İnsanın geleceğini belirleyen unsur:
Samimiyet
Ahmet F. Yüksel
 

İnsan yaşamını onurlu bir hale getirmeye çalışmak, hayatın içinde çaba göstermek, engelleyici ne varsa mücadele edebilmek, aranılan vasıflar olarak temayüz eder. Bununla birlikte, insan şuuruna sevgiyi, saygıyı yansıtmayı göstermenin, ilişkilere girmenin kuralı baştan sona samimi olmakla ilgilidir.

Çünkü, bizler ilahi ruhtan nasibimiz olduğu için bu güce sahibiz.

Dolayısıyla, hepimizde bu özelliğin farkına varma durumu söz konusudur.

Rahman isminin manası sonucunda sıkıntılara ve kaygılara gark olmuş, büyük ölçüde birbirinden kopuk bir yaşam tarzını sunan  koşullar, ancak “samimiyet denen duygunun” gözle görülebilir bir noktaya gelmesi, yani açığa çıkması ile önlenebilir.

Ancak bu sözlerim, şuurdan yoksun, anlatılan ahlâkta bulunmayan, ‘dediğim dedik, çaldığım düdük’ tavrındaki insanlar için geçerli olamaz, onlara ulaşamaz.

Ne yapılacağına gelince; bu bana göre, ilk olarak aile içinde başlayan  bir şey. Çocuğun küçük yaşlardan başlayarak, kendisiyle, büyükleriyle ve yakın çevresiyle sağlıklı ilişkiler kurmasını temin etmek ve bu duygunun ne denli değerli olduğunu aşılamak, nasıl bir önem taşıdığını öğretmek gerekiyor.

Bizler,  ‘Mademki dünyaya geldik; sorumluluğumuz önce var oluş gayesini bilmektir, maddi alan ikinci planda kalır’ diyerek bu felsefenin yerleşmesini sağlamakla görevliyiz. Sorunlarını bilinçli düşünmenin anlamını duyuracak bir diyalog içine girmek samimiyetin en has olanıdır.

Böylesi davranışlara özlemle yanan insan sayısı oldukça fazladır. Örneğin; bir eğitimci, anlattığı derse kendini o denli vermelidir ki; dinleyen, kulak veren kişi, samimiyet ne olur görmeli, onu oracıkta yaşayabilmelidir.

Çünkü, anlatabilmenin/aktarabilmenin/kişilere ulaşabilmenin en iyi yolu samimiyetten geçer. En ufak bir yayılma, kırılma, farklı duruş sergileme, sorulan sorulara kaçamak cevaplar verme ve ‘Ben’lik dolu alternatif üretimlere sapma, kişiliğimizi/samimiyetsizliğimizi ortaya koyar. Kimse de artık bizi dinlemek istemez.

Samimiyetin parolası, mutlak doğruyu söyleme ve doğru bilgileri aktarmadır. Kişi, bu vasfı taşıdığı sürece karşı tarafı ezmeye kalkmaz, rekabete girmez, özgürlüğünü kısıtlamaya yönelmez. Baskı unsuru oluşturacak nedenlerden de süratle kaçınır.

Dün, bugün yeryüzünde yaşanan ve yaşanacak "tüm olayların içeriğinde samimiyet" yatmaktadır. Hayatın zorluklarına karşı mukavemet gücünü tetikleyici zihniyet yine bu duygudur. O nedenle, ilahi dinler ve elçileri, bireyi kula kulluk etmekten kurtarmak için, heva ve hevesine tabi olmayan, samimi ihlâs sahibi kişilerle dostlukların kurulmasını önerir.

İnsanoğlu samimi paylaşımlarla eksiğini, fazlasını, olumsuzluklarını görebilme fırsatını yakalayabiliyor. Kendini geliştirmeyi, yaşam tarzını değiştirmeyi bu şekilde gerçekleştirebiliyor. Bunlar olmaksızın tek başına samimiyet de yetmiyor. Dolayısıyla, samimi insanların yaşamlarını gözlemleyerek, onlardan örnekler alarak, sürekli “yorumlarla kendini canlı tutarak” yaşamak durumunda kalıyor.

Tekrar ediyorum!

Şayet biz sahip olduğumuz değerleri gözden geçirme imkânına sahip değilsek, en büyük eksikliğin "samimiyet" olduğunu fark edelim. Bu nedenle beynimizde mevcut manaları yenileme ve tazeleme gücünü kendimizde bulmalıyız. Yoksa samimi de olsak, kokuşmuş/avare bir insan olarak ortalıkta dolaşır dururuz. Yorumlayamadığımız, ihya edemediğimiz, can veremediğimiz, eskimiş yıpranmış, dökülmüş kavramlarla hayata devam edemeyiz.

Bu açıdan bakıldığında önce kendimize samimi olmak durumundayız. İyi bilinmeli ki Allah’ın emirlerine ve vahdet realitesine uymanın yolu Samimiyet’ten geçer.

 

 

 
 
İstanbul - 16.09.2008
sufizmveinsan@gmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com