İnsan Olmanın Yolları

 

İnsan, bir eşya veya alelade bir varlık gibi olamaz.

Çünkü o bir robot, bitki ya da maden değildir.

O, akıl ve ruh sahibi değerli bir varlıktır.

İnsanın öteki adı da şudur; 

Eşrefi mahlûk.

Bütün pozitif eylemler ona aittir. Bu onun hakkıdır.

Çünkü, tefekkür ve muhakeme imkânına sahiptir.

Aksini yaşamayı huy edinenler, “dedikodu yapanlar, komplolar, tuzaklar hazırlayan, kin ve nifak tohumlarını sergileyenler” insanlıkla bağdaşmayacak eylemler içinde kabul edilirler.

Bunlar, zihniyet itibariyle İslâm-Vahdet felsefesini içine sindirememiş kimselerdir.

Kin ve intikam, göz korkutma gibi içgüdülerle hareket etmek de insana yakışan davranışlar değildir.

İnsan “alelade bir canlı” olarak kabul görmediği için, kendisine ‘insan’ gibi yaklaşmak ve gereken değeri vermek şarttır.

Değer verildiğini algıladığında bir çiçek gibi canlanır.

Bu nedenle, insanın bir “sömürü aracı gibi görülmesi”

kabullenilemez oluyor.

Bireyler arasında ayrım olmamalı, herkesin eşit haklara sahip oluşuna özen gösterilmelidir.

Dolayısıyla "bazıları daha eşit" anlayışı hiç de uygun değildir.

Çarpık toplumlarda “ iyi niyetli, düzgün insanların ezilmemesi”, onlara yardım elinin mutlaka uzatılması gerekir.

Bu bakımdan, masum insanların yanında olmaya, çapımız elverdiğince onları korumaya, desteklemeye özen göstermeli ve bunu bir yaşam felsefesi olarak kabul etmeliyiz.

Bir bakıma, varlığımızı sürdürmenin anlamı, “topluma yararlı insanlar” kazandırmakla gerçekleşebilir, diyebiliriz.

Hayatımızdaki en önemli mottamız bu olmalıdır.

Peki, bunun için ne yapılması gerekiyor?

Bu sorunun cevabını; “istikrar, barış ve huzuru” bulmak şeklinde özetlemek mümkün.

Hiç kuşkusuz, sistem bizlere bu imkânları sağlıyor. O halde, “daha aktif olmamak” için bir neden yok.

Kişi, yaşadığı güvenli ortamlardan uzaklaşmak zorunda kalmamalı veya bizler “onun istediği güven ortamını her ne suretle olursa olsun” temin etmeliyiz.

Zira kendini geliştirebilmek, içsel değerlerini ortaya koyabilmek için buna şiddetle ihtiyacı vardır.

Onunla “özdeşleşmek, işbirliği içinde bulunmak” söz konusudur.

Susup karışmamak, hiçbir şey yapmadan seyretmek, “hata yapmasını beklemek, akabinde eğlenmek” insafsızlık sayılır. Bir insanda bu hal, hiç yakışık almaz.

Bu arada, gözden kaçmaması gereken diğer önemli bir husus ise onu bıktırmamak ve korkutmamaktır.

Güncel ve ileriye dönük fikirlerle iletişim kurarken, eskimiş, içi boşalmış yaklaşımlarla diyalog kurmaya çalışmak fevkalade hatalı olur.

Esasen, bu şekilde hiçbir yere varılamaz, anlam bütünlüğü de sağlanamaz.

Diğer yandan, yetişkin bir insanın, tecrübesiz birini algılayamayacağı tehlikelerden uzak tutması beklenir.

Çünkü yaşamın ne getireceği hiç belli olmaz.

Olgun, kâmil bir insana benzemeye çalışmak, onun huylarını kapabilmek ise bizim için büyük bir nimettir, şükrün ifadesidir. Taklitten kaçınmak, tahkiki olana yönelmek, insana, dolayısıyla topluma önemli mesafeler kazandıracaktır.

Büyük düşünme yerine, sürekli didişme konuları üretmek akıllıca sayılmaz ve de pek insani değerler olarak kabul edilemez.

Temennim, insanların iyi bir eğitim almaları, baskı olmadan kendilerini geliştirebilmeleri, “ibadetlerini/çalışmalarını” özgürce yapabilmeleri ve düşüncelerini çekinmeden dile getirebilmeleri için ne yapılması gerekiyorsa -hiçbir beklenti olmadan- yapmalarıdır.

Unutulmamalı ki her birey, insan olmanın yollarını bulmak ve yaşamak durumundadır.  

Halkın bütüne yakın bir kısmında “istikrar-huzur baskın bir hal alıncaya dek” dileğim böyle şekillenmektedir.

 

 

 
 
İstanbul - 19.06.2009
sufizmveinsan@gmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com