Kolay olanı seçmek
Ahmet F. Yüksel
 

Bu eylemin, yerinde kullanıldığı takdirde, şaşmaz bir biçimde  'insanın önünü' açtığı muhtelif şekillerde dile getirilmektedir. Nitekim, Allah Resulü Hz. Muhammed (s.a.v): ‘Bana kolay ve zor olan iki seçenek sunulsaydı kolay olanı seçerdim’ derken bu noktaya atıfta bulunmuştur.

Toplum içinde 'kolay anlaşılır' olmanın tartışmasız, öngördüğü üstünlük ve öncelikler vardır. Yani hemen herkesin deruni bilgileri/lisanı bilmesine imkân yoktur. Böyle bir özelliğe sahip olmasını bekleyemeyiz, talep de edemeyiz.
Bu açıdan bakıldığında sözgelimi, olağanüstü bir konuyu, bir metni ya da üzerinde durulan felsefi bir görüşü açıklarken,  tarihi akışının yanı sıra günümüz bilimi/dili üzerinden anlaşılabilir bir düzey oluşturmayı becerebilmek, bizler için büyük bir kolaylık sağlar. Ayrıca, çetrefilli sorunların üzerine giderken çok basit ve anlaşılacak somut örneklerle açıklamak fevkalade önemlidir.

Burada gözden kaçırılmaması gereken bir husus var: Bir olayı ya da fikri, anlaşılır bir hale getirmeye çalışırken, ana hatlardan kopmak, uzaklaşmak ya da saptırmak, asla kolaylaştırmak anlamına gelmiyor. Aksine, anlaşılmaz hale getiriyor.

Demek istediğim, bilhassa çok özel, önemli şeyler yansıtanların bu yolu seçerken, karşısındakinin ya da toplumun genel kültür seviyesini, algılama kapasitesini düşünmesi, çaba göstermesi, kısacası dikkâtli olması gerekiyor. Aksi takdirde, tabir yerindeyse ‘kaş yapayım derken, göz çıkarma’ durumları oluşuyor. 

Oysa bazı konular, herhangi bir şekilde ‘asla kolaylaşamayacak’ özelliktedir.

Buna göre, bilinmesi gereken bir ilahi emri/bir kavramı sırf kolaylık olsun diye subjektif bir anlayışla yansıtmaya kalkmak, yukarıda benzer örneğini verdiğim gibi ‘Bir çuval inciri berbat etmekten’ başka bir işe yaramaz. Bunları kolaylaştırmaya kalkıştığınızda, özünüzü/kaynağı sulandırmaya/bulanık hale getirmeye başlıyorsunuz demektir.

Örneğin, yasaklanmış içki hususunda ‘madem yapamıyorsun o halde sen de az iç’ dercesine fetva vermek, müptelanın işini kolaylaştırmak değil, göz göre göre harama davetiye çıkartıp o kişiyi ateşe atmak anlamına gelir.                                                Sigara için de aynı şeyleri söylemek mümkün. Tiryakiye “günde şu kadara kadar düşür “ anlamında ki tavsiye, bu eylemi kolaylaştırmak değil, adeta o kişiye zulmetmektir. Asla bir yararı da olmaz. 
Ne var ki, topluma şöyle bir baktığımızda, her şeyi çarçabuk halledip içine sindirmiş, her işi bilen, üstünden kalkamayacağı sorun yok gibi görünen ve bu halleri ile herkese, her mahalle aklına gelebilen tavsiyelerde bulunan, üstelik baskın bir şekilde etrafındakilere egemen olma zorunluluğunu hisseden birçok insan görüyoruz.

İnsanın ‘yahu bu kadar kolay mı bu?’ diyeceği geliyor. Birçok şeyi, zorluğunu göğüslemeden, zahmetine katlanmadan, ağırlığını sırtlanmadan, alışılmış bir biçimde 'yaparmış/bilirmiş ' gibi görünmek, uyarılarda bulunmak da neyin nesi?  

Bu kişisel davranışlar, istenmediği halde başkasına karışmalar nereye kadar gidebilir, haberiniz var mı? Ama bu kişilerin değişmeleri, objektif bakış açılarına kavuşmaları o kadar kolay değil.

Bir başka önemli ayrıntı ise şu: İşin kolayını seçip, her şeyin çözümünü başkalarından bekleyerek bir yaşam tutkusunu oluşturmak.

Bu asla doğru bir düşünce değil. Doğrusu, biraz üzerinde durmak, tefekkür etmek gerekiyor.

Nitekim, Allah Rasulü bu konuda bakın ne diyor:

Bir anlık düşünce, bir gece sabaha kadar yapılan ibadetten üstündür.’

 

 
 
İstanbul - 10.01.2008
sufizmveinsan@gmail.com
sufafy@hotmail.com
http://sufizmveinsan.com