İnsan yaşamını onurlu bir hale getirmeye çalışmak,
hayatın içinde çaba göstermek, engelleyici ne varsa
mücadele edebilmek, aranılan vasıflar olarak temayüz
eder. Bununla birlikte, insan şuuruna sevgiyi, saygıyı
yansıtmayı göstermenin, ilişkilere girmenin kuralı
baştan sona samimi olmakla ilgilidir.
Çünkü, bizler ilahi ruhtan nasibimiz olduğu için
bu güce sahibiz.
Dolayısıyla, hepimizde bu özelliğin farkına varma durumu
söz konusudur.
Rahman
isminin manası sonucunda sıkıntılara ve kaygılara gark
olmuş, büyük ölçüde birbirinden kopuk bir yaşam tarzını
sunan koşullar, ancak “samimiyet denen duygunun”
gözle görülebilir bir noktaya gelmesi, yani açığa
çıkması ile önlenebilir.
Ancak bu sözlerim, şuurdan yoksun, anlatılan ahlâkta
bulunmayan, ‘dediğim dedik, çaldığım düdük’
tavrındaki insanlar için geçerli olamaz, onlara
ulaşamaz.
Ne yapılacağına gelince;
bu bana göre, ilk olarak aile içinde başlayan bir şey.
Çocuğun küçük yaşlardan başlayarak, kendisiyle,
büyükleriyle ve yakın çevresiyle sağlıklı ilişkiler
kurmasını temin etmek ve bu duygunun ne denli değerli
olduğunu aşılamak, nasıl bir önem taşıdığını öğretmek
gerekiyor.
Bizler, ‘Mademki dünyaya geldik; sorumluluğumuz önce
var oluş gayesini bilmektir, maddi alan ikinci planda
kalır’ diyerek bu felsefenin yerleşmesini sağlamakla
görevliyiz. Sorunlarını bilinçli düşünmenin anlamını
duyuracak bir diyalog içine girmek samimiyetin en has
olanıdır.
Böylesi davranışlara özlemle yanan insan sayısı oldukça
fazladır.
Örneğin; bir eğitimci, anlattığı derse kendini o denli
vermelidir ki; dinleyen, kulak veren kişi, samimiyet ne
olur görmeli, onu oracıkta yaşayabilmelidir.
Çünkü, anlatabilmenin/aktarabilmenin/kişilere
ulaşabilmenin en iyi yolu samimiyetten geçer. En
ufak bir yayılma, kırılma, farklı duruş
sergileme, sorulan sorulara kaçamak cevaplar verme ve
‘Ben’lik dolu alternatif üretimlere sapma,
kişiliğimizi/samimiyetsizliğimizi ortaya koyar. Kimse de
artık bizi dinlemek istemez.
Samimiyetin parolası, mutlak doğruyu söyleme ve doğru
bilgileri aktarmadır. Kişi, bu vasfı taşıdığı sürece
karşı tarafı ezmeye kalkmaz, rekabete girmez,
özgürlüğünü kısıtlamaya yönelmez. Baskı unsuru
oluşturacak nedenlerden de süratle kaçınır.
Dün, bugün yeryüzünde yaşanan ve yaşanacak "tüm
olayların içeriğinde samimiyet" yatmaktadır. Hayatın
zorluklarına karşı mukavemet gücünü tetikleyici
zihniyet yine bu duygudur. O nedenle, ilahi dinler ve
elçileri, bireyi kula kulluk etmekten kurtarmak
için, heva ve hevesine tabi olmayan, samimi
ihlâs sahibi kişilerle dostlukların kurulmasını
önerir.
İnsanoğlu samimi paylaşımlarla eksiğini, fazlasını,
olumsuzluklarını görebilme fırsatını
yakalayabiliyor. Kendini geliştirmeyi, yaşam tarzını
değiştirmeyi bu şekilde gerçekleştirebiliyor. Bunlar
olmaksızın tek başına samimiyet de yetmiyor.
Dolayısıyla, samimi insanların yaşamlarını
gözlemleyerek, onlardan örnekler alarak, sürekli “yorumlarla
kendini canlı tutarak” yaşamak durumunda kalıyor.
Tekrar ediyorum!
Şayet biz sahip olduğumuz değerleri gözden geçirme
imkânına sahip değilsek, en büyük eksikliğin
"samimiyet" olduğunu fark edelim. Bu nedenle
beynimizde mevcut manaları yenileme ve tazeleme
gücünü kendimizde bulmalıyız. Yoksa samimi de olsak,
kokuşmuş/avare bir insan olarak ortalıkta dolaşır
dururuz. Yorumlayamadığımız, ihya edemediğimiz, can
veremediğimiz, eskimiş yıpranmış, dökülmüş kavramlarla
hayata devam edemeyiz.
Bu açıdan bakıldığında önce kendimize samimi olmak
durumundayız. İyi bilinmeli ki Allah’ın emirlerine ve
vahdet realitesine uymanın yolu Samimiyet’ten geçer. |