünkü ‘Onlar’; varoluşun gerçeğini bilmekle birlikte, üstlendikleri görev nedeniyle, kabiliyet ve istidatları müsaitlere, daha açık söylersek İlahi isimlerin manalarının bu kıvama getirdiklerine, ölüm ötesi yaşamın hakikâtlerini bildirmekte, davet etmekte, işin vahametini anlatmaktadırlar.

Rasul’den değişik bir yanları olmamalarına karşın, tarzlarının farklı olması, bir başka kavramla anılmalarına neden teşkil etmektedir.

Mistik boyutun ifade ettiği gibi, kurtuluş reçetesi kendilerinin elindedir.

İman, soyut düşünme gücü zayıf olup, somut yaşamı benimseyenlerin durumunu yansıtır.

Bu tür arzular, gerçeklere ulaşamamanın, bulunduğu yerde kalmanın bir işaretidir.

Ayrıca, zaman içinde, sahip olunan iman gücünün etkilerinin dahi azalması söz konusu olabilir. Kur'an buna özenle dikkat ederek "Ey iman edenler Allaha iman edin" der.

Özetle, sadece ‘iman ettim’ deyip öylece kalmak yetmez, devamlılık ister. Yazının başında da ifade ettiğim gibi hem iman etmek, hem de imanın arkasına fiilleri koymak gerekir.

İnsanların sistemle ilgili bu zaaflarını bilen/okuyan Nebiler, belli süreçlerde mucizeler sergileyerek iman gücünü destekler, kaybını önlemeye çalışır

Hz. Musa’nın, Kızıl Deniz’i yarıp ümmetini karşı kıyıya geçirmesi, asasının yılan oluşu, Hz İsa’nın, ölüleri diriltmesi, körlerin gözünü açması, uyuzların hastalıklarını gidermesi, Hz. Muhammed’in "Ayı ikiye bölmesi", "Güneşin kıyamete yakın zamanda dünyanın etrafını saracak olması şeklinde ki açıklaması" ve sayılamayacak kadar çok olan mucizeleri gibi...

Bunun yanı sıra izinli velilerin kerametleri, iletişim imkânından yoksun bölgelerde inançları iyice körelen insanlara, bazı varlıkların haddini bilmek kaydıyla yapageldikleri faaliyetler de anlatılan koşullar içinde yer almaktadır.

 

 
 
İstanbul - 28.01.2009
sufizmveinsan@gmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com