Allah
Rasulü Hz. Muhammed (s.a.v.)’ in söylediği bir
söz, İslâm’ı değerlendirmek, anlamak isteyenlere bir
durum tespitidir. Benim bugün üzerinde durmak istediğim
konu budur.
O, İslâm’ın bütünlüğünü anlatmak ve tevhit kuralını
yansıtmak babında “Allah var, onunla beraber hiçbir
şey yok.” demiştir.
“Bu sözün ayrıcalığı nedir? Ne var bu sözde? ”
denebilir.
Çok şey var.
Bu, her şeyden önce İslâm’ın adının konması,
tanımlanmasıdır. Bunun böyle olduğunu bilen biliyordu
Bu ifadenin bir hayli açıklanabilir oluşu onun ümmeti
içinde yetiştirdiği seçkin kimselere düşer, ama benim
tanık olduğum, uzun süredir, yaklaşık otuz yıl, bunun
böyle olmadığıydı.
Söylenen şuydu: İslâm dini, yaptıklarının neticesiyle
karşı karşıya kalma, sonuçta cezalandırma prensibidir.
Buna göre tanrıya tapılacak, yardım dilenecek, dilendiği
zaman hiç kısıtlama olmaksızın asılıp kesilecek ve
günü kurtarma amacına matuf olacak şekilde yaratıcıya
karşı bir sorumluluk duyulacaktı.
Halk arasında kimi hinliğinden, kimi
saflığından/cehaletinden olsa gerek, en olmadık
zamanlarda asıl olanı değil, bu görüşü savunuyordu.
Tapınma adına konuşmalar, haberler, yorumlar, öyküler,
uysa da uymasa da birbirini izliyordu.
İşte Hz. Muhammed’in (s.a.v.) sözü bu yüzden çok
önemlidir. Gerçek tanım bu hadisle açığa çıkmıştır.
Soruna ışık tutacak açıklama budur. Bu ifade; yaşanan
olayların, gerçekte birbirinden kopuk olmadığını, etle
tırnak gibi iç içe geçmiş, kaynaşmış olduğunu gözler
önüne sermiştir.
Artık İslam’a gönül veren kimi kişiler, bu söze
istinaden kararlarını vermek, benliklerini-bedenlerinin
kimyasını değiştirmek zorunda kalacaklardır.
Ya yapay bir anlayışla tanrıdan medet ummaya devam
edecekler ya da olaylara evrensellikle bakıp mutlak
varlığı dışarıda değil, özde bulma ve yaşama gayreti
içinde olacaklardır.
Bu ayrım-tespit yapılmadığı zaman, İslâm’ın gerçek
manası kaybedilmiş demektir ve birey için ‘beşeriyet
batağına saplandı’ denen durum budur. Bu idrak,
insanları karşı karşıya getirme, halkı kendine benzetme,
anlayışlarında kendine eş arama çabasıdır.
Haliyle, yaşam onlar için sorun olmakta devam eder.
‘Neden’ ve ‘Niçin’ li sorular, her konuda
veya sohbette yanıt ararken uyumsuzluklar göze batar.
Aslında, bugün de tartışılan uyumsuzluk sorunu, konuya
iyi yaklaşım yapılmadığından tarih boyunca karşımıza
çıkmaktadır.
Belki bana öyle geliyor, ama insanımızın Efendimizi
(s.a.v) değerlendirememesi, boş işlerle uğraşmasından,
kafasını çalıştırmamasından ve çıkarcı yaklaşımlarından
kaynaklanıyor diye düşünüyorum. Kopukluğun nedenleri
böyle olmalı.
Şayet bu irtibat temin edilemezse ve çoğunluk, dini
anlamayı rölantiye almış durumda ise, yukarı-üst
boyutlara çıkılamayacağı ortadadır.
Halinden memnun olmayıp paniğe kapılmak da yanlış bir
tutum olur. Üstelik bu tip hareketler ruhsal
huzursuzluğu düzeltmez, aksine insanı bunalıma sokar.
Önemli ve doğru olan ise Allah Rasulü’nü ve
ortaya koyduğu tanımlamaları anlamaktan geçer.
Sevgi ile kalın. Allah’a emanet olun. |