İnsanoğlunun Vazgeçilmez
Silahı: Zaaflarını Kullanması
Ahmed F. Yüksel
 

Toplumsal yaşam içinde korku/güvenlik/yeme-içme/zayıflama tutkusu/uyumsuzluk/heyecanlanma gibi çeşitli duyguların harmanlanıp aşırı derecede ortaya dökülmesi, ‘zaaflar’ şeklinde tanımlanır.

Niteliklerini ortaya koyarken birçok kişi, farkında olarak ya da olmayarak bir gerçeği dile getirir.

Ama, içine düştüğü durumda ortaya çıkan tabloya şöyle bir bakabilme cesaretini bulsa, “vahametin farkında olabilse” aradığı bahanelere sığınmaya yeltenmez.

Kuşkusuz, zaafları olan bir insanın yaşamı; sadece başkalarını değil, şahsını dahi tehlikeli noktalara sürükleyebilecek durumdadır.
Bu koşulları açıkça ortaya koymaktan çekinmeyenin saldırganlık boyutları genişlemiş, gemi azıya almıştır. Evet, insanların zaafları olabilir. Ama bu olumsuzluğun sınırları da önemlidir. Ve haklar çiğnenmek için değil, korunmak içindir.

Zira, ahlâk bunu gerektirir. Şüphesiz birçok tartışmaya konu olan bu açıklar, öyle ya da böyle genişlemeye mahkûmdur.

Bununla birlikte, karakterini ve kimliğini ‘İslâm’ın taşıdığı ve vazettiği hakikatten’ alan toplumların, belirli kaidelere ve hükümlere uyarken, bazılarının onların bu taleplerini dışlama, aynılaşma, hareketlerine set çekme, reddetme, giderek yok etme gibi eylemleri anlaşılamaz bir ideolojik çerçeve içinde mütalaa edilir.

Ayrıca, bu tür yaklaşımların İslâm’a pek uygun düştüğü de söylenemez.  İnsanlar, bu sayede istenmeyen biçimde neyin ‘iç’  neyin ‘dış’ olduğunu, neyin ’tabu’ neyin de ‘utanç’ verici olduğunu asla anlayamazlar.

Bir yerde ifade etmek gerekirse, toplumda farklı yöntemler, aşırı baskı, açık ve kapalı müdahaleler devreye girdiği zaman, zaaflar da aşırı netlikle görünür.

Özetle söylemek gerekirse; Bir insanın uzaktan gözlenmesi, nasıl giyindiği, ne yaptığı, ne söyleyip ne söylemediğinin takip edilmesi, iç ve dış dünyalarımız için katmerli bir zafiyet noktasıdır. Bu dahi  eleştiri yapmak isteyen için önemli bir fırsattır.

Ancak, Kur’an-ı Kerîm başkalarının yaşamıyla ilgilenen insanlara oldukça sert uyarılarda bulunuyor.

Bu bağlamda Rasulûllah efendimizin (s.a.s) görüşlerine yer vermeden geçemeyeceğiz.

Allah Rasulü buyuruyor ki: “Ümmetim hakkında en çok korktuğum zaaflar:

Karın büyüklüğü (göbek bağlamak),  çok uyumaktembellik ve Yakîn zaafı’ dır!”

Hadisin yorumuna gelince;

Göbek bağlamak: Kendini et-kemik yapı, bir beden olarak kabul edip yaşayan, arzuladığı her şeyi elde etmeyi hüner sayan, kısaca çok yiyen, yeme içmeyi hayatının gayesi haline getiren, bunun neticesi olarak da olabildiğince şişmanlayan ve normal ya da anormal şekilde cinselliğe soyunan insana yapılan bir uyarıdır ki, etrafınızı kolaçan ettiğinizde çoğu kişinin bu düzeni ilke edindiği görülür.

Çok uyumak: Her insana sağlık için gereken uykuyu iki yönde değerlendirmek mümkün. İlki; dinlenmek, enerji depolamak içindir. Allah, bu nedenle geceyi yaratmış, insanların istifadesine sunmuştur.

İkincisi ise Misal âleminde gezinti yapmak, yani rüya görmek ve kişiye/topluma-ileriye dönük bazı bilgileri önceden algılayabilmeye matuftur. Bunun için belli bir süre yeterlidir. Biz, günlük uykumuzu azami altı  saate düşürmeli, ondan sonra da bunu tedricen daha aşağılara çekmeye gayret göstermeliyiz. Ne var ki yeme/içmesi konusunda istek ve arzularına gem vuramayanın, uykusunu da ayarlayabilmesi ve istenilen düzeye getirebilmesi mümkün görünmemektedir.

Tembellik: İslâm’a yakışmayan kişisel huylardan/zaaflardan biri olarak göze batmaktadır. İslâm, kulluk halinde olan hiçbir yapının tembelliğine razı değildir.

Hatta tembelliğe bir bakıma ceza vermekte, çalışmayan birini zekâttan muaf tutmayı öngörmektedir. Kesin olarak bilinmeli ki; Allah Rasulü ümmetinin asla tembel olmasını istemez.

Yakiyn zaafı: Bu husus oldukça önem arz eder. Klasik İslam anlayışı, “yakiyn” halini, bildiğiniz “ölüm” olarak nitelendirmiştir. Bu değerlendirişi ile ibadetlerin ancak ölümle bitebileceğine hükmetmektedir. Ancak gerçek, yakiyn hali ile tapınmanın sona ereceği, sonrasında yapılacak eylemlerin ubudiyet kapsamına gireceği şeklinde müteala edilmelidir.

Anlatılanlara istinaden şunu söylemek mümkün: En önemli bir zaaf da, söz konusu ilahi hükümlerin kişilerin kendi anlayışlarıyla yorumlanıp halka baskı unsuru gibi dayatılmasıdır ki,  bu en önemlisi, affedilemez olanıdır.  Zira, toplumsallaşmak, topluma kendi çıkarlarını/zaaflarını revize ederek dayatmak demek değildir.

 

 

 
 
İstanbul - 09.03.2009
sufizmveinsan@gmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com