İnsan olmanın onuru
Ahmet F. Yüksel
 

İnsan, mükemmel bir varlıktır; fıtratı gereği, özellikle vicdanının sesini duyarak hareket eder. Vicdan denilen şey ise onun özüdür. Bu manayı kastederek söylüyorum. Doğruyu yakalamaya çalışır. Ancak, arayışları sırasında bazen farkına varmadan hatalara sebebiyet verebilir.

İnsan, özündeki ilmi ve kudret vasfını potansiyel olarak ortaya koyabilen “beyin-kalp” gibi çok kıymetli iki muhteşem organa sahip, şerefli (mükerrem) bir varlıktır.

Gerçekleşmesini istediği şey için aşırı bir çaba gösterir. İnsanın kemale ulaşmasında en önemli engeli ise; benliği, ‘ego’ sudur. Buna rağmen, bu yapay vasfını ekarte ederek orijin anlamdakine kavuşabilir. Mutlak yaratıcı, Hz Musa’ya ‘sen beni göremezsin’ derken, orijin olan gerçeğe işaret etmiş ve açığa çıkmasını dilemiştir.

İnsanın kendini bulma yolunda yüce bir ideali vardır. Ne var ki, teoride gerçeği özünde duymakla beraber, onu kuvveden fiile kemaliyle çıkaramaz.

Bu pasifize durum mutlaka dikkate alınmalı, nedenleri niçin leri  sorgulanmalıdır!

Mümin mümine, takvayla, ilimle ve  yaşamla yönlenmek durumundadır. İnsan olabilmek için Kur’an muhteşem bir rehberdir. Ancak, ilahi kitabı anlamak için sadece Arap olmak, Arapça bilmek yeterli değildir. Bugün, Arapların büyük bir çoğunluğu Kur’an’ı algılayamamakta, sadece tefsir yanıyla yetinmektedir. Zahirde kaldıkları için bir noktaya kilitlendiklerini görüyoruz. Onları küçümsemek anlamında bu sözleri sarf etmedim. Maalesef öğrenmiyorlar veya öğrenmek istemiyorlar. Öyle düşünüyorum.

İnsan gerçekten de dini, aykırı düşüncelerle-hurafelerle boğan  ve öz vasıflarını ortaya koymanın dışında, şahsi nüfuz sağlamak aracı olarak gören kişi ya da zümrelerle mücadele etmek veya cahil kesimi bilgilendirmek zorundadır.  Bu felsefeyi benimseyenler anlatılan nedenin üstesinden gelebiliyor.Yaptıkları iş, kendilerine gelen topluluğa sistemi ve var edicisini bağlantıları ile anlatmaları. Algılayabilenin ilk düşüncesi ise tanrının olmayışı şeklinde gelişiyor.

Diğer yandan Varlığı özünde bulanın, ister istemez kendisinden ulvi anlamda bazı vasıfların sadır olacağı ise muhakkak gibi. İşin rüyete ve sadece harikulade/olağanüstü şeylere vardırılması amaçlanıyorsa, bu tür düşünce-eylem yanlış olur.

İstidadı (mizacı) olan  ve alemlerin hayal olduğunu idrak edebilen, niteliği yani  kabiliyeti ile var oluş nedenini bulmaya müsait olan insan, bakış açısını mutlak surette içselliğe doğru yönlendirir. Bu aşama, ona "kendi" si olmaya davetiye çıkarır.

Daha açıkçası benliği aradan çekilir ‘gerçek’ zahir olur.

Artık dünyevî tutkuları yanı sıra uhrevi arzulara da itibar etmez, makam mevki ile ilgilenme arzusu kalmaz, baş olma lider olma gibi vasıfları istemez, ilgilenmez.

Cin denilen yapılarda vahdet-kader algısını ortaya koyabilme –istisnaları dışında- yoktur. Bu itibarla, insan cinnin üstündedir.

İnsan, kendisini aşabildiği  ölçüde özüne ulaşır. Bunları uygulamayan Hak’tan  perdelenir. Esfeli safiline iner ve mahkum olduğu yerde tutukluluk hali ile yaşamına devam eder. Gelecek endişesi taşır, çünkü tam bir beşer gibi düşünmektedir. Bu husus onda akıl, irade ve şuurun örtülmüş olması ile tanımlanabilir. Yani bu tanıma, insani düşüncedeki çelişkinin bir boyutudur demek doğru olur.

İnsanı insanlıktan çıkaran en önemli neden "kin ve düşmanlık" tır.

Şayet birey nefsine/öz benliğine rağmen yanlışlıklar peşinde koşuyorsa bu hareket ona yakışmaz.

Bütün uyarılara rağmen kimilerinin gerçeği görmemekte ısrar etmesi, özetle bir ideale bağlı kalamaması, çok önemli ciddi tespitleri kaçırmasına neden teşkil eder. Hareketlenmeye sevk eden mesajları fark edemez ve böylece vicdanını kandırmaya çalışır. Rakip olarak gördüğü mahal, onun kesinlikle Allah’tan perdelenmesine vesile olur.

Evet, bugün sohbet ortamlarında toplumun büyük çoğunluğuna ve bilhassa İslâm’ın değerlerine özen göstermeyip, kin ve düşmanlık kusanların, olaylara vakıf da olsalar, bilgili de olsalar, hep aynı konumda kaldıkları görülüyor.

İşin doğrusu bu tipler fark edildiklerinin farkına dahi varamıyorlar.

Yeni bir karşılaşma, yeni bir yazı ile buluşma umuduyla hoşçakalın.

 

 

 
 
İstanbul - 26.06.2008
sufizmveinsan@gmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com