Bazı insanlar küçük yaşlarda üstlendiği inanç misyonunu,
sorumluluk bilincini, Allah’a karşı olan aşkını, çevreye
yararlı olma hevesini zaman içinde bir şekilde kaybeder
gibi oluyor.
Akıllı, yürekli, çalışkan, dürüst, azimli, güzel huylu
bireylerdeki bu iman zafiyeti acaba neden/nasıl
kaynaklanıyor dersiniz?
Bu
konuyu inceleyip araştırdığınız oldu mu hiç?
Sen tut, isyankâr tavrı benimseyenlerin ikiyüzlülüğünü
ağır bir biçimde eleştir, sahteci hareketlerini kına,
yüzüne vur, zavallılığını, yetersizliğini ortaya koy.
Sonra aynı haller senin başına da gelsin ve eski
halinden bir eser bile kalmasın.
Olacak şey mi bu?
Ama
oluyor işte!
Bunca uğraşa, emeğe, velhasıl imanla ilgili gereksinim
duyulan her konuya bitmez tükenmez bir enerji ile
yaklaşım yap; ama basit, ucuz, sudan bahanelerle kendini
Hak’tan perdele, ilimden, felsefenden vazgeç, cahil,
değerlerini kaybeden şaşkın biri ol.
Kur’an-ı Kerim de bu konuda bizleri uyararak şunları
söylüyor: “ Ve men kane fiy hazihi a’ma fehuve
filahireti a’ma ve edallu sebiyla ” (Kim bu
dünyada kör olursa ahirette de kördür ve daha da şaşkın)
İsra–72
Değerli dostlarım!
Neden böyle oluyor, niçin insanlar sahip olduğu en
kıymetli hazinesinin değerini bilemiyor?
Herhalde sebepleri olmalı!
Evet, inanç zayıflığına etmen olan çeşitli faktörler
var. Şimdi bunların üstünde duralım.
Birincisi, Şiron yıldızının güçlü tesirlerinden o
birimin yeterince yararlanamaması. Bildiğiniz gibi
birey, Şiron’un güçlü tesirlerini alıyorsa o
bireyde iman nuru artar. Zayıflayınca kişide
inanca/imana yakın değerlendirmeler azalır. İbadetler
aksar, hatta durma noktasına gelir. İşte inanç
zayıflığının en etkin işareti budur. Bir diğer önemli
koşul, bireyin yaşam yolunda geçinmek, günlük nafakasını
çıkarmak için harcadığı çabanın sonuçsuz kalması ve bu
durumun yarattığı umutsuzluk içinde sürüklenmesidir.
Nedenlerden biri de maalesef, bazı din adamlarının
açıklamaları. Bunların demeçlerini bir araya
getirip okuyun. Hiçbiri, diğerinden farklı değil. Çok
üzücüdür ki tam bir paradoks ortamı yaratıyorlar. Ne
oluyorsa inanç dünyasına oluyor. Esasen, ana noktalar,
gaye, pamuk ipliğine bağlı değerler misali uçup
gidiyor. Halk daha bir batağa saplanıyor. Ve bizler
bir türlü bu durumun ayırdına varamıyoruz. İnsanlar
sanki bunları okumaya mahkûm, mecbur. Dini bilgiler,
gerek politika, gerekse asparagas haberlerle
beraber anılıyor. Saçma sapan beyanlar, akla ve bilime
dayanmayan açıklamalar gerçekten tüyler ürpertici halde.
Ortada bu tür akılsızlıkları ortaya koyanların çarşaf
gibi resimleri var. İnanın, bir bilim adamının
ortaya koyduğu tezler bu kadar yayımlanmıyor ve doğrusu
ilgi çekmiyor.
Yepyeni başlangıçlar yapmak isteyen inanç sahiplerinin
bir grubu referans olarak kabul etmesi, ama sonunda
tarikat adı altında şekillendirilmeye çalışılması da
olumsuzluk yaratan bir başka etmen. Bu konum ilk
etapta iman sahibi tarafından kabul edilir gibi
gözükürse de heyecanı dindiğinde –aldatılma bahanesi
ile- dışlanır hale geliyor. Akabinde kötüleme
furyası başlıyor.
Bu
husus, sessiz sedasız kalan, kendi halinde yaşamını
sürdüren bireylerin psikolojik yönden yıpranmasına,
dinden soğumasına vesile oluyor.
İnsanların birbirine güvenememesi de işin farklı bir
yanı.
İşte
bu ve benzeri durumların yarattığı olumsuzluklar,
bireylerin birbirini sevmemesi, duyarsızlık, umutsuzluk,
ilgisizlik gibi belirtiler, bireyi içten içe kemirerek
iman noktasını yaşamada bir sendrom içine girmesine
sebep oluyor.
İnanç yolunda ve var oluş-yok oluş
boyutunda tüketilen bir ömür, bu şekilde heba
olup gidiyor.
Daha
çok kendi çıkarlarını düşünen ve medyatik olmak isteyen
militarist görüşlerle paramparça ediliyor. Bu durumda
insanoğlu, yeni tehlikelerle karşı karşıya kalıyor ve
şeytanın oyuncağı olma yolunda hızla ilerliyor.
Dostlarım! Dinin temelini sarsacak, tehlikeli
ideolojilere sürükleyecek akımlara son vermek, Allah
Rasulünü seven, tanımaya çalışan bir iman ehlinin
işidir. Esasen, yılmadan O’ nun sevgisine-sistemine
sarılmalıdır. Yapılması gereken budur.
Sevgi ile kalın. Allah muininiz olsun.
Bu yazı Akşam gazetesinde 29.09.2007 tarihinde
yayınlanmıştır. |