Kimse görmese!
Ahmet F. Yüksel
 

Bugün dikkatle okumanızı istediğim bir hikâye anlatmak istiyorum sizlere:

"On bir yaşındaydı ve New Hampshire Gölünün ortasındaki adada bulunan evlerinde ne zaman eline bir fırsat geçse hemen balığa çıkardı. Levrek avı yasağının kalkmasından bir gün önce, babasıyla akşamın ilk saatlerinde küçük güneş balıklarından yakaladı. Sonra oltasına yem takıp oltayı fırlatma talimi yaptı. Yem suya değdiği zaman, gün batımında suda altın haleler oluşturmuş, daha sonra gölün üzerine ay doğmuştu. Oltasının hızla çekildiğini hissedince, büyük bir balık geldiğini anladı. Babası oğlunun balığı çekişini hayranlıkla izledi. Çocuk, sonunda yorgun düşen balığı sudan çıkardı. O güne kadar gördüğü en büyük balıktı ve bir levrekti bu; ama av yasağının kalkmasına sadece saatler kalmıştı. Baba oğul, güzelim balığa baktılar, pulları ay ışığında ışıl ışıl parlıyordu. Babası bir kibrit yakıp saatine baktı. Saat on olmuştu. Av yasağının bitmesine daha iki saat vardı. Önce balığa, sonra oğluna baktı.

"Suya geri bırakman gerekiyor, oğlum," dedi.

"Baba!" diye itiraz etti çocuk ağlamaklı bir sesle.

"Başka balıklar da var." dedi babası.

"Ama hiçbiri bunun kadar büyük değil!" dedi çocuk. Göle şöyle bir göz attı. Hiçbir balıkçı teknesi yoktu. Babasının yüzüne baktı bu kez. Kendilerini hiç kimsenin görmemiş olmasına, kimsenin ne balığı yakaladıklarını bilmesinin olanaksız olmasına karşın, babasının sesinden bu konuda hiçbir ödün vermeyeceğini anlamıştı. Oltanın ucunu balığın ağzından çekti ve onu gölün karanlık sularına bıraktı. Balık suya düşer düşmez, şöyle bir çırpınıp gözden kayboldu. Çocuk bir daha bu kadar büyük bir balık tutamayacağından emindi. Bu olay, bundan tam otuz dört yıl önce oldu. Bugün, o çocuk New York City'nin ünlü mimarlarındandır. Babasının küçük evi o adadadır. Oğlunu ve kızlarını o adadaki küçük eve balık tutmaya götürür. Evet, zaman çocuğu haklı çıkarmıştı, bir daha o kadar büyük bir balık tutamadı. Fakat değerler konusunda ne zaman bir ikilem yaşasa, hep o balığı gözünün önüne getirdi.”

Değerli okurlarım!

Bu hikâyeyi okuduktan sonra şöyle biraz durup dünyaya, insana, kendimize ya da baba-oğul ilişkilerimize dışardan bakalım. Bir babanın oğluna bu şekildeki hareketinin kolay yapıldığı söylenemez. Bu bir eğitimin, içsel bir yolculuğun sonucudur. Kimsenin şahitliği gerekmez. Ancak etkisi kalıcı, düşündürücü olduğu için yıllar sonra bile hatırlanır. Bu arada elimize ayağımıza dolanıp bizi tökezletecek durumlardan şiddetle kaçınmamız gerekir.

Unutmayalım iki kişinin bulunduğu yerde üçüncü olan, Mutlak Yaratıcı’dır.

 

 
 
İstanbul - 29.12.2006
sufizmveinsan@gmail.com
afyuksel@hotmail.com
sufafy@hotmail.com

http://sufizmveinsan.com