Çoğu
insanın
en çok
ihtiyaç
duyduğu
şeyin
başında
herhalde
‘hadis’
bilgisi
gelir.
Çünkü
Allah
Resulü’nün
(sav)
sözleri
ışık
tutucudur.
Hadis
ilmi,
terbiyesi
alan bir
kimse
Efendimizi
anlamaya
başlar,
ona olan
hayranlığı
büsbütün
artar.
Zira
bütün
sözleri
eğiticidir.
Adeta
bir
altın
değerindedir.
Bu
cümlelerle
yaşamını
programlayan
kimseler
hayatta
çok
başarılı
olur.
Evrenselliği
benimser,
ön
yargılı
hareket
etmez,
kimselere
husumet
de
duymaz.
Hadis
bilen
ayrıca
edebinle,
erkânınla,
kapasitesince
yorumuna
girer.
Söz
konusu
haller
geçmişte
de
yaşanmıştır,
şimdi
de,
yarın da
yaşanacaktır.
Soğukkanlı
bir
gözlemci
gibi
şunları
söyleyebiliriz:
‘Hadisler’
Müslümanları
başkalarına
minnet
etmekten
kurtardığı
gibi,
kibirden
de
alıkoyar.
Birey
aldığı
terbiye
sonucunda
ne
beklenti
içine
girer,
ne
yaptığı
hatadan
ötürü
pişman
olup
‘keşke’
yapmasaydım
der, ne
de daha
sonraki
süreçler
içinde
bu
kavramı
ağzına
alır.
Bu,
tuhaf ve
marazî
psikolojik
bir hal
değildir.
İnsanlığı,
bilinci
dile
getirmenin
özel bir
yoludur.
Olay,
yaşama,
tümüyle
sistemi
okumaya,
sorumluluk
yüklenmeye
dayanır.
Vefalı
ve
duygulu,
inanç
yönü
kuvvetli
bir
Müslüman
düşünün;
Onun,
yaşanılan
şeylerden
ötürü
ağzından
bir defa
olsun
“keşke
şunu
şöyle
yapmasaydım”
veya
“keşke
şuraya
gitmeseydim,
başıma
bunlar
gelmezdi”
şeklinde
abuk
sabuk,
kontrolsüz,
bilinçsiz
sözler
çıkmaz.
Hayatında
‘keşke’
sözcüğü
bulunmaz
da
ondan.
Zira
belleğine
bu sözü
nakşetmemiştir.
Sahip
olamadığı
veya ifa
edemediği
şeylerden
ötürü,
levm
etmez,
tepki
vermeye
kalkmaz.
Aidiyet
duygusu
yaşamaz.
Yaşamadığı
için
keşke
demez.
Her şeyi
bulunduğu
şartlar
itibariyle
destekler.
Aksi
girişimleri
İslam
ruhuna
aykırı
bulur.
Özellikle
‘B’
nin
sırrına
göre
iman
etmiş
biri,
endişelere
mahal
bırakmadan,
denilenleri
dikkate
alır.
Farklı
bir
durum
ile
karşılaştığında
her işin
bir
hikmete
dayandığını
düşünerek,
keşke
deme
densizliğine
girmez,
bu
sözcüğü
kullanmaz.
O kimse
mesajını
almış,
yerinde
bir
sağduyu
ile
itidalini
koruyarak
kendini
bu
anlamsız
kavramdan
uzak
tutmasını
bilmiştir.
Bu
tıkanıklık
yapısal
olduğu
kadar
aynı
zamanda
tarihseldir.
Genel
olarak
bazı
şartları
sonradan
görmekle,
fark
edebilmekle
alakalıdır.
Mistisizmin
uyarılarına
kulak
veren,
“bu
kapasitesizliğe
dur der
ve
kendini
geliştirmesi
için”,
önemli,
emin,
sağlam
adımlar
atar.
Esasen
bu
davranış
biçimi,
inananların
yaşam
boyu
yapması
gereken
işidir.
Yani
‘keşke’
dememek,
bir
bakıma
mistik
eğitim
alan,
feraset
ve
fazilet
sahibinin
niteliği
olmaktadır.
Ben
böyle
olduğuna,
gerçekleştiğine
inanıyorum.
Hayatını
boş
şeylerle
geçiren,
“huy ve
ahlak”
yapılanmasında
önemli
değişimi
gerçekleştiremeyenlerin,
diline
sahip
olamayanların
yapacağı,
başarabileceği
bir şey
değildir.
Bunlar
bir
anlamda
sistemi
algılayamamanın
sonucudur.
Çünkü
mevcut
düzende
kaybolanın
yerine,
beklentilerin
gelmesi
söz
konusu
olamaz.
Kimileri,
bahsini
ettiğimiz
hususları
bilmesine
rağmen,
içgüdüsel
bir
şekilde
yine de
bu
kavramı
sarf
etmekten
kendini
alıkoyamıyor.
Çekinmeden
kullanıyor.
Çok
şeyleri
kaybedeceğini
bildiği
halde
alışkanlıklarını,
umursamazlığını
sürdürüyor.
Sonuçlarını,
ne kadar
anlamsız
bir
sözcük
kullandığını
aklına
getirmiyor.
Bu menfi
oluşum,
bir şeye
değer
vermemekten,
zaaflardan,
hatalardan,
hırstan
ve
ihtirastan
kaynaklanıyor.
“Keşke”,
dengesini
bulamamış
bir
şahsiyette
taht
kurar.
Efendimiz
(sav)
“söylemeyin,
ağzınızdan
çıkmasın”
dediği
halde,
maalesef
yine de
unutulur,
dillerden
kopup
gider.
Neden
bir
insan,
“neye
mal
olduğunu
bilmeden”
bu
kelimeyi
kullanır
ki?
Niçin
kendini
kaybeder
şekilde
dünya’ya
dalar,
bazı
şeylere
katlanamaz
olur.
Anlaşılması
mümkün
değildir.
Geçmiş,
“şikâyet,
pişmanlık
anlamına
gelen bu
kavramla”
birlikte
şimdiye
döner.
Enstantaneleri
aynen
yaşatır.
Acı
verir.
Ve
insanı
bir
birim
olarak
hissettirmekten
başka
hiçbir
şeye
yaramaz. |