İnsani İlişkilerdeki ‘Garip’ Davranışlarımız
Ahmed F. Yüksel
 

Toplum, var olduğu sürece, iyiyi kötüyü bünyesinde barındıracaktır. İncelik taşıyan husus; köle, ahbap çavuş, ikiyüzlü, budala, ahmak, yanardöner, rezil… vs niteliklere sahip olanları tespit etmek, ne oldum delisi olmadan onlardan uzaklaşmayı yeğlemektir.


Toplumla sorunları olan biri gibi gözükmeme karşın, böylesine koşullar en azından benim için mevzubahis olamaz. Ancak, bu durum kurallara riayet edilmemesinden ötürü sıkça yaşanıyor diyebilirim.

Bir paradigma. İki arkadaş oturup tatlı tatlı sohbet ederken, üçüncü kişi gelirse, ortamın havası dağılır, bozulur. Değerlendirilmeye çalışılan konulardan bir şey çıkmaz. Özetle, fikir beraberliği sonuçlanmadan biter, formel hale dönüşmez.

En çirkin durum, “Birebir konuşurken üçüncünün, aldırış etmeden söze girişmesi, ikiliden birinin dönerek sohbeti ona yönlendirmesi ve önce muhabbet ettiği arkadaşını adeta devre dışı” bırakmasıdır.

Bu bakımdan, teke tek konuşmaların önemi büyüktür. Farklı konuların açılmasında veya sırların paylaşılmasında ikili konuşmalar tercihe şayandır.

Dikkât edin, bir sohbet ortamında “kalabalıklaştıkça sesler” yükselir, zıt görüşler çoğalır “her kafadan ayrı bir ses” çıkmaya başlar.

O anda başınızda bir ağrı hisseder ve hemencecik oradan uzaklaşmak istersiniz.

Örneğini hayvanlar âleminden, kuşlardan verelim. Bir kuşçu dükkânına gitseniz, kanaryanın sesini hayran hayran dinlerken diğer kuşların, papağan, muhabbet kuşu v.s.’ nin ona eşlik etmesi halinde ortalığı bir gürültünün kapladığını fark eder, işinizi bitirip orayı hemen terk etmek istersiniz.

Tüm olumsuzluklar, bilerek veya farkında olmadan da yapılır. Ama belirli bir kimlik kazanmamış, oturmasını kalkmasını bilmeyen, diline hâkim olamayan zümrede sıkça rastlanır.

Görünen şu ki, söz konusu olan boş konuşmalarla hayat geçiriliyor.

Bazen de sürü halindeki geyiklere göz diken aslan misali, kimileri; zayıf, narin birini seçip belli etmeden onunla makara geçmeye, istihza etmeye çalışıyor. Kendini çok akıllı, karşıdakini ahmak yerine koyarak…

Maksatları, hoşça vakit geçirmek.

Ama bu halleri ile bir yığın dedikoduya malzeme olmakla beraber, tartışma konusu olmaya da devam ediyorlar!

Acı olan, zamanında bazı şeyleri paylaşanların, tarih süreci içinde birbirlerinin yüzüne bile bakmaması. Böylece, tezatlarla dolu olaylar, toplumun egolarla var olan bireyleri, birbirlerini karşılıklı sınırlandırıyorlar.

Bunu yapanlar, toplumun büyük bir çoğunluğu tarafından kabul edilemez düzeyde olan, ancak kendini başarılı gibi gösteren içi boş, kof, ileri derecede yetenek yitimine uğramış insansılar. Asla önder sınıfında yer alanlarına tanık olunamıyor. Belki de bu davranışlarıyla kendilerine bir referans çerçevesi sağlamak niyetindeler.

Garibime giden bir davranış modeli ise sohbet ortamına, sonradan gelen biri için hep birden ayağa kalkılması. Daha çok zenginlere uygulanan bir davranış bu. Ayrıca, ona oturması için en mutena yer teklif ediliyor.

Şayet kazara, basit görünümlü biri baş köşeye yakın bir yere ilişmişse, anında kaş göz işaretleri başlıyor, oradan sürülüyor.

Klasik bakışta insan olmanın değerleri arasında bu yazdıklarım pek fark edilmiyor.

Ama, kişi azıcık irfan sahibi ise, tek başına kaldığında yaşadıklarını analiz etse, durumun vahametine varıp “şurada hata ettim, kırdım, gönlünü almalıyım” veya “ona da söz hakkı” vermeliydim diye düşünmelidir.

Böylesi şeyler saf, beşeriyete tümüyle bulaşmamış aklın eseri. Kendisi için istenmeyenin başkası için de istenmeyişi durumlarıdır.

Ek olarak ifade ediyorum: Bir toplumda uygulanması gereken kurallar, Efendimiz (s.a.s) tarafından belirtilmiştir. Bu hükümler, sosyal bir yaşamın gerekleri olmakla birlikte, vahdet/teklik yaşamına, inceliklerine ulaşabilmek gayesine matuf olarak, taban oluşturulması yönünde yapılan uyarılardır ki, bunların akıllardan hiç çıkarılmaması şartı vardır.
 

 

 
 
İstanbul - 05.03.2009
sufizmveinsan@gmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com