İnsanın inanç dairesine girebilmesi tek bir sözle
başlar:
“İman etmek”.
Ne var ki, bu sözün bir içeriği olduğu gibi, söyleyenin
buna paralel şekilde bir takım fiileri de oluşturması
gerekmektedir.
Diğer yandan birey, normal şartlar içinde, değişimi daha
mükemmel hale getirecek koşulları aramayı asla ihmal
etmez.
Örneğin, “Yakiyne” ermek gibi!
Fakat bu yaklaşım, algılamayı mükemmelleştirecek somut
sonuçları değil de, biraz korkuya endeksli bir
hayatın tercih edilmesi yüzünden, iman noktasında
bulunan için, bir varsayımdan (hipotezden) başka bir şey
değildir.
Bunun izahı temel nedeni şudur;
Bedensel dürtüler istikametinde yaşamak.
Zira “o bedene, beden de ona” bağlıdır.
Şayet beden ona haz veriyorsa, evrensel boyutların
kapısı pek aralanmaz. Ayrıca, “öte” kavramından
da kolaylıkla vazgeçilemez, geçildiği söylense bile bu
tahkiki değil, taklidi olur.
Özetle
bu şartlarda ki
bireyin–düşünce boyutunda dahi olsun-
tüme varması, benliğini yok sayabilmesi, pek mümkün
görünmez.
Çünkü, "bedene bağımlı bir hayat tarzının şartları"
kabul edilmektedir. Bedeninin, bilişsel arzularını
frenlemeyi kabul etse bunu öngörse dahi, duyguya,
tutkulara, ‘kişiselliğe’ meşruluk vermekte,
beşeri yaşamı tercih eder, adeta kanıtlar duruma
gelmektedir.
Bu açıdan bakıldığında beden kayıtları ile “gerçeklik
alanına adım atmak” söz konusu olamaz.
Din,
toplumsal yapıda, bu baskın idrak düzeyinde bulunanları,
iman kapsamında değerlendirir ve ‘iman ehli’
olarak tanımlar.
İman ehlini diğer insanlardan ayıran, “idealize
ettikleri” önemli özelliklerdir bunlardır.
Bu yüzden kendilerinde ki içsel yolculuğun; iman veya
azami düzeyde ikame kavramlarıyla çözünürlüğe
ulaştığını kabul etmek ve bu hissedişlerin dışa vurumu
olarak görmek zorundayız.
İman,
bir anlamda, çok az kişide olan, 'BİZE' göre çok
yüksek bir ideal gibi kabul edilirse de, Allah ehline
göre perdelilik halini yansıtır.
Özür dileyerek söylemek zorundayım, bu düzeyde kalmak,
‘B’ nin sırrına göre imanı tam olarak anlamazdan
gelmek demektir. Çünkü bu sırrın nihayetinde bireyin
kalmadığı seyredenin kendi olduğu aşaması bulunmaktadır.
Seyredememe, sınırlı bir bakış açısının, “Hikmet-i
vücudu” terk etmenin, ya da hiç görmemenin
belirtisi sayılır.
Sözü bu noktada bitirip Nebilik kavramına
geçelim.
İman hususuna ‘yüceltilmiş, teslimiyetçi ruh’
tasavvuru ile yaklaşmak, ilahi hükümlere uymak demek
olur.
İşte bu gerçeği tespit ettiğimizde bir Nebi’nin
yanı başımızda olduğunu, elimizden tuttuğunu ve bize
yardım eder halde bulunduğunu hissederiz.
Çünkü ‘Onlar’; varoluşun gerçeğini bilmekle
birlikte, üstlendikleri görev nedeniyle, kabiliyet ve
istidatları müsaitlere, daha açık söylersek İlahi
isimlerin manalarının bu kıvama getirdiklerine, ölüm
ötesi yaşamın hakikâtlerini bildirmekte, davet etmekte,
işin vahametini anlatmaktadırlar.
Rasul’den
değişik bir yanları olmamalarına karşın, tarzlarının
farklı olması, bir başka kavramla anılmalarına neden
teşkil etmektedir.
Mistik boyutun ifade ettiği gibi, kurtuluş reçetesi
kendilerinin elindedir.
İman, soyut düşünme gücü zayıf olup,
somut yaşamı benimseyenlerin durumunu yansıtır.
Bu tür arzular, gerçeklere ulaşamamanın, bulunduğu yerde
kalmanın bir işaretidir.
Ayrıca, zaman içinde, sahip olunan iman gücünün
etkilerinin dahi azalması söz konusu olabilir. Kur'an
buna özenle dikkat ederek "Ey iman edenler Allaha
iman edin" der.
Özetle, sadece ‘iman ettim’ deyip öylece kalmak
yetmez, devamlılık ister. Yazının başında da ifade
ettiğim gibi hem iman etmek, hem de imanın arkasına
fiilleri koymak gerekir.
İnsanların sistemle ilgili bu zaaflarını bilen/okuyan
Nebiler, belli süreçlerde mucizeler sergileyerek
iman gücünü destekler, kaybını önlemeye çalışır
Hz. Musa’nın,
Kızıl Deniz’i yarıp ümmetini karşı kıyıya
geçirmesi, asasının yılan oluşu, Hz İsa’nın,
ölüleri diriltmesi, körlerin gözünü açması, uyuzların
hastalıklarını gidermesi, Hz. Muhammed’in "Ayı
ikiye bölmesi", "Güneşin kıyamete yakın zamanda dünyanın
etrafını saracak olması şeklinde ki açıklaması"
ve sayılamayacak kadar çok olan mucizeleri gibi...
Bunun yanı sıra izinli velilerin kerametleri,
iletişim imkânından yoksun bölgelerde inançları iyice
körelen insanlara, bazı varlıkların haddini bilmek
kaydıyla yapageldikleri faaliyetler de anlatılan
koşullar içinde yer almaktadır. |