Kinaye

Click to read english...

     Her iki insandan birinde “kinaye” denen illet vardır.

     Halk arasında “laf sokuşturma, iğneleme” diye tanımlanır.

     Kinaye, alınganlığın, duygusallığın, kontrolsüz bir yaşamın işareti sayılır. Bu eylemi gerçekleştiren kişi, muhatabının halini hiçe sayıyor, o andaki durumunu görmezden geliyor, sonuçta tuhaf bir durum yaratılıyordur.

     Ve bu olumsuz huyun ötesine bir türlü geçilemez.

     Gerçi dedikodu kadar kötü değildir. Ama yine de çok negatif bir davranış biçimidir.

     Unutmamak lazım ki kimileri “farkında olmadan, bazıları büyük bir hassasiyet içinde” böylesi davranışlar içine girer.

     Bu doğal bir işlevdir. İnsanın içinden gelir.

     Laf atma yapılanması diyebileceğimiz bu tarz, farklı yollardan egemenlik elde etmek isteyen ve onu sürdürmek için her yolu mubah gören kişilerin işidir.

     Biraz da alaycı tavırlarla ve hiçbir sebep olmadan böylesi eyleme girişirler.

     Ama bunu yapan kişi takip edilir. Onunla irtibat kurmaktan kaçınılır.

     Ruhî bağları kuvvetli olan bazı bireylerin, eğitim amacıyla bir yerde bilerek ‘kinayede bulunması, kimilerinin baş edemediği egemenliği bu yol üzerinden devam ettirmek istemesi anlaşılabilir, ama etrafta ‘angut’ gibi dolaşan fertlerin, insanların onurunu ayaklar altına alan ve derin izler bırakan huylarını yansıtması ve bunu devam ettirmesi nasıl açıklanabilir.

     İşte bunu kabullenmek pek mümkün görünmüyor!

     Halkın büyük bir kısmında öfkeye dönüşen, iğneleyici, tepki veren yaklaşımlar, bu tiplere ‘dur’ demeyi şart hâle getiriyor; tabii kendilerini koyun gibi kabul etmedikleri sürece.

     Bu illetin toplumu nasıl bir kaosa sürüklediğini artık daha iyi biliyoruz.

     Söz konusu bu anlamsız tavrın üzerine gittikçe, bazı tuhaflıklar, psikolojik sorunlar, küçük görmeler, böbürlenmeler gözlemleniyor.

     En kritik söylemler gerçi kinaye yollu olarak insana yansıyor, ama gerçekte kişilerin akim bırakılması için bu sistem harekete geçiriliyor.

     Esas söylenmesi gereken şeyler ise, bir şekilde örtbas edilmiş oluyor.

     Halbuki dostluklarda samimiyet olmalı, eleştiriler insanın yüzüne açık şekilde anlatılmalı, izah edilmesi gereken tarafları oluşturulmalıdır.

     Böyle olmadığında anormal durumlar ortaya çıkarken, belki de o anda mevcut olmayan duygular su yüzüne çıkıyor ve bireyler birbirlerine zanla yaklaşımda bulunuyor.

     Aslında ben bu tür konuşmalardan, değindirmelerden hiçbir şey anlamıyorum. Sataşarak anlatmak, bir şey anlatmak değildir.

     “Bu, meseleye çözüm de getirmez” diyorum.

     Ayrıca ortada anlaşılmayan bir şeyin nesini izah ediyorsunuz? Farklı şeyler mevzubahis ise herkesin işine, yoluna bakmasını öneririm.

     Çünkü kinayede, itidalin, tefekkürün, samimiyetin zerresi yok.

     İnsani ilişkiler, uçsuz bucaksızmış gibi görünen bir deniz gibidir. İçinde her türlü risk vardır. Sataşmayı abartmak ve “bir metot olarak her zaman devreye sokmak”, ukalalık seviyesine getirmek hiç de akıl kârı bir iş değil.

     Hele ideolojik bir yaklaşım haline dönüştürmek, meseleyi işin içinden çıkılmaz hale sokar.

     Bilinmeli ki laf sokma-iğneleme denen şey, asla bir övgü konusu yapılamaz.

     Fakat, çoğu kişi bunu bilmez, kullanır da kullanır.

     Altını çizerek belirtiyorum; “bir işin içine kinaye girerse” durum değişir. Olaya bakış açısı farklılaşır. Bütün dünyada bu böyledir, insanlık tarihinde de.

     Ve hiç hoş karşılanmaz.

     Çünkü kinayede çözüm olmaz. Çözüm, diyalogla tesis edilir, küçümse yoluyla değil.

     Bu yol, çıkmaz bir sokaktır. Bunun objektif gerçekler ve yorumluk bir tarafı yoktur. Çıkar yol, bütünleşme, kardeşlik, sevgi ve akıl birliğidir.

     “Yetmiyor mu bunlar?”

     Diyenler kesinlikle haklıdır.

     Din kardeşliğinde ve iç içe yaşamada böyle bir şey olamaz, olmamalıdır da.

 
 
 

 

 
 
İstanbul - 31.10.2010
sufizmveinsan@gmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com