Kendini aldatmanın ardından:
Açık olma teşebbüsleri
Ahmet F. Yüksel
 

Her ne kadar birbirine zıt gibi görünse de, yaşadığımız olayların kaynağinda hep duygular bulunmaktadır.

Bizler, duygularımızı tanımakta zorluk çekebilir veya belli olanlarını adlandırmaktan ya da görmekten kaçınabilir, kimilerinin ise birbirine dolaşmasına, işlerimize karışmasına engel olmak isteriz.

Duyguların benzerlik taşıyanları ve farklı olanları da mevcuttur.

İnsanın bu açıklarını bilmesi, kabullenmesi, aynı zamanda bir sorumluluğu da getirir.

Ama sorumluluk duymak kimsenin pek aklına gelmez. Böyle bir eylem için bilinç, inanç ve geniş ufuk ister.

At gözlüklerinden bunları görecek, değerlendirecek hal var mıdır ki?

Kimileri bir biçimde yeri belirsiz bir rahatsızlığı hissetse de, yine de bu hali, karnı tok sırtı pek olmanın verdiği hoşnutlukla yaşar durur.

Oysa duygularına isim koymanın dışına çıkmadığı için bireysel yaşamı artık betonlaşmış, “kendini kandırma eylemleri hız tutmaya” yüz tutmuştur.

Bir yandan tasavvufi/mistik bilgiler etrafında dolanıp  bunları seçerek güya yaşam yoluna adım attığını kabul ederken, diğer yandan duygularını/hatalarını gizlemeye kalkışmak, buna rağmen kendini “bir yerlerde/mertebelerde görmek” gerçekten çok hazin, telafisi mümkün olmayan sonuçları ortaya koyar.

Ancak üstü ne kadar örtülürse örtülsün, ehli bunu bilir.

Ayrıca sistem, “kimseyi ayırt etmeksizin” yaptıklarını, zafiyetlerini bir gün ortaya koymada çok mahirdir.

Bu, herkesin göze alamadığı sistemden kopma veya farkına varıp da üstünü örtme şekli, bir anlamda “kendini kandırma durumları” liberal bir anlayışı kabullenmekten ziyade, bedene-duygulara tutsaklığın açık işareti sayılır.

Bu basit eylemler; gizlice âşık olmaktan ya da yakıştıramamaktan tutun, yanlış olan ama doğruluğu ispat edilmeye çalışılan bir fikir, bir futbol takımına gösterilen azami özenin şu veya bu nedenle üstünün örtülmesi, illa ki ilim sahibi olma ve -hangi akla hizmetse- velilik beklemeye girmek gibi bir çabanın varlığı,birini düşman bellemek, varlığın tekliğini dilinden düşürmezken, nefret için nedenler bulmak, kin ve kıskançlık duygularını gizlerken samimi görünmeye çalışmaya kadar hemen her şeyi kapsar.

Ne var ki, ‘göze batmaması’ bu duyguların olmadığı anlamına gelmez.

Bir bütün olarak hissetmediği halde, varlığı kelama getirirken “tümel bir yapıyı anlatmanın heyecanı” içinde olmak, sonra “kallavi bir birim” gibi yaşamak, ne yazık ki kendini kandırmanın/aldatmanın açık adresi olur.

Oysa ayeti kerime bu hususa:

“Semavat’ta ne var ve Arz’da ne var ise Allah’ındır... Nefislerinizde (enfüsünüzde) olanı açıklasanız da gizleseniz de Allah sizi onunla hesaba çeker/çekiyor... İstediğini mağfiret eder(yakiyn nasip eder) ve istediğine de azab eder... Allah her şeye Kadiyr’dir. “(Bakara/284) şeklinde değiniyor.
Bu yazılanlar sizlere bir şeyler anlatıyor mu?

Kendini aldatmak nasıl bir ruh halidir bilinmez, ama insanın bu olumsuz yanlarını sumen altında tutması için düşündüğü bir yığın sebep var herhalde.

Kaynağı ise vehmi benliğe dayanır!

Mesela, önceleri kıskançlık, haset gibi duygular aile içinde kalır veya en yakın arkadaş-dost çevresinde paylaşılırken, şimdi hemen herkes birbirinden korkar oldu ve hataların örtülmesi değil, ama kapalılık hali ön plâna çıktı.

Siz hiç, bir birimin olumsuz bir huyunu arkadaşına anlatırken gördünüz mü?

Telafisi için bir yardım talebiniz oluştu mu?

Ne dersiniz?

Belki de dünyamız ‘global bir köy’ haline gelip, buna paralel olarak telekomünikasyon alabildiğine gelişme gösterdiğinden bir tedirginlik hissedilmekte, en basit şeylerin dahi üzeri örtülmektedir.

İşin ilginç yanı bir süre sonra değişik yanlı olumsuzlukları bünyesinde barındıran birey, böyle bir yanlışlığın olmadığı kanaatine varmakta ve haliyle kendini kandırmaktadır.

Ayrıca biliniyor ki; gizli bir olay anında duyuluyor ve çenesini tutamayanlarca hemen her tarafa dağılıyor. Hatta dinde çok kesin bir şekilde “dedikodu yasak” dendiği halde, gereği yapılamıyor.

Veya biraz maddi imkânlara kavuşmuş iseniz, hayranlıkla birlikte “kin ve garez” etrafınızda dolaşıyordur. 

Bu gibi özelliklere sahip olanların dünyalarını örtmesinde bir mahzur yok diye düşünen olabilir.

Ayıbın, bilinçli şekilde örtülmesinin bir başka yanı da bu olsa herhalde.

Ancak ne olursa olsun bir kötü sonu engelleyecek tek şeyin gerçeklerle bağlantısını ortaya koymak yani ‘açık olmaktır’ diye düşünüyorum.

 

 
 
İstanbul - 02.02.2009
sufizmveinsan@gmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com