İçinde
bulunduğumuz
süreç,
toplum
olarak
büyük
bir
değişimin
yaşandığına
işarettir.
Öylesine
bir
değişim
ki,
A’dan,
Z’ ye
kadar
hemen
her
alanda
kendini
gösteriyor.
Buna
(yenilenmeye)
ayak
uydurabilenler
var.
Uymakta
zorlananlar
da.
Uyanlar,
veri
tabanında
rotasyon
yaparak
bahsini
ettiğim
şeyi
gerçekleştiriyor.
Uymayanlar
için
ise,
sıkça
kullanılan
tabirle
söylüyorum,
hayat;
“eski
tas,
eski
hamam
devam
ediyor.”
Söz
konusu
konum
içinde
en çok
zorlanan
kesim,
klasik
inançlarını
korumak
durumunda
bulunan
Müslümanlar.
(İman
kaybı
açısından
bu
konuyu
dillendirmiyorum,
algılama
yanını
ifade
ediyorum)
Müslümanlardaki
bu
zorluğa
işaret
eden en
önemli
husus;
dinin
pozitif
bilimle
kaynaşması.
İşte
bunu
inkâr
ediyorlar.
Artık,
Müslümanlar
bu
tutumlarından
vazgeçmeli.
Bilimle
ilerlemeye,
kalkınmaya,
yeniliğe
açık
olmalı
ve
kendilerini
sorgulama
cesaretini
göstermeliler.
Fantastik
bir
yaklaşım
değil bu
önerilerim.
Şayet
İmamı
Mehdi’yi
görme
mazhariyetine
ulaşacak
varsa,
sözünü
ettiğim
olayı
bizzat
yaşayacaklar.
Açık
konuşalım!
Esasen
bu
dayatmalar
hep,
kapalı
olmaktan
geçiyor.
Tabi
“kapalı olma”nın
ne
anlama
geldiği
konusunda
bir
fikir
sahibi
olamamaktan
da.
Bir
paradigma;
Aylık bir dergide genç bir hanımın arkadaşına, şayet “üniversiteye giremezse, kapanacağını” söylüyordu. (1)
Kızcağızın bu samimi açıklamasını okudum. Kapanma nedeni hakkında kendimce bir yorum yapmadım. Ama bir an için şöyle düşündüm:
“Şayet arzu ettiği bir noktaya gelmekten mahrum kalırsa, kendini dine verecek ve imanının getirdiği şekilde yaşayacaktı. Dünyanın gidişini beğenmemenin bir sonucuydu bu hareketi”
Tespitim
buydu.
Bence
öyle
olmamalıydı,
düşüncesi
hatalıydı.
Duyularının-
duygularının
sistemin
önüne
geçmesi
gerekmiyordu.
Zira
inanç
faktörü,
dünya
nimetlerinden
önde
gelmeliydi.
Belki
bir
hanım
olmak
sıfatıyla,
dış
dünyadan
kendine
gelecek
kötülüklerden
korunmak
gayesi
ile
böyle
bir
davranışı
benimsemişti.
Belki
bir
yerde
Muhammet
Kutup’un
söylediği
gibi,
“Kadına
özgürlük
derken,
bunu
gerçekten
ona
değer
verdiğimiz
için mi,
yoksa
her
yerde
onu
kolayca
elde
edebilmek
için mi
arzuluyoruz?”
moduna
düşmemek
için
böyle
düşünüyordu,
bilemiyorum.
Ancak
yine de
bu
bayana saygı
duymak
gerekiyor.
İşi
fazla
uzatmanın
gereği
yok.
Bütün
bunlar
bir
yana,
“kapanma”nın
geniş
tabanlı
bir
kavram
olduğunu
ifade
etmek
gerekiyor.
Şöyle
ki;
bir
hanım
tesettürle
belki
başını
kapatıyor.
Ancak o,
esasen
başı
açık
iken de
kapalı
olduğunu
fark
edemiyor.
Aynı
şeyleri
erkekler
için de
söylemek
mümkün.
Onlar da
Hakikatle-gerçekle
bağlantı
noktasını
tesis
edememişlerse,
mana
açısından
kapalı
insanlar
grubunda
yer
alıyor.
Değişime
uyabildikleri
takdirde
açılım
kazanabiliyorlar.
Ayrıca
bir
hanımın
bilinçsizce
ben
“tesettürlüydüm,
açıldım”
demesi,
onun
hâlâ
başörtüsünde
takılı
kaldığını
ve
kapalı
olduğunu
gösterir.
Yine de
iddia
ediyorum:
Bu
örtülü
hanımefendiler,
bahsini
ettiğim
manada
açık
değiller.
Örtünseler
de başı
açık
olarak
gezseler
de yine
de
örtülü
halde
kabul
edilirler.
Ve bu
tür
kişilere
asla
kapanmadıkları,
açıldıkları
halde
kapalı
oldukları
söylenmeli.
Maalesef,
bazı
Müslümanlar,
“açıklık”
kelimesinin
karşılığını
bulamadıkları
için,
kapanmayı
da bu
şekilde
anlıyorlar.
Hâlbuki
“kapalı”
kelimesi,
mana
ehli
olmayışları,
anlayışları
açısından
söylenmektedir.
Açık
olanlara
örnek
olarak
Hz.
Meryem’i,
Rabiatül
Adaviyye’
yi
gösterebiliriz.
Onlar
başları
açık
veya
kapalı
olsalar
dahi,
“açık
hanımlar”
prosedürü
ile
kabul
ediliyor
ve
“veli”
olarak
anılıyor.
İşin
ilginç
yanı,
yaşamları,
hayat
tarzları
ile
klasik
tarzda
örtülü
olanlara
alabildiğince
fark
atmaları.
Şimdi
değinmek
istediğim
husus,
herhalde
daha
kolay
anlaşmıştır.
Bakın,
önem arz
eden bir
şey de,
örtünme
işlevinin
bir
hanımı
cahil,
yeteneksiz
bırakması.
Bu
felsefeye
sahip
olanlar
cidden
yanılıyor.
Zira
basında
ve TV’
de
yazıları
ve
konuşmaları
ile
toplumsal
sorunlara
ışık
tutan
bir
hayli
hanım
mevcut.
Kapalı
olma
hususunda
değişik
mesajlar
vermeye
çaba
gösterdim.
Dileğim
gerçeği
çarpıtmak
değil,
algılanmak,
yanlış
anlaşılmamaktır.
(1)
Birikim
Dergisi
- Aralık
2010 |