İnsanların yaşamlarında bitip tükenmek bilmeyen sorunların ve tartışmaların gelip dayandığı yer, kimi zaman atlatılan, ancak bazen de epeyce büyük yıkımlara neden olan etkenlerle doludur.
Bu tür olaylar şayet önlenebiliyorsa kabul etmek gerekir ki, tümüyle sağduyulu, pozitif yaklaşımlı, soğukkanlılığını koruyanların sayesinde gerçekleşir
Oysa bizler zor, çetin şartlarla karşı karşıyayız. Bu sorunlarla başa çıkabilmek çok önemlidir. Ancak, bunlar “tecrübenin yanı sıra, itidal sahibi” olmakla da atlatılır.
İtidal, pozitif bir özellik, rahatlatıcı bir haslet, bir hoşgörüdür. Terk edilmesinin gerekli olduğu bir zaman ve hal yoktur. Bu açıdan bakıldığında her an, her süreç içinde, her halükârda itidalli-ılımlı olmak zorundayız.
Söz konusu vasıftan uzaklaşan; duygularına kapılıp mutlaka, bir hataya, bir yanlışa, bir kusura, bir zaafa saplanırken ayrıca mental hayvan konumunda bulunduğunu da adeta kanıtlar.
Hani derler ya balık baştan kokar.
İnsan, küçük bir sinirlenme ile merkezden ayrılıp yaptığı taşkınlıkla umulmadık olaylara gebe olur.
Buna göre toplumsal yaşamda insan normal süreçlerde veya mücadele halinde iken itidalden ayrılmamalı, yaptığı her iş mantıksal bir bütünlük taşımalıdır.
Esasen halife olmanın bir özelliği de budur. Çünkü insan olan, duygusal davranmaz, kızmaz sinirli olamaz. Şiddete şiddetle mukabele etmek, bireye veya topluma asla bir şey kazandırmaz.
Bence bu basit kuralın dışına çıkan, “şiddet yanlısı” şeklinde tanımlanır. Dolayısıyla itidalli olmayan sınıfın; başarısızlık halinde “terk etmek, kaçmak, kaçmanın yolunu bulmak gibi bir sevdaya kapılması” işten bile değildir.
İtidal ölçülerinde gaye, sisteme uygun davranmak, celallenmeden süratli kararlar verebilmektir.
İnsanın içgüdüleriyle bir bakıma mental hayvan zihniyetiyle bir olaya yaklaşması, dürtülerinin ve tepkilerinin etkisinde kalması hiç de parlak sonuçlar getirmez.
İtidalli bir insan, yumuşak huylu, mücadeleci ve gözü tok bir tavır sergiler. Böyle kişiler halk içinde her zaman aranır ve güvenli kimseler olarak temayüz ederler. İtidalli bir kimsenin yanında insan, kendini rahat, huzurlu hisseder ve daima onunla beraber olmak, öğretilerinden faydalanmak ister.
İtidal sapması, çok değişik yorumlara muhtaçtır. Emin bir kişiden çarpık eylemler zahir olduğunda, o kişiye duyulan ‘hayranlık’ artık söz konusu olmaz.
Bazı mazeretler, menfaatler, özellikle sahiplik duygusunu bir fenomen haline dönüştürenler, itidalin kaybolmasına neden olurlar. Şayet bir insanda itidal denen meziyet varsa ne tür olayla, şekille, hakaretle karşılaşırsa karşılaşsın o hali devamlılık gösterir. Kontrada kalınan durumlarda, süratli bir “otokontrol ve özeleştiri” büyük önem kazanır. Bahsini ettiğimiz niteliklere sahip bulunanlar, bunu gerçekleştirir, halini/tavrını bozmaz.
Bazı yanlışlar, kimi zaman yapılan hatalar, duygusallıklar insanın aklını örtebilir. İşte imtihan denilen işlev de tam bu sıralarda başlar. Şayet kişi bunu başarabilir, ılımlı halini devam ettirebilirse, karşılaştığı badireleri atlatır ve ayrıca güç kazanır.
Artık daha çok tecrübe kazanmış, telafisi imkânsız sonuçlarla baş başa kalmaktan kurtulmuştur.
Pozitif konumu kaybeden bir mahallin ise önü tıkanır, hiçbir olaya güç yetiremez. Işığı kimseye ulaşmaz. Yukarıda söylediğim gibi bu tür insanlara kimse yaklaşım yapmaz. Bilinir ki, ciddi tehlike ihtimalleriyle karşı karşıya kalınması mukadderdir.
İtidal, zirveye ulaşmanın, kendini bilmenin işareti, seyri süluk yollarında ilerlemeye çalışanların işidir. Dikkat ettiyseniz, sorumlu insanlar diğerlerine göre daha ılımlıdır. Onların hareketleri hem kendilerini hem de etraflarını korumak gayesine matuftur.
Usulsüzlüklerin, tartışmaların önüne böyle geçilebilir ve yukarıda saydığım avantajlar yakalanabilir.
Halkın içinde sorunlarla boğuşurken, gelecek yıllara gerçeği kimin taşıyacağı sorusu büyük önem kazanır. İşte tam bu noktada bize ayna olacak pozitif düşünceli, ılımlı insanlar aklımıza geliyor.
Kim ne derse desin, bu bir realitedir. Şurası muhakkak ki insanlar canıyla cebelleşirken de normal zamanlarda da, yanlarında ılımlı insanların bulunmasını arzu ediyor.
Çünkü insanoğlu kendini tedirgin eden bir ortamda yaşamak istemiyor, sorunlu-şiddet dolu insanlarla beraber olmak bir yana, onları gördüğünde yolunu değiştirmek zorunda bile kalıyor.
Herhalde bu saydıklarımız, bizlere bu vasfın ne denli önemli olduğunu anlatabiliyor.
Dengesiz bir insan yıllar sonra belki başladığı yere dönebilir, ama herkes yine de ondan uzak durur, onunla arasındaki duvarı asla kaldırmaz.
Bu tiplerin sessizce aforoz edilmeleri işte bu nedenledir. Kimse ona asla ak kaşık muamelesi göstermez. Halk arasında da bu durum normal karşılanır.
|