“On altı yaşındaydı, babası ölürken “oku” diye vasiyet etmişti. Babasının vasiyetini yerine getiremediği için çok üzüldü. Liseye devam etti, ama sınıfta kaldı. Üzüntüsünü hiç belli etmedi. Çok neşeliydi. Ailesi, “böyle bir şey yapacağını aklımızın ucundan bile geçirmezdik” diyerek üzüntülerini dile getiriyordu.
Ve intihar etti.
Medyada böyle acı haberlerle dolu bir yığın intihar vakasına rastlamak mümkün.
Belirli aralıklarla yoğunlaşan bu tür olaylarda yaşamına son verenlerin mekânı nedense Boğaz köprüsü oluyor.
Ama mekânı cennet olmuyor.
İntihar, şaşırtıcı bir kimlik bunalımı neticesinde ortaya çıkıyor.
Kafasındakiler, bildiklerimizden farklı şeyler.
Bu eylemi gerçekleştirmek isteyen insanlar, korkak ve kişiliksiz bir benliğe sahipler. İlave edeceğimiz bir husus da bu.
Hayatı son derece uygun şartlarda devam ederken, üstesinden gelinemeyen hadiseler sonucunda bu eylem gerçekleşiyor. Dönüp etrafındakilere bakmak akıllarına gelmiyor. Baksalar, görecekler. Çünkü birçok insan, benzer hadiseleri yaşadığı halde gıkı çıkmıyor.
Kabul edelim ki, mantıktan ziyade, duyguların sürüklediği bir hal ile yaşıyorlar.
Neye karşı yapıldığı pek kestirilmeden, durup bir dakika "acaba bu yaklaşım doğru mudur ya da ne oranda doğrudur ?" diye düşünülmeden yapılan bir hareket.
Tarafsız davranmayı bilse bu olmayacak, ama olmuyor ve malesef gerçekleşiyor.
İntiharın çeşitli nedenleri var.
Başta genetik geliyor.
Şayet aile bünyesinde intihar eden biri varsa, torunların da bu akıbete uğraması mukadderdir.
Fakirlik ve arzuların elde edilemeyişi gibi sayısız etmenlerde var işin içinde. Çıkmaz sokak bu işe sürüklüyor. İntihar eden iki kişinin astroloji haritası incelendiğinde, aşağı yukarı benzer tesirlerle karşı karşıya kaldığını görmek mümkün.
Hayatın şartlarına adapte olamayış, okullarda görülen yanlış eğitim, şiddet ve gerçekle bağdaşmayan hareketleri desteklemek (ölüm oruçları gibi) ve psikolojik rahatsızlardaki yanlış tedavi yöntemi, intihara yol açan diğer faktörleri oluşturuyor.
Toplum içinde, çeşitli nedenlerle intihar eden insanların sayıca arttığı dikkâte alındığında, bir anlamda bireylerin mistik değerlerden artık sıyrılmaya başladığı veya daha açık bir ifade ile dini hükümlerin pek bir şey ifade etmediği, geçerli olmadığı anlaşılıyor.
Gayesiz bir yaşamın protestosu için bu yola başvurulurken, ebedi bir hayatın azap içinde geçeceği ise asla akla getirilmiyor.
Maalesef, olayın en korkunç yanı da burası!
İnanılmaz bir kozmik yağmur altında yaşayan insanlar, karşılaştıkları bunalımlarda fren yapabilecekleri yerde, akıllarınca yok olmak istiyorlar, ama bu arzuları tamamen bir hayal ürünü oluyor.
Kendilerini hayata bağlayacak ve "buraya kadar" diyebilecekleri bir inançtan, öğretiden mahrum kalıyorlar.
Tabi bu durum, bir yerde maddeye karşı aşırı düşkün olmanın getirdiği felsefeden kaynaklanıyor.
Hayatı sevmeyen insanların intihar öncesinde inanç faktörünü devreye sokamaması, beklenmeyen bu sonuçları da beraberinde getiriyor diyebiliriz.
İntihara neden olan etmenlerde halkı bilgilendirmek, bilinçli insanlara ve konuyla ilgili kurumlara düşmektedir. Ağaç yaşken eğilir misali, gencecik insanlarımızın yok olmasını, ardında bıraktığı ailelerin de perişan bir durumda kalmasını istemiyorsak bu yönde çalışmaların gerçekleştirilmesi kaçınılmazdır.
Bu aşamada aile fertlerine, eğitim kurumlarına ve medyaya çok önemli görevler düşüyor. TV kanallarının vakit buldukları takdirde, bu konuya eğilmeleri gerekir diye düşünüyorum.
|