Her iki
insandan
birinde
“kinaye”
denen
illet
vardır.
Halk
arasında
“laf
sokuşturma,
iğneleme”
diye
tanımlanır.
Kinaye,
alınganlığın,
duygusallığın,
kontrolsüz
bir
yaşamın
işareti
sayılır.
Bu
eylemi
gerçekleştiren
kişi,
muhatabının
halini
hiçe
sayıyor,
o andaki
durumunu
görmezden
geliyor,
sonuçta
tuhaf
bir
durum
yaratılıyordur.
Ve bu
olumsuz
huyun
ötesine
bir
türlü
geçilemez.
Gerçi
dedikodu
kadar
kötü
değildir.
Ama yine
de çok
negatif
bir
davranış
biçimidir.
Unutmamak
lazım ki
kimileri
“farkında
olmadan,
bazıları
büyük
bir
hassasiyet
içinde”
böylesi
davranışlar
içine
girer.
Bu doğal
bir
işlevdir.
İnsanın
içinden
gelir.
Laf atma
yapılanması
diyebileceğimiz
bu tarz,
farklı
yollardan
egemenlik
elde
etmek
isteyen
ve onu
sürdürmek
için her
yolu
mubah
gören
kişilerin
işidir.
Biraz da
alaycı
tavırlarla
ve
hiçbir
sebep
olmadan
böylesi
eyleme
girişirler.
Ama bunu
yapan
kişi
takip
edilir.
Onunla
irtibat
kurmaktan
kaçınılır.
Ruhî
bağları
kuvvetli
olan
bazı
bireylerin,
eğitim
amacıyla
bir
yerde
bilerek
‘kinayede’
bulunması,
kimilerinin
baş
edemediği
egemenliği
bu yol
üzerinden
devam
ettirmek
istemesi
anlaşılabilir,
ama
etrafta
‘angut’
gibi
dolaşan
fertlerin,
insanların
onurunu
ayaklar
altına
alan ve
derin
izler
bırakan
huylarını
yansıtması
ve bunu
devam
ettirmesi
nasıl
açıklanabilir.
İşte
bunu
kabullenmek
pek
mümkün
görünmüyor!
Halkın
büyük
bir
kısmında
öfkeye
dönüşen,
iğneleyici,
tepki
veren
yaklaşımlar,
bu
tiplere
‘dur’
demeyi
şart
hâle
getiriyor;
tabii
kendilerini
koyun
gibi
kabul
etmedikleri
sürece.
Bu
illetin
toplumu
nasıl
bir
kaosa
sürüklediğini
artık
daha iyi
biliyoruz.
Söz
konusu
bu
anlamsız
tavrın
üzerine
gittikçe,
bazı
tuhaflıklar,
psikolojik
sorunlar,
küçük
görmeler,
böbürlenmeler
gözlemleniyor.
En
kritik
söylemler
gerçi
kinaye
yollu
olarak
insana
yansıyor,
ama
gerçekte
kişilerin
akim
bırakılması
için bu
sistem
harekete
geçiriliyor.
Esas
söylenmesi
gereken
şeyler
ise, bir
şekilde
örtbas
edilmiş
oluyor.
Halbuki
dostluklarda
samimiyet
olmalı,
eleştiriler
insanın
yüzüne
açık
şekilde
anlatılmalı,
izah
edilmesi
gereken
tarafları
oluşturulmalıdır.
Böyle
olmadığında
anormal
durumlar
ortaya
çıkarken,
belki
de o
anda
mevcut
olmayan
duygular
su
yüzüne
çıkıyor
ve
bireyler
birbirlerine
zanla
yaklaşımda
bulunuyor.
Aslında
ben bu
tür
konuşmalardan,
değindirmelerden
hiçbir
şey
anlamıyorum.
Sataşarak
anlatmak,
bir şey
anlatmak
değildir.
“Bu,
meseleye
çözüm de
getirmez”
diyorum.
Ayrıca
ortada
anlaşılmayan
bir
şeyin
nesini
izah
ediyorsunuz?
Farklı
şeyler
mevzubahis
ise
herkesin
işine,
yoluna
bakmasını
öneririm.
Çünkü
kinayede,
itidalin,
tefekkürün,
samimiyetin
zerresi
yok.
İnsani
ilişkiler,
uçsuz
bucaksızmış
gibi
görünen
bir
deniz
gibidir.
İçinde
her
türlü
risk
vardır.
Sataşmayı
abartmak
ve
“bir
metot
olarak
her
zaman
devreye
sokmak”,
ukalalık
seviyesine
getirmek
hiç de
akıl
kârı bir
iş
değil.
Hele
ideolojik
bir
yaklaşım
haline
dönüştürmek,
meseleyi
işin
içinden
çıkılmaz
hale
sokar.
Bilinmeli
ki laf
sokma-iğneleme
denen
şey,
asla bir
övgü
konusu
yapılamaz.
Fakat,
çoğu
kişi
bunu
bilmez,
kullanır
da
kullanır.
Altını
çizerek
belirtiyorum;
“bir
işin
içine
kinaye
girerse”
durum
değişir.
Olaya
bakış
açısı
farklılaşır.
Bütün
dünyada
bu
böyledir,
insanlık
tarihinde
de.
Ve hiç
hoş
karşılanmaz.
Çünkü
kinayede
çözüm
olmaz.
Çözüm,
diyalogla
tesis
edilir,
küçümse
yoluyla
değil.
Bu yol,
çıkmaz
bir
sokaktır.
Bunun
objektif
gerçekler
ve
yorumluk
bir
tarafı
yoktur.
Çıkar
yol,
bütünleşme,
kardeşlik,
sevgi ve
akıl
birliğidir.
“Yetmiyor
mu
bunlar?”
Diyenler
kesinlikle
haklıdır.
Din
kardeşliğinde
ve iç
içe
yaşamada
böyle
bir şey
olamaz,
olmamalıdır
da. |