Geçtiğimiz
dönemlerde sufizmveinsan.com da ‘Kaç
münafığınız var?’ başlığı altında bir metin kaleme
almıştım. Bu metinle ne anlatılmak istendiği çok açıktı.
İmtihan meselesine değiniyordum.
Ama hangi
insanlara?
Hemen anlatayım!
Bu mesaj,
bütünleşme amacına dayalı, her şeye rağmen, barış içinde
bir arada olmasa bile yan yana olduğunu düşünen ve bunu
kabul edenlere idi.
İnsani
ilişkilerimizde ve özellikle evrenselliğe ulaşma
çabalarında gelinen noktayı saptamak için benim
değerlendirmeme göre ‘imtihan olunması’ mutlaka
gereklidir. Ve mukadderdir. Hiçbir insan bu olgunun
dışında tutulmamalıdır. Gerek aile içinde gerekse
dışarıdaki ilişkilerimizde savunduğumuz noktanın tescil
edilebilmesi, ancak bu şekilde mümkün olabilir. Çünkü
gelinen noktada dahi mevcut olan, bir türlü gitmek
bilmeyen bazı korkuların bertaraf edilmesine başka türlü
imkân yoktur.
Basit bir
olaydan, bir imtihandan geçemeyen, bu yolda oldukça
iddialı olan kimseye bunun düpedüz bir ‘ayıp’
olduğunu belirtmekte yarar var. Ehli, bu gibi durumlarda
o kimseleri saf dışı bırakır. Onlar da kendilerini hiç
bu kadar yalnız bırakılmış hissetmemişlerdir.
Genellemede
kalmayıp somut yaşanmış bir örnek vermek istiyorum:
Toplumsal yapıda kabul gören ve bilgileri ile itibar
edilen bir grup tanıyorum. Çalışmalarını büyük bir
hevesle sürdürdükleri sırada bir imtihan karşısında
‘ruhlarını toptan kaybettiklerine’, saçma sapan
yaklaşımları ile daha önce söylediklerini inkâr yoluna
gittiklerine bizzat şahit oldum.
Çeşitli
teorilerle donanmış bu kişilerin düştüğü halleri
gördükçe ağzım bir karış açık kalmıştı. Bu olayın
akabinde onlarla ilgili bilgilerimi baştan aşağı silmek
zorunda kaldım diyebilirim.
En kızdıkları
nokta ise ‘gerçeğin hatırlatılmasıydı’. Bunu dile
getirenleri tek yanlılıkla, körüklemekle ve
aymazlıkla suçlamaktaydılar.
İnkârcılar,
gerçekleri tahrif ettikleri gibi Allah’a ve
imana/takdire ait tek kelime laf etmediler. Sanırım,
onlarda ‘balık hafızası mevcuttu’. Daha sonra
kendi içlerinde de tartışmaya girdiklerine tanık olundu.
Ama açıkçası, bu infial manzarasında bize seyretmekten
başka yapacak bir iş kalmadı.
Tekrar
hatırlatmak gerekirse bu yolda ilim sahibi olduğunu
kabul edenler, her an komplo teorilerine benzer bir
şekilde imtihan edilmek ve bilgilerinin gerçeğe uyup
uymadığını test etmek zorundadırlar.
Şayet bir beşer
gibi içinde yaşadığı ‘şüphelerle’ olaylara bakma
durumunda kalıyorlarsa bu durum sonrası ‘titreyerek
kendilerine dönmeleri’ ve “acaba ben içinde
bulunduğum bu dehşet verici halden nasıl
kurtulabilirim?” sorusuna cevap vermeleri,
değişmez bir
kimlik ile hayatı tozpembe görenlerin aslında Allah’
la aralarına dev bir duvar ördüklerinin farkına
varmaları gerekir.
Ayrıca çok
boyutlu ‘biz’ kavramını ağızlarına almamaları
tavsiye olunur. Bir de bu bağlamda nefretin büyümesi,
kin ve nifak tohumlarının sergilenmesi var ki doğrusu
bunlar İslam’a hiç uygun davranışlar olmuyor.
Dostlarım! Pek
de fark edemediğimiz bir şekilde bize yaklaşan ve dinde
“imtihan” diye adlandırılan olgu bir tanrı
tarafından yönlendirilmediğine göre; bunun bir
şuursal boyut sıçraması olduğunu, kendini bilmek/aslını
çözmek için meydana geldiğini düşünmek akılcılık
olur.
İnsan
beyninin özünden programlandığını düşünürsek, imtihan
olgusu hakkında yapılacak yaklaşım, en yakın en doğru
teşhis böyle olmalıdır.
Sevgi ile kalın. Allah’a emanet olun. |