Toplum, var olduğu
sürece, iyiyi kötüyü bünyesinde barındıracaktır. İncelik
taşıyan husus; köle, ahbap çavuş, ikiyüzlü, budala,
ahmak, yanardöner, rezil… vs niteliklere sahip olanları
tespit etmek, ne oldum delisi olmadan onlardan
uzaklaşmayı yeğlemektir.
Toplumla sorunları
olan biri gibi gözükmeme karşın, böylesine koşullar en
azından benim için mevzubahis olamaz. Ancak, bu durum
kurallara riayet edilmemesinden ötürü sıkça yaşanıyor
diyebilirim.
Bir paradigma. İki
arkadaş oturup tatlı tatlı sohbet ederken, üçüncü kişi
gelirse, ortamın havası dağılır, bozulur.
Değerlendirilmeye çalışılan konulardan bir şey çıkmaz.
Özetle, fikir beraberliği sonuçlanmadan biter,
formel hale dönüşmez.
En çirkin durum,
“Birebir konuşurken üçüncünün, aldırış etmeden söze
girişmesi, ikiliden birinin dönerek sohbeti ona
yönlendirmesi ve önce muhabbet ettiği arkadaşını adeta
devre dışı” bırakmasıdır.
Bu bakımdan, teke tek
konuşmaların önemi büyüktür. Farklı konuların
açılmasında veya sırların paylaşılmasında ikili
konuşmalar tercihe şayandır.
Dikkât edin, bir sohbet
ortamında “kalabalıklaştıkça sesler” yükselir,
zıt görüşler çoğalır “her kafadan ayrı bir ses”
çıkmaya başlar.
O anda başınızda bir
ağrı hisseder ve hemencecik oradan uzaklaşmak
istersiniz.
Örneğini hayvanlar
âleminden, kuşlardan verelim. Bir kuşçu dükkânına
gitseniz, kanaryanın sesini hayran hayran dinlerken
diğer kuşların, papağan, muhabbet kuşu v.s.’ nin ona
eşlik etmesi halinde ortalığı bir gürültünün kapladığını
fark eder, işinizi bitirip orayı hemen terk etmek
istersiniz.
Tüm olumsuzluklar,
bilerek veya farkında olmadan da yapılır. Ama belirli bir kimlik kazanmamış, oturmasını
kalkmasını bilmeyen, diline hâkim olamayan zümrede
sıkça rastlanır.
Görünen şu ki, söz
konusu olan boş konuşmalarla hayat geçiriliyor.
Bazen de sürü halindeki
geyiklere göz diken aslan misali, kimileri; zayıf,
narin birini seçip belli etmeden onunla makara geçmeye,
istihza etmeye çalışıyor. Kendini çok
akıllı, karşıdakini ahmak yerine koyarak…
Maksatları, hoşça vakit
geçirmek.
Ama bu halleri ile
bir yığın dedikoduya malzeme olmakla beraber, tartışma
konusu olmaya da devam ediyorlar!
Acı olan, zamanında bazı
şeyleri paylaşanların, tarih süreci içinde birbirlerinin
yüzüne bile bakmaması. Böylece, tezatlarla dolu olaylar,
toplumun egolarla var olan bireyleri, birbirlerini
karşılıklı sınırlandırıyorlar.
Bunu yapanlar, toplumun
büyük bir çoğunluğu tarafından kabul edilemez düzeyde
olan, ancak kendini başarılı gibi gösteren içi boş,
kof, ileri derecede yetenek yitimine uğramış
insansılar. Asla önder sınıfında yer alanlarına
tanık olunamıyor. Belki de bu davranışlarıyla
kendilerine bir referans çerçevesi sağlamak
niyetindeler.
Garibime giden bir
davranış modeli ise sohbet ortamına, sonradan gelen
biri için hep birden ayağa kalkılması. Daha çok
zenginlere uygulanan bir davranış bu. Ayrıca, ona
oturması için en mutena yer teklif ediliyor.
Şayet kazara, basit
görünümlü biri baş köşeye yakın bir yere ilişmişse,
anında kaş göz işaretleri başlıyor, oradan sürülüyor.
Klasik bakışta insan
olmanın değerleri arasında bu yazdıklarım pek fark
edilmiyor.
Ama, kişi azıcık irfan
sahibi ise, tek başına kaldığında yaşadıklarını analiz
etse, durumun vahametine varıp “şurada hata ettim,
kırdım, gönlünü almalıyım” veya “ona da söz
hakkı” vermeliydim diye düşünmelidir.
Böylesi şeyler saf,
beşeriyete tümüyle bulaşmamış aklın eseri. Kendisi için
istenmeyenin başkası için de istenmeyişi
durumlarıdır.
Ek
olarak ifade ediyorum: Bir toplumda uygulanması gereken
kurallar, Efendimiz (s.a.s) tarafından
belirtilmiştir. Bu hükümler, sosyal bir yaşamın
gerekleri olmakla birlikte, vahdet/teklik
yaşamına, inceliklerine ulaşabilmek gayesine matuf
olarak, taban oluşturulması yönünde yapılan
uyarılardır ki, bunların akıllardan hiç çıkarılmaması
şartı vardır. |